Açlığın panzehiri: Tarımda kamuculuk
Geçen günlerde Dünya gazetesinin internet sitesinde bir haber okudum. 29 Ocak 2025 tarihli bu haberde; Rusya'nın 2023 yılında 68,6 milyon ton olan tahıl ihracatının 2024 senesinde 72 milyon ton olarak gerçekleştiği ve 2030 yılına kadar bu rakamın 75 milyon tonu aşmasının beklendiği yazıyordu. Rusya, küresel tahıl pazarındaki hakim durumunu sağlamlaştırıyor. Peki bunu nasıl başarıyor? Tabii bunda 17 milyon kilometre karelik devasa yüzölçümünün ve bol yağış alan verimli düzlüklerinin etkisi çok büyük ama üretimdeki başarının altında yatan asıl etkeni sonraki paragraflarda anlatmaya çalışacağım.
ÇİN VE RUSYA’NIN BAŞARISI
Yine büyük başarılara imza atmış başka bir ülke olan Çin Halk Cumhuriyeti de eski yazılarımızdan da hatırlayacağınız gibi 1970'lerde, 80'lerde dünyanın en fakir ülkelerinden biriyken bugün fakirliği, açlığı ülkesinden silip atmış durumda. Çin'in bu başarısının en önemli ayağı, kırsal kalkınmadaki başarısıdır. 1949'da sadece 114 miyon ton tahıl üretebilen Çin, 2018’de 657,89 milyon ton tahıl üretibilecek hale gelmiştir. 2024'e doğru gelindiğinde ise Çin'in toplam tahıl üretimi, 706,5 miyon ton gibi rekor düzeyde gerçekleşmiş ve dünya liderliğine oturmuştur. Çin tahıl olarak ağırlıkla mısır, pirinç ve buğday üretirken ekili alanlarını korumak konusunda da çok duyarlı davranıyor. Çünkü Çin, gıda güvenliğinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu geçtiğimiz dönemde ABD ile yaşadığı ekonomik savaşlarda, zor durumlara düşerek deneyimledi ve bunu zor ama öğretici yoldan anlamış oldu. 1,5 milyar insanı beslemek hiç ama hiç kolay değildir. Çin gibi hem toprak hem de nüfus bakımından devasa boyutlarda olan bir ülkede ABD/NATO saldırganlığına karşı durabilmenin yolu, sadece teknoloji, sanayi, füze, uçak, savaş gemisi ve üretim gücüne sahip olmaktan değil aynı zamanda tarımda kendine yetebilme gücüne sahip olmaktan da geçer. Bir ülkenin tam bağımsızlığı bütün bu dengelerin iyi sağlanmasına bağlıdır. Biri eksik olursa bağımsızlık tehlikeye girer, sömürgeci güçler tam da oradan ülkeye sızmaya kalkar. Türkiye'de bu sızmayı 12 Eylül darbesiyle yaptılar. Ülkenin üretimini, iç pazarını, çiftçisini, sanayicisini, tüketicisini koruyan kamu iktisadi teşekküllerini satıp savdılar, özelleştirmelerle özellikle “tarımsal olarak kendine yetebilme” gücümüzü zayıflattılar ve bugün geldiğimiz noktada Türkiye'yi et, tahıl, bakliyat ve hatta yaş sebzeyi bile dışarıdan alır duruma getirdiler. Küçükbaş hayvancılığı türlü hilelerle bitirip büyükbaş hayvancılığı dayattılar, ülkemiz ithal damızlık hayvan cenneti oldu. “Buğday ile koyun, gerisi oyun” diyen atalarımızı dinlemedik, koyundan-keçiden uzaklaştık, buğdaya burun kıvırdık, meralarımıza bina yaptık. ABD, silahların namlularını Yunanistan kıyılarından, Suriye'nin kuzeyinden, Akdeniz'den bize doğrultmuşken buğday ile koyunun değeri ne kadar da ortaya çıkıyor değil mi? Ülkemizi silahla, kanla korurken karnımızı doyuramazsak ne yaparız?
KAMUNUN GÜCÜ
İşte bugün üzerinde durduğumuz bu konuların önemini büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, yıllar öncesinde tespit etmiş ve gereken devrimci, milli ve kamucu adımları atmıştı. Milli ekonominin temelini ziraata dayamıştı. Gıda ve tarım konusunda dışa bağımlı olmak, güçlü ve bağımsız Türkiye'yi yaratmadaki en büyük engeldi, bunu biliyordu.
Yazımızın başında Rusya'nın tahıl ve özellikle buğday ihracatında rekor kırdığından bahsetmiştik. Keza Çin'in fakirliği bitirme yolunda kırsal kalkınmayı nasıl başarıyla kotardığını anlatmıştık. Bu başarılar elbette bu ülkelerin büyük ölçekli arazi varlığı, iklimi sayesinde olmuştur fakat devlet öncülüğünde planlı ve kamucu politikalarla yapılan çalışmaları da asla gözardı etmemeliyiz. Geçen senelerde Rusya'nın davetiyle yaptığımız ziyarette devletçi-kamucu politikaların ne kadar önemli olduğuna şahit olduk. Saint Petersburg kentindeki eskiden tank ve silah üreten, günümüzde ise dünyanın en güçlü ve büyük traktörlerinden birini üreten fabrikada ya da önemli bir liman kenti olan Novorossiysk kentinden bütün dünyaya tahıl ihraç eden tahıl şirketinde kamunun gücünü ve bütün ülkeye faydasını gördük.
MEMLEKET SANDIKLARINDAN TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİNE
Osmanlı'da Mithat Paşa tarafından 1863'de kurulmuş olan Memleket Sandıkları, günümüzdeki Tarım Kredi Kooperatifleri'nin temelini oluşturur. Zaman içinde yapılan yasal ve yapısal değişikliklerle günümüzdeki halini almıştır. Atatürk çiftçinin doğru, bilimsel ve sağlıklı tarımsal üretim yapabilmesi adına örnek çiftlikler kurmuş ve daha sonra bunları ülkeye bağışlamıştır; bunu biliyoruz.
Fakat bilmemiz gereken başka bir konu da Atatürk'ün kooperatifleşmeye verdiği önemdir. Zira Atatürk Silifke'de kurmuş olduğu çiftlikle beraber bölge çiftçilerine öncü ve örnek olmak adına kendisi de kredi kooperatifine kurucu üye olmuştur. Bundan başka sadece üretici değil tüketici kooperatiflerinin kurulması gerektiğini de düşünerek "Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi'ni de kurmuş ve buraya İnönü ile beraber üye de olmuştur. Birlikte üretmenin, birlik olmanın, çiftçi örgütlenmesinin çok önemli olduğu bilinciyle öncülük yapan Atatürk'ten günümüze ne yazık ki ismi yolsuzluklar, adaletsiz maaşlar, yüksek faizler, usülsüzlükler ile adı gündeme gelen Tarım Kredi Kooperatifleri kaldı. Memleketin sandığından bugün memleket adına güzel şeyler çıkmıyor ne yazık ki.