Arap dünyasının Nasır’ı nerede?
ÖZEL hayatımızda olduğu gibi, toplum ve siyasi hayatımızda da “keşke” dediğimiz çok zaman oluyor. Hele de aklına ve tecrübesine başvuracağımız bir yakınımız varsa ve bu dünyayı terk etmiş ise, “keşke burada olsaydı da bana bir akıl verseydi” dediğimiz zamanları, kendi kişisel hayatımızdan da çok bilmekteyiz.
Toplumlar da yaşayan varlıklar olduğu için, aynen bizler gibi zaman zaman böyle pişmanlıklar ve özlemler içinde, “keşke” silahına sarıldığı zamanlar olmakta. İşte günümüzün dünyası da aynen bu hallerde şimdilerde. Bizler Türkiye’de, “keşke Mustafa Kemal sağ olsaydı” derken, o şanlı Yugoslavya günlerini hasretle anan Makedonyalı ve Sırbistanlı arkadaşlarımız, “Keşke Tito hala bizimle olsaydı” demekteler. Sovyetler Birliğini yaşamış olan Gürcü, Bulgar ve Ukraynalı arkadaşlarımız ise “Keşke Stalin hâlâ yaşıyor olsaydı” diyerek bu keşkeler korosuna katılmaktalar. Aslında, Latin Amerikalıların Jose Marti’sinden başlayıp, Endonezyalıların Sukarno’suna İtalyanların Garibaldi’sine kadar, hemen her kültürün böyle “keşke” diyebilecekleri tarihi karakterleri mevcut. Bazı memleketler, bu konuda şanslı olmalılar ki kendi zamanımızda bile, gözlerini çevirip, daha güzel günler için sözlerini takip edebilecekleri liderlere sahipler. Bunlar arasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Xi Ching Pin’ini, Venezuela’nın Maduro’sunu, Rusya’nın Putin’ini kolaylıkla sayabiliriz. Ama maalesef, bu “keşkelere” layık çok fazla lider ne geçmişte ne de günümüzde var olabildiler. Ancak bir avuç “keşkelik” kalitesinde lider ile, dünya çok uzun süredir sorunlar içinde dönüp gitmekte vesselam.
ADINI TÜRKLERDEN ALAN MİLLİYETÇİ LİDER
Sözümüzü buradan Ortadoğu denilen hem medeniyetlerin hem de insanlık trajedilerinin anayurdu olan bölgemize getirip, özellikle de burada hâkim olan Arapların “keşkelik” tek lideri sayabileceğimiz Cemal Abdül Nasır’a anacağız.
Yaşı 70’lerden daha küçük olan Araplar ve Türkler, 1970’te vefat eden bu büyük Mısırlı devrimci ve Arap milliyetçiliğinin babasını pek tanımaz. Mısır’ın içinde bile, sürekli değişen siyasi eğilim ve manzaralardan dolayı, Nasır bugünlerde bilinmeyen bir kişilik sayılır, yeni nesil Mısır gençliği için. Ama bugünkü Ortadoğu ve dünya şartlarında, Nasır’ın varlığı ve bilinmesi, gerçekten Arap milletleri için umudu yeşertecek ve halkları ayağa kaldıracak bir unsur olarak görülmelidir.
İngiliz sömürgesinden cumhuriyete geçişte ve modern Mısır’ın yaratılmasında en etkili rollerden birini oynayan Cemal Abdül Nasır, İsrail’in devlet olarak kurdurulduğu 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında, siyasi hayatta yerini bulacaktı. Arap ordularının İsrail karşısında uğradığı bozgun, bölgede mevcut krallara ve İngilizlere karşı öfkeyi artırdı. Abdül Nasır, beraber görev yaptığı Zekeriya Muhiddin, Abdülhakim Amir, Muhammed Necib ve Enver Sedat ile birlikte “Hür Subaylar Hareketi”ni kurdu ve ülkedeki monarşiyi yıkma planları yapmaya başladı.
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE ÜMMETÇİLİĞİN GEREKSİZ ÇATIŞMASI
Bu ekip ile yaratılan Cumhuriyet yönetiminde, bir türlü sonu gelmeyen iç çatışmalar ve Abdül Nasır’ın radikal çizgisi, daha fazla perde arkasında kalmasına müsaade etmedi. 1954 ilkbaharında, Muhammed Necib görevinden uzaklaştırılarak ev hapsine gönderildi ve Cemal Abdül Nasır siyaset sahnesine çıktı. Artık kafasındaki milliyetçi-sosyalist fikirleri hayata geçirme vaktiydi. Tüm dünyada esen bağımsızlık ve sosyalizm rüzgarının etkisi ile, Mısır’da Arap milliyetçiliği çizgisini geliştiren Nasır, kendi milliyetçiliğine aslında çok yakın olan İslamcı eğilimler ile, akılcı ve pratik bir beraberlik oluşturmak yerine, 1954 yılında kendisine düzenlenen bir suikast girişimini bahane edip, üzerine gittiği Müslüman Kardeşler’in pek çok üyesini tutuklatarak konumunu sağlamlaştırdı. Ve 1966 yılında
İslâm düşünürü Seyyid Kutub’un idamına varacak süreci başlattı. Bu çatışma hem kendisi hem de Mısır’ın geleceği için, hayatı bir rol oynayacaktır gelecekte.
Nasır’ın Arap milliyetçiliğinin ve Seyyid Kutub’un Müslüman Kardeşler adı verilen İslam ümmetçiliğinin, Mısır ve Arap dünyası düzeyinde birlikte çalışmamaları için hiçbir nedeni bulunmazken, feodal kültürün hâlâ önemli ölçüde yer aldığı her yerde olduğu gibi, aynen Fransız ihtilalinin kendi devrimcilerini yok etmesi misali, ülke Mısır’ın geleceğini karartan bir iç mücadeleye sahne oldu. Bu iç çatışmadaki İngiliz ve ABD rolü, hala üzerinde çalışılması gereken bir konu olarak araştırmacısını beklemekte.
NASIR, TİTO, SUKARNO VE BANDUNG RUHU
Nasır, önceliğini Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesine verdi ve bunda muvaffak oldu. 1955’te Bandung Konferansı’na katılarak Yugoslavya ve Hindistan ile birlikte “Bağlantısızlar Hareketi”ni başlattı. Çok geçmeden Süveyş’te patlak veren kriz nedeniyle İngiltere, Fransa ve İsrail işbirliğiyle karşı karşıya geldi. Abdül Nasır, Süveyş’te mağlup olsa da kanalı kontrolü altına almayı başardı ve Arap dünyasındaki yükselişi daha da hızlandı.
Önce tüm Arapların, ardından da Afrika’nın lideri olmanın hayalini kuruyordu. Bu nedenle, ilerleyen yıllarda Afrika Birliği Örgütü’nün kurulmasına katkı verecek ve örgüte bir süre başkanlık da yapacaktı. Ancak bu hayalleri gerçeğe dönüşmeyecek, Suriye 1961 yılında Nasır’ın gayretleri ile hayata geçen Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayrıldığını ilan edecekti. “Panarabizm” hayallerini suya düşüren bu ayrılığı, Arap ülkelerindeki “gerici yönetimlere” bağlayan Abdül Nasır, kısa süre sonra “Arap Sosyalist Birliği”ni kurdu.
BUGÜNÜN ACİL İHTİYACI: NASIR RUHU
İsrail ile ömrünün sonuna kadar savaşan Nasır, bu mücadelede Arap ordularının yenilgisinin tüm sorumluluğunu üstlenerek istifa ettiyse de yaygın kitle gösterileri nedeniyle ertesi gün kararını geri aldı. Savaş sonrası dönemde, radikal çizgisinden giderek uzaklaştı. Ve ölene dek Mısır cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. 28 Eylül 1970 tarihinde bir kalp krizinden hayatını kaybetti.
Günümüzün Arap ve Filistin dünyası, İsrail’in kurulduğu 1948’den bu yana, belki de en azılı saldırganlığının altında inlerken, Cemal Abdül Nasır’ı hatırlayıp, onun Arap milliyetçiliğini ve evrensel dayanışma çabalarını hatırlayıp, bugünün görevleri arasına Nasır’ın mücadeleci ruhunu yeniden canlandırmayı koymalıdır. Hem de görev listesinin en başında!