Yandex
21 Haziran 2025 Cumartesi
İstanbul 24°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD'nin yol haritası

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Peki ABD’yi yeniden büyük güç haline getirmek için nasıl bir yol haritası çizmek gerekir?

Önerilen şu:

- Bugün ABD’nin, daha zayıf rakibi Rusya'dır. Ukrayna'nın Moskova'nın askeri kaynaklarını tüketmesiyle bu çok belirgin hale geldi. ABD, bu nedenle Rusya'nın zayıflamış durumunu kendi lehine kullanmayı, Pekin'i dezavantajlı duruma düşürecek Moskova ile bir yumuşama sağlamayı hedeflemelidir.

- Amaç, Rusya ile çatışma kaynaklarını ortadan kaldırmak değil, ABD çıkarlarına zarar verme kabiliyetine kısıtlamalar getirmek olmalıdır.

- Bu süreç, Ukrayna'daki savaşı ABD lehine olacak şekilde sona erdirerek başlamalıdır. Bu, sonuçta Kiev'in Rusya'nın batıya doğru ilerlemesini engelleyecek kadar güçlü olması gerektiği anlamına gelir.

- Kiev ve Moskova arasındaki 2022 İstanbul görüşmelerinin başarısızlığından ders çıkarmalıdır. Ukraynalıları toprak vermeye zorlamalıdır. Ancak Ukrayna egemenliğini görüşmelerin ön koşulu haline getirmeli ve Moskova'yı ikna etmek için ABD yaptırımlarını, askeri yardımı ve el konulan Rus varlıklarını kullanmalıdır.

•⁠ ⁠Rusya'nın Çin'den tamamen ayrılması pek mümkün görünmüyor.

ABD, İsrail’le sürdürdüğü ilişkiye benzer bir savunma ilişkisini Ukrayna’yla da sürdürmelidir: resmi bir ittifak değil, Kiev'in kendisini savunması için ihtiyaç duyduğu şeyi satma, ödünç verme veya verme anlaşması. Ancak Ukrayna'ya NATO üyeliği vermemelidir.

- Bunun yerine, ABD, Avrupa devletlerini Ukrayna'nın sorumluluğunu almaya ve genel olarak kıtalarının güvenliğini üstlenmeye zorlamalıdır.

•⁠ ⁠Ekonomik alanda, Washington pazar erişiminde karşılıklılık talep edebilir ve müttefiklerin ABD inovasyonundan ancak onu engelleyen düzenleyici standartları ortadan kaldırırlarsa faydalanabileceklerini şart koşabilir. Amaç müttefiklerin Amerikan standartlarını kabul etmesini sağlamak ve Batı'nın bakışlarını topluca Pekin'e yöneltmek olmalıdır.

TRUMP’IN SİYASETLERİ SÜRPRİZ DEĞİL

Görüldüğü gibi adım adım ABD çıkarları çerçevesinde yeni bir dünya düzeni oluşturulmaya çalışılıyor. Yol haritası da buna göre tasarlanıyor, engeller temizleniyor.

Trump’ın attığı adımların hiçbiri sürpriz değil, belli bir hedefi var. Pekin’e doğru ilerlemek.

Atılan adımlar nedir?

•⁠ ⁠Rusya'yı hem de Ukrayna'yı birbirlerinin enerji altyapısına yönelik saldırıları durdurmaya ikna etti.

•⁠ ⁠Suudi Arabistan'ı petrol üretimini artırmaya ikna etti.

•⁠ ⁠Biden'ın yaptırımlarından enerjiyle ilgili bankacılık işlemlerini muaf tutmasına son vererek nüfuzunu artırdı.

•⁠ ⁠Washington'ı Kiev'in savunmasından sorumlu tutmayan bir mineral anlaşması imzaladı.
ABD artık askeri değil ama diplomasi yoluyla ilerlemeyi sürdürüyor. Bu arada Avrupa’nın silahlanmasında gözden kaçırılan ABD etkenine de işaret ediyor.

•⁠ ⁠Trump’ın Avrupa'ya karşı daha sert tutumu, Avrupa’nın nesillerdir en büyük savunma harcaması artışına yol açtı: yaklaşık 1 trilyon dolar. Trump'ın açılış tarifeleri Avrupalıları sarstı ama aynı zamanda on yıldır ilk kez ticarette yeni bir Atlantik ötesi büyük pazarlık görüşmelerini yeniden başlatabilir.

Yazar, bunları ABD’nin başarıları olarak sıralıyor. Arkasından da “Böl ve Yönet” ara başlığıyla yeni bir sayfa açıyor.

ÇİN VE RUSYA İLİŞKİSİNİ BOZMAK

Çok açık biçimde hedefini ifade etmekte bir sakınca görmüyor:

“ABD Ukrayna'daki savaşı bir sona ulaştırdığında, Amerikalı diplomatlar artık Moskova'nın Pekin ile ilişkisini daha etkili bir biçimde karıştırmaya çalışmaya başlayabilirler.”

Ama ABD’nin yeni yönetimi gerçekçi.

Şunu da görüyorlar:

“Bu da zorlu olacaktır. Rusya'nın Çin'den tamamen ayrılması pek olası değildir: ülkeler, Nixon'ın Pekin'e gittiği zamandan daha fazla ortak çıkara ve daha iyi bir siyasi bağlantıya sahiptir.”

Elbette vazgeçmek yok, çünkü “büyük ABD” olmanın koşullarının düğümü bilindiği gibi burada çözülecek.
Aslında yazıyı bu kadar ayrıntılı yazmamızın nedenlerinden biri de bu. Bu düğümün iplerinin bir ucu da aynı zamanda Doğu Akdeniz’de ve onun odağındaki Türkiye’nin dış politikasında.

Foreign Affairs yazarı Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerde “karıştırılacak” bir yönüne işaret ediyor:

- Çıkarları aynı değildir. Rusya, Ukrayna'daki savaşın başlangıcından bu yana Çin'e çok bağımlı hale geldi ve jeopolitik bağımlılık her zaman can sıkıcıdır.

- Rusya'nın özellikle Çin'e olan finansal ve teknolojik bağımlılığı, savaş sonucunda önemli ölçüde arttı.

- Çinliler ayrıca, Orta Asya'daki Rusya’nın alışılmış etki alanında onun yerini alıyor. Sibirya ve Rusya'nın Uzak Doğusunun altyapı sisteminde önemli pay sahibi oldular. Buralarda Rusya’nın egemenliği sarsılıyor.

WASHİNGTON BU GERGİNLİĞİ KULLANMALI

Moskova bu nedenlerle yeniden bir ikilem karşısında.

Öncelikli olarak Avrupa mı, yoksa Asya gücü mü?

ABD de klasik payını çıkarıyor:

“Washington bu gerginliği kullanmalı.”

Nasıl?

İşte “düşünce kuruluşları” bunun için var:

“Amaç Rusya'yı uzlaşmacı bir tutuma ikna etmek ya da onu bir ABD müttefiki haline getirmek değil; dış politikasında Batıya değil Doğuya doğru bir çizgi izlemesi için gerekli koşulları yaratmaktır.”

Genel ilke de şu elbette:

ABD, Rusya'nın çıkarlarının ABD'nin çıkarlarıyla uyuşmadığı alanlarda kısıtlamaları artırmayı ve uyuştukları alanlarda kısıtlamaları gevşetmeyi amaçlayan bir yumuşama arayışında olmalı.

Yatırımlarda da böyle, diyelim silahlanmada da. Ayrıntılı önerilerde bulunuluyor. Ama ilginç yanı bütün bunların sonunda hep şöyle bitiriliyor:

“Bu Çin’le arasında bir soğukluk yaratabilir…”

Bu kuşkusuz tarihteki “böl-yönet” klasiğinden biraz daha farklı. ABD’nin karşısında gerçekten çok kutuplu ama bir araya gelen, birleşen güçlü bir cephe ve odak oluşuyor. Dünyadaki bölünmüşlerin birleşmesinden ve devasa bir güç oluşturmasından yana akım, önüne çıkanı da içine alarak giderek daha şiddetleniyor.

AŞILMASI ZOR BİR COĞRAFYA

ABD Doğu Akdeniz’e odaklanıyor diyoruz, ama bu bölge de zorlu bir bölge. Yalnızca yeraltı kaynakları açısından değil müthiş bir devlet birikimi ve kültürü var. Dünyadaki en önemli ve iz bırakan imparatorlukların kurulmuş, yıkılmış, yeniden daha ilerisi kurulmuş; ondan daha da önemlisi adını tarihe yazdıran bir ilk devrimler coğrafyası.

Aşılması zor.

Sırada Türkiye ve İran var.

“Washington” diyor yazar “potansiyel nükleer tehdit olan İran’la başa çıkmak için stratejik diplomasiyi kullanabilir”

ABD’nin, bölgedeki gelecekteki Amerikan askeri müdahalelerine olan ihtiyacı sınırlandırırken, bu ülkenin hırslarını rayından çıkarma konusunda yakından ilgili olduğunu sölüyor. Başarı olasılıklarının, İsrail'in İran hava savunmalarını yakın zamanda etkisiz hale getirmesiyle arttığı görüşünde; bu da Washington'a İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesini teşvik ederek İbrahim Anlaşmaları şablonunu genişletme şansı vermektedir, diyor..

ABD’YE BU CESARET VERİLİR Mİ

Suriye'de başarıyı, ABD diplomasisinin Kürtlere bir rol verirken Türkiye ve Katar tarafından desteklenen İslamcı grupları uzak tutan bir iç güç dengesini teşvik etmesini gerektireceğini belirtiyor.

“Aynı zamanda” diyor Foreign Affairs yazarı “ABD, Ukrayna gibi ortak çıkar alanlarında Türkiye ile çalışmalı ve Türkiye ile Yunanistan, İsrail ve Suudi Arabistan gibi ABD müttefikleri arasında uzlaşmayı teşvik etmelidir.”

Demek ki ABD’ye bu cesaret verilmiş.

Ama umduklarını bulabilirler mi…

Burası Türkiye. ABD her zaman Türk milletini hesaba katmayı unutur.

Bu ülkenin sahipleri vardır.

Klasik söylemimizdir. Ama bilgiye dayanır. İlk söylendiğinde de öyleydi.

Gelecekleri varsa görecekleri de var.

Geldikleri gibi giderler.

Ancak Türkiye’nin adının bir anlamda ABD’nin strateji belgesi olan böyle bir yazıda Türkiye’nin adının böyle geçmesi bir uyarıcı bir tehlike işaretidir.

ABD hiçbir ülkeden kolay vazgeçmiyor.

“İran ile başarılı bir Amerikan diplomasisi olasılığı, yeni yönetimin bölge genelinde bir araya getirebildiği genel güç pozisyonuna orantılı olarak artacaktır” umudu var.

Bu görüşü şöyle bir tahlile dayandırıyor:

“İran'ın nükleer programından vazgeçmesini hayal etmek zor olsa da, Trump'ın Hamaney'e yazdığı son mektupta yaptığına benzer bir kumarı denemek için şimdi en iyi zaman. Zira Tahran'ın elindeki kartlar çok uzun zamandır olmadığı kadar zayıf, ABD'nin elinde ise daha iyi kartlar var.”

ÇİN TARİHTEKİ EN ZORLU RAKİP

Foreign Affairs yazarı en son Çin’den söz ederken ilginç bir tanımlama yapıyor.

- Amerikan tarihindeki en zorlu meydan okuyan rakiptir

- ABD yetkilileri Sovyetler Birliği’ne yaptıkları gibi Çin'i kontrol altına alamayacaklar; Çin çok büyük ve dünya ekonomisiyle çok birleşik.

Çin için dünya ekonomisinin kalbinin attığı yer denir. Onun için bazı kararları alırken hep hesaba katılması gerekir. ABD’nin geleceğine ilişkin stratejiyi tartışırken Washington’a önerilen ancak şu olabiliyor:

- Amerika karşıtı koalisyonlar oluşturmak için uygulanabilir seçenekleri ortadan kaldırmak,

- Çin’i tecrit etmek için mümkün olan her yolu denemek.

- ABD diplomasisinin hedefi, Pekin'e karşı mümkün olan en büyük koalisyonları kurmak,

- İçeride ekonomik güç elde etmek ve bu temelde Amerikan çıkarlarını destekleyen yeni bir modus vivendi (geçici ya da şartlı nitelikte uluslararası anlaşma) aramak olmalıdır.

•⁠ ⁠Gelecekte ABD yaklaşımı Biden yönetiminin tam tersi olmalıdır. -Söylem en aza indirilmeli ve Washington'ın doğrudan diplomasi için nüfuzunu artıran eylemler en üst düzeye çıkarılmalı.

- Asya'da, gümrük vergilerinde müttefiklerle daha fazla karşılıklılık için baskı yapmak ve savunma yükünü paylaşmak, ABD'nin Hint-Pasifik'teki askeri caydırıcılığını güçlendirmek anlamına gelir.

- Dostlara baskı yapmanın amacı, bu ittifakları Washington için daha faydalı olacak şekilde yeniden ayarlamak ve zamanla onları ABD'nin finansal ve askeri-endüstriyel sistemlerine daha derinlemesine çekmek olmalıdır.

- Washington'ın varlığını güçlendirmenin amacının, daha güçlü ittifaklar yaratmak için tasarlandığını ve Pekin'den korkan ülkeler için Çin'e direnmenin uygulanabilir olduğunu garantilemek olmalıdır.

- Trump yönetimi ittifaklarını güçlendirirken Hindistan'a özel ilgi göstermelidir.

Hindistan'ı Amerika Birleşik Devletleri'ne daha da yakınlaştırmalıdır. Teknoloji transferleri söz konusu olduğunda Yeni Delhi'ye Japonya veya NATO ortakları düzeyinde bir müttefik olarak davranmalı ve Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne karşı bir önlem olarak Hindistan'dan Orta Doğu'ya ve Avrupa'ya uzanan bir ekonomik koridor için planları hızlandırmaya çalışmalıdır.

•⁠ ⁠Yeni Delhi'nin topraklarını Çin ve Pakistan'dan korumaya çalışırken ona siyasi destek ve savunma iş birliği sözü vermeyi araştırmalıdır.

Diplomasinin görevi jeopolitiği aşmak değil, onu başarmaktır.

•⁠ ⁠Trump yönetimi, iyileştirilmiş konumunu Çin ile ticaret açığının azaltılması ve orada faaliyet gösteren Amerikan finans kuruluşları için erişimin genişletilmesi konusunda ısrar etmek için kullanabilir.

•⁠ ⁠Elbette tüm bu politikaların meyve vermesi zaman alacaktır. Ancak yönetim bu ipleri etkili bir şekilde birleştirebilirse, Amerika Birleşik Devletleri, 1990'larda kaderine terk ettiği Çin ile ilişkisini yeniden yapılandırmak için en iyi şansa sahip olacaktır.

EMPERYALİZM İÇİN TEHLİKELİ ZAMANLAR VE BULDUKLARI ÇARELER

“Temellere Dönüş” ara başlığıyla en son Trump yönetimindeki ABD yönetimine öneriler var:

- Amerika Birleşik Devletleri, dış politika aracı olarak stratejik diplomasiyi canlandırmak için çalışırken birçok zorlukla karşı karşıya kalacaktır.

•⁠ ⁠Açık siyasi sistemi, liyakatçi toplumu ve dinamik ekonomisi, hataları geri alma ve küresel bir güç olarak kendini yenileme konusunda benzersiz bir yeteneğe sahiptir.

- Diplomasi, bu avantajları ABD'nin uzun vadeli rekabetteki konumunu iyileştiren kilit bölgelerde stratejik kazanımlara dönüştürerek bu çabaya yardımcı olabilir.

•⁠ ⁠Ancak stratejik diplomasinin işe yaraması için, ABD'nin temellerine geri dönmesi gerekiyor.
Dışişleri görevlileri, temel bir yeterlilik olarak müzakere konusunda eğitilmeli; şu anda eğitilmiyorlar. Hepsi askeri ve ekonomik konularda eğitilmeli, ki bu da olmuyor.

-ABD diplomatik fonları ve öncelikleri, Ulusal Güvenlik Stratejisi ile sıkı bir şekilde uyumlu hale getirilmeli.

- Amerikalı diplomatların, muhalifleri cesaretlendiren ve dostları zayıflatan ilerici davaları desteklemeleri engellenmelidir.

- Diplomasi ne teslimiyettir ne de nirvanaya açılan kapıdır. Devletlerin rekabet baskısı altında hayatta kalmak için kullandıkları bir strateji aracıdır. Beceriyle uygulandığında, maliyetleri çok aşan faydalar üretebilir. Ve bu tehlikeli zamanlarda, bunu yeniden keşfetmeye değer.

GÜCÜMÜZÜ BİLMEK

Gerçekten ABD emperyalizmi için tehlikeli zamanlara tanık oluyoruz. Dünyanın hemen her köşesinden yükselen isyan ateşi Filistinlilerin çaktığı kıvılcımla her yanı sardı. Yazı boyunca saptanan gerçekler var. Ancak bulunan çareler gerçekçi değil. Çok kutuplu dünyanın mazlum ülkeleri artık mazlum değil. Bu önemli etkeni hesaba katmak gerekir.

Diplomasiyle baş edebileceklerini sanmak artık çok gerçekçi değildir.

Ancak emperyalizmin Yükselen Asya’ya karşı tezgahladıklarını ve güçlerini ve güçsüzlüklerini bilmek, tehlikeye karşı silahlanmak ve doğru cephede yer almak, gücümüzün bilincine varmak ve güçleri birleştirerek had bildirmek Türkiye’miz açısından çok büyük önem taşımaktadır.

ABD Rusya Çin