Altın: Patlamanın arkasında ne var?
Bu hafta altının Amerikan doları cinsinden fiyatı ons başına 4 bin dolara ulaştı. Bu, nominal değerler açısından tarihteki en yüksek seviye. Ancak bu rekorun da aşılması bekleniyor; yatırım bankası Goldman Sachs, yıl sonuna kadar ons başına 4 bin 900 dolara ulaşılacağını öngörüyor. Altın fiyatı diğer büyük para birimleri karşısında da yükselişte.
Bu benzeri görülmemiş yükselişin arkasında ne var? Ve bu durum önemli mi? Bu soruları yanıtlamadan önce, kapitalist ekonomilerde altının rolünü hatırlayalım. Kapitalist ekonomiler aynı zamanda parasal ekonomilerdir. Kapitalistler, piyasada kar amacıyla satılacak mal ve hizmetleri üretmek için işçileri istihdam eder. Ancak bu mallar ve hizmetler birbirleriyle doğrudan takas edilmez. Tarihsel olarak, çeşitli emtialar evrensel olarak kabul edilen para birimi haline gelmiştir; yani değişim aracı, hesap birimi ve değer saklama aracı olarak işlev görmüşlerdir.
Altın, sonunda bu evrensel emtia yani para emtiası haline geldi. Bozulmayan ama kolay şekil verilebilen bir yapıya sahip olması, hem bozdurulabilirliği hem de saklanabilirliği açısından onu ideal kıldı; ayrıca her yerde kabul gördü. Marx’ın da dediği gibi: “Altın ve gümüş doğaları gereği para olmamakla birlikte, para doğası gereği altın ve gümüştür” önermesinin doğruluğu, bu metallerin fiziksel özelliklerinin para işlevlerine uygunluğuyla ortaya çıkar.
ALTINDAN FİAT PARAYA GEÇİŞ VE DOLARIN HAKİMİYETİ
Kapitalist üretim sistemi büyük ekonomilerde baskın hale gelmeden önce bile altın, ana para emtiasıydı. Ancak kapitalizm üretimi yeni zirvelere taşıdıkça, işlemlerdeki artışı destekleyecek yeterli altın veya altın para bulunmamaya başladı. Bu nedenle, üretimle birlikte artan işlem hacmine yanıt verebilmek için sınırsız şekilde üretilebilen “fiat parala”’ yaratmak gerekli hale geldi. Bunlar bankalar veya hükümetler tarafından çıkarılan madeni para, kağıt para (ve artık çoğunlukla banka mevduatları) şeklindeydi.
Artık para arzını hükümetler kontrol ediyordu (talebi değil) ve böylece insanları altın yerine ulusal para birimini kabul etmeye ‘zorlayabiliyorlardı’. Ulusal paraların altına göre değerinin sabit tutulması için altına endeksli para sistemleri – yani altın standardı – uygulamaya kondu. Bu şekilde, ulusal para birimlerine güven sağlanıyor; uluslararası ticaretteki denge bozuklukları ise doğrudan altın ile telafi ediliyordu.
20.yüzyılda kapitalizm küresel olarak egemen hale geldi ve fiat para birimleri, hem iç piyasada hem uluslararası işlemlerde altının yerini aldı. Şirketlerin, bankaların ve hükümetlerin değer saklama aracı olarak kullandığı rezervler artık esas olarak baskın ulusal para biriminde, yani Amerikan dolarında tutuluyordu. Altının para veya nihai değer standardı olarak rolü, 1970’lerde ABD hükümetinin doların sabit bir miktar altına çevrilmesini sona erdirme kararıyla birlikte bitti. Altın standardı kaldırıldı ve yerine “dolar standardı” geldi.
ALTININ FİNANSAL VARLIK OLARAK YENİ ROLÜ
Altın hâlâ hükümet rezervlerinde tutuluyordu, ancak artık para değil, şirket hisseleri veya tahviller gibi finansal bir varlık haline geldi. Yatırımcıların alıp satarak sermaye kazancı elde etmeye çalıştığı spekülatif bir “hayali sermaye” oldu; yani paradan para kazanmanın bir aracı. Ancak altın, kapitalistlerin bilinçaltındaki tarihsel rolünü hiç kaybetmedi – yani evrensel olarak kabul gören bir meta ya da para olma özelliğini.
Bu nedenle, fiat para birimlerinin ‘değer kaybettiği’ dönemlerde, yatırımcılar tekrar altına yöneldi. Altın, baskın fiat para birimi olan Amerikan dolarının zayıflamaya başladığı zamanlarda tercih edilen finansal varlık haline geldi. Yani, şirketler, bireyler ve diğer hükümetler artık doların satın alma gücünü koruyamayacağına inandığında, dolar satarak altın alıyor.
MEVCUT ALTIN RALLİSİNİN NEDENLERİ
Altın fiyatı bu kez birçok nedenle hızlı yükseldi. İlk olarak, pandemi sonrası ekonomik durgunluğun ardından enflasyon şiddetli bir şekilde geri döndü. Artan enflasyon, merkez bankalarının politika faiz oranlarını artırmasına rağmen fiat para birimlerinin reel getirisini düşürdü. Altın faiz kazandırmaz, ancak “nakit”in reel getirisi düşük kaldığında, altın daha cazip hale gelir.
Sonra Trump geldi. Trump’ın gümrük vergisi politikaları, küresel ticaret hakkında büyük bir belirsizlik yarattı, özellikle de ABD ekonomisinin yönü hakkında. Trump yönetiminin niyeti net değildi: ABD doları güçlü mü kalmalıydı, ithalat fiyatlarını sabit tutmak için; yoksa ihracatı artırmak için zayıflatılmalı mıydı? Bu nedenle altın daha da cazip hale geldi. Trump başkanlığının ilk altı ayında ABD doları, diğer para birimleri karşısında yüzde 10’dan fazla değer kaybetti.
Bir diğer neden de, Trump’ın tarife uygulamaları karşısında altının bir tür güvenli liman olarak görülmesiydi. Bu yüzden, yükselen piyasa ekonomilerindeki (küresel güney) birçok merkez bankası, ABD dolarına olan ihtiyacın azalmasıyla altın rezervlerini artırmaya başladı.
Finansal spekülasyon ise kendi momentumunu yaratır. Bitcoin gibi kripto paraların dolar fiyatının fırlaması gibi, altın da başka bir hayali sermaye yatırımıdır. FOMO – fırsatı kaçırma korkusu – finansal spekülasyonun klasik özelliğidir ve şu anda altın, bitcoin ve ABD hisse senetleri bu FOMO’nun ön saflarında yer alıyor.
BU RALLİ NEREDE SONA ERECEK?
Bu yükselişin sona ermesi birkaç faktöre bağlı. Birincisi, ABD doları düşmeye devam etmezse – ve aslında temmuz ayından beri dolar endeksi diğer para birimleri karşısında sabitlenmiş durumda, tarihsel ortalamasına oldukça yakın.
İkinci olarak, dünya ekonomisi bir durgunluğa girerse bu yükseliş sona erer. Durgunluk, enflasyonu bastırır ve doları güçlendirir. Ekonomik kriz dönemlerinde altın, krizden sonraki iyi zamanlara kadar elde tutulacak (istiflenecek) bir varlık olarak fiyatını koruyabilir. Ancak şu anki altın boğası, giderek daha fazla spekülatif taleple yönlendiriliyor. Böyle bir spekülasyon, bir durgunluk durumunda çöker; ve bu çöküşten hisse senetleri, bitcoin ve altın fiyatları da nasibini alır.