Afrika, salt ham madde satışıyla kaderini değiştirebilir mi?
Dünya tarihinde, sömürenin de sömürene karşı koyanın da mücadele alanı hep “ticaret yolları” olmuştur. Açıkçası, başka coğrafyalardaki ticaret yollarını kontrol edenler, yani başka coğrafyaların diğer pazarlara erişimlerini kontrol edenler, o coğrafyaların “üretim güçleri”ni baskıda tutabilme yeteneğini de elde tutarlar. Açıkçası, ticaret yolunu kontrol eden, “o ticaret yolunu kullanan tüm mallar için fiyat belirleme” avantajına sahiptir. Bu baskıya direnmemek, yani sömürenin ticaret yolları kontrolüne boyun eğmek, “kötü kader”e rıza göstermek ile eş değerdir. Gerçekte avantajlı “jeopolitik konumu”na rağmen Afrika, yüzyıllardır okyanuslara çıkmayı gerekli görmemiş; kendini âdeta kıyılarına kilitlemiş; kendisinde bol, başkasında kıt malına, okyanusları ve denizleri kontrol edenlerin fiyat biçmesine razı olmuştur. 1788-1877 arasında, Batılı kâşiflerin kıta hinterlandına sızarak şifrelerini çözdüğü akarsu, göl ve kara ulaştırma yollarını da, “Afrika Talanı” sırasında, kıta dışı güçlere kaptıran Afrika; günümüzde bile üretim gücü üzerindeki süreğenleşmiş baskıyı aşamamakta, “kemikleşmiş dolaylı sömürü”yü kıramamaktadır.
Daha açık ifade etmek gerekirse; ticaret yollarına hâkim olan güçlerin süreğen müdahaleleri ile Afrika’da geleneksel sistemleri altüst eden sömürgecilik, geniş arazileri yüksek gelir getiren tarımsal ürünler için plantasyonlara veya madenlere dönüştürürken, yerel çiftçileri yerlerinden etmiş ve yaygın gıda güvensizliğinin ana nedeni olmuştu. Afrika’ya döşenen demiryolları ve inşa edilen limanlar ise, sömürgeciliğin altyapısı olarak, Afrika’nın doğrudan veya dolaylı yöntemlerle talan edilen yeraltı ve/veya yer üstü kaynaklarını Batı’ya taşımaya hizmet etmiş idi. Sömürgeciliğin geçmişte kaldığı varsayılan günümüzde de, Afrika’nın taşımacılık altyapısı, aynı amaca hizmet ediyor. Özetlersek, Afrika’nın deniz ticaret yolları da kara ticaret yolları da Afrikalıların değil, sanayileşmiş devletlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde tasarlanmış ve süreğen sömürünün neden olduğu sermaye kıtlığı ile boğuşup duran Afrika, kendi coğrafyasındaki ticaret yollarını kendi “sanayi devrimi”ne uygun hâle getirecek adımları atmayı henüz başaramamıştır. Buna, -tuhaf ama- Afrika’ya altyapı yenileme ve yeni altyapı inşa etmek için, kıta dışı güçlerin sundukları dış yardım ve dış borçlar neden olmaktadır.
Kıta dışı güçlerin, “ekonomik dış yardım ve dış borç” etiketleri ile Afrika’da “stratejik hammadde kaynaklarını taşıma” altyapılarını sahiplenme çabaları; “siyasi istikrarsızlık”, “altyapı yoksunluğu” ve “genç nüfus işsizliği” sorunlarına kısa vadeli çözüm algısı sunabilirler. Fakat, uzun vadeli bir değerlendirme yapıldığında ulaşılabilecek en gerçekçi öngörü: “Üretim gücü ağır baskıdan kurtulamazsa, yani dolaylı olarak sömürüye açıklık hâli devam ederse Afrika’nın denizleri, limanları ve bu limanlara erişimi sağlayan karasal ulaştırma hatları, Afrika’nın kalkınmasına değil, kıta dışındaki emperyalistlere hizmet etmeye devam edecektir” şeklinde olacaktır. Özetle, “Afrika Talanı”, Afrika’nın ulaştırma yolları üzerinden devam etmektedir ve bu sarmaldan kurtulamazsa Afrika’nın geleceği, günümüzden farklı olmayacaktır.
AFRİKA’DA İÇ İÇE GEÇMİŞ İKİ KAVRAM: “BOLLUK” VE “YOKLUK”
Afrika ekonomileri, kıtanın dışına, doğal kaynak veya tarımsal bazlı hammadde sağlayıcılığı üzere şekillendirilmiştir. Hammadde, yani işlenmemiş/ham ürün bolluğuna rağmen Afrika’nın sosyoekonomik başarı performansı yetersiz ve dalgalıdır. Batı, Orta ve Doğu Afrika ülkeleri gibi petrol veya maden zengini ya da tekil tarımsal ürün potansiyeli yüksek olan pek çok ülkenin, sosyoekonomik başarısızlık sarmalının içine düşmesi, “Bolluk Çelişkisi (Paradox of Plenty)” veya “Kaynak Laneti (Resource Curse)” olarak adlandırılır.
Başka şekilde ifade etmek gerekirse, kaynakları bol olmasına rağmen yokluğa düşmüş, yani “kaynak laneti” ile boğuşan devletlerde, “kaynak zenginliği” ile “uzun vadeli ekonomik büyüme” arasında ters orantı vardır. Teoriye göre, petrol, maden veya tekil tarımsal ürün dışsatımına dayalı ekonomik model üzerine inşa edilen ülkeler; sanayi ürünleri, hatta çok çeşitli tarım ürünleri ihracatına dayalı ekonomik modeli olan ülkelere kıyasla geri kalırlar. Bu kötü kadere; petrol, maden ve tarımsal ürün piyasalarındaki sert ve öngörülemez fiyat dalgalanmalarının yol açtığı varsayılır. Hâlbuki, kaynak zengini ülkelerin kalkınma güçlüğüne düşmelerinin sorumlusu, fiyat dalgalanmaları değil; eldeki avuçtaki tüm sermayeyi yalnızca kaynağın yer altından çıkarılmasına veya bitkinin yetiştirilmesine ve ürünün toplanmasına harcamaları, diğer tüm sektörler için ise yalnızca dışalımı tercih etmeleridir. Anlayacağınız, bahsettiğim bu ülkelerde, petrol, madencilik ve tarım sektörlerinin büyümeye etkisi, fiyat dalgalanmalarına bağlı olarak, bazen pozitif bazen negatif, yani belirsizlik içindeyken; millileşmeye yatırım yapılmadığı için dışa bağımlılıktan kurtulamayan diğer bütün sektörlerin büyümeye etkisi ise süreklilikle negatif olmaktadır. Dünyanın en güçlü ekonomilerine sahip olan devletler, sömürmek istedikleri bu ülkelerde, ağırlıklı olarak petrol, maden veya tarımsal ürünlere ve taşınmalarına yatırım yaparlarken; diğer tüm sektörlerin zayıf kalmaları için, yani kendine bağımlı hâlde tutmak için ayrı bir çaba harcar. Yani, yeni nesil sömürgeciler; petrol, maden veya tarımsal bazı ürünlerden yana zengin kaynakları olan Afrika ülkelerinin “kaynak laneti” bataklığından kurtulamamaları için, ellerinden gelen her şeyi yaparlar.
Dünyanın en güçlü ekonomilerine sahip devletlerin “kaynak laneti” gibi yükleri bulunmamaktadır. Bunun sebebi, birbirlerine hammadde yerine “imal edilmiş” sanayi ürünleri satmalarıdır. Dünyanın en güçlü ekonomilerine sahip devletlerin ekonomik istikrarları; sanayileri için gerekli hammaddeyi sağladıkları ülkelerin sanayileşmelerini engellemeye ve tetikledikleri hammadde fiyat dalgalanmaları üzerinden bu ülkeleri “kaynak laneti” ile boğuşturmaya bağlıdır. Bu devletler, Afrika’nın sanayileşmesine yatırım yapma konusunda cimridirler; ama Afrika’da üretilen hammaddeleri kendilerine ulaştıracak altyapılara mali destek sağlama konusunda birbirleri ile yarışırlar.
AFRİKA’YA KÖK SALMIŞ “KAYNAK LANETİ”
“Kaynak laneti”nin Batı, Orta ve Doğu Afrika gibi hızlı kalkınmaya ihtiyaç duyan coğrafyalara ne kadar hâkim olduğunu anlamak için dış ticaret verileri, gerekli ipuçlarını vermektedir. 2023/2024 verilerini kullanarak bazılarından örnekler aktarayım:
● Batı Afrika’da;
Nijerya’nın yaklaşık 61 milyon dolarlık toplam dışsatımının: yüzde 92’si yer altı kaynakları; yüzde 4’ü tarım ve hayvancılık ürünlerinden,
Fildişi Sahili’nin yaklaşık 18,5 milyar dolarlık toplam dışsatımının: yüzde 13,8’i yer altı kaynakları; yüzde 74,2’si tarım ve hayvancılık ürünlerinden,
Gine’nin 18 milyar doları aşan toplam dışsatımının: yüzde 97’si yer altı kaynaklarından,
Gana’nın yaklaşık 17 milyar dolarlık toplam dışsatımının: yüzde 72’si yer altı kaynakları; yüzde 18,4’ü tarım ve hayvancılık ürünlerinden oluşmaktadır.
● Orta Afrika’da;
Angola’nın 39 milyar doları aşan toplam dışsatımının: yüzde 91,2’si yer altı kaynaklarından,
Gabon’un yaklaşık 13 milyar dolarlık toplam dışsatımının: yüzde 77,5’i yer altı kaynakları; yüzde 7,5’i tarım ve hayvancılık ürünlerinden,
Demokratik Kongo’nun, yaklaşık 26 milyar dolarlık toplam dışsatımının: yüzde 98,7’si yer altı kaynaklarından oluşmaktadır.
● Doğu Afrika’da;
Tanzanya’nın 9 milyar dolara yaklaşan toplam dışsatımının: yüzde 50,4’ü ham yer altı kaynakları; yüzde 37’si tarım ve hayvancılık ürünlerinden,
Kenya’nın 8 milyar doları aşan toplam dışsatımının: yüzde 17,7’si yer altı kaynakları; yüzde 51,3’ü tarım ve hayvancılık ürünlerinden,
Etiyopya’nın 3 milyar dolara yaklaşan toplam dışsatımının: yüzde 90,4’ü tarım ve hayvancılık ürünlerinden,
Zambiya’nın 11 milyar doları aşan toplam dışsatımının: yüzde 80,4’ü yer altı kaynakları; yüzde 9,1’i tarım ve hayvancılık ürünlerinden oluşmaktadır.
Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere, Batı, Orta ve Doğu Afrika’da “kaynak laneti”nin daniskası yaşanmaktadır ve salt “kaynakları”nı tüketircesine kıta dışına satarak kalkınmaları olanaksızdır. Bunun ticaret yollarına bağlı sebeplerini ve kurtuluş çarelerini haftaya buradan okuyabilirsiniz.
NOT: Afrika’m sana söylüyorum, Türkiye’m sen anla.