25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa’da enerji krizi her kesimi vuruyor

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Avrupa’da ateş bacayı sarmış durumda. Yaşanan enerji krizi, istisnasız yaşamın her alanını etkisi alanına almış. Küçük, büyük patronlar “imdat batıyoruz” diye feryat ediyor. Patronlar feryat ediyorlarsa halkın geri kalan kesimleri tam bir çıkmaz ve çaresizlik içindedir.

Hükümetlerin bulduğu çare enerji kullanımında tasarruf yapmak. Amaçları halkın ve sanayicinin gazını almak. Krizin tasarrufla çözülemeyeceğini biliyorlar. O zaman sanayici ve halka destek olmak; fiyatları sabitlemek, maddi destek vermek gibi önlemler öneriyorlar. Ama kasada para yok, bunun da bir sınırı var.

ENDÜSTRİ DEVLERİ AVRUPA’YI TERK ETMEYE HAZIRLANIYOR

Küreselleşmenin ilk yıllarında Sanayi üretimi iş gücünün ucuz olduğu ülkelere taşındı. Buna Fransızca “délocalisation” dediler. 90’ların başında, henüz Çin dünyanın üretim merkezi değilken, Avrupa’nın büyük sanayi şirketleri iş gücünün ucuz olduğu başta Romanya olmak üzere Doğu Avrupa’ya ve Afrika’nın Mağrip ülkelerine kaçıyorlardı. 2000’li yıllarda Çin’e yöneldiler.

Almanya, sanayisini koruyan nadir ülkelerden biriydi. Fransa ise sanayi üretimini kendi topraklarında tutamamıştı. Gözünü kâr hırsı bürümüş şirket sahipleri, Fransa’da bir düz işçiye 6.500 frank aylık vermek yerine (avro öncesi), Romanya’da aynı işi yapan işçiyi 1000-1500 frank aylıkla çalıştırıyorlardı.

Enerji kriziyle birlikte bu kez de çeşitli sektörlerdeki şirketlerin enerjinin daha ucuz olduğu ülkelere kaçması gündemde.

FRANSIZ PATRONLAR ‘İMDAT’ DİYOR

Fransız İşverenler sendikası Medef’in başkanı Geoffroy Roux de Bézieux, Cumhurbaşkanı Macron’a çağırıda bulunarak şirketlerin “iflasın eşiğinde olduğunu” ifade ediyor ve “imdat” diyor: “Bu şirketlerin Fransız olmasını ve Fransa’ya yatırım yapmaya devam etmesini mi tercih edersiniz, (...) Yoksa yabancı bir çokuluslu şirket tarafından satın alınmasını ve her şeyin Fransa’dan gitmesini mi?”

ALMANYA ENERJİ ŞİRKETİNİ KAMULAŞTIRMAYA HAZIRLANIYOR

Avrupa'nın en büyük otomobil üreticisi olan Volkswagen, gaz kıtlığının daha uzun sürmesi durumunda üretimi Almanya dışına taşıyacağı konusunda uyarıda bulunuyor. Şirketin, enerji fiyatlarının Almanya'dan daha ucuz olduğu Çin ve ABD'de üretim tesisleri bulunuyor.

Alman devleti, enerji piyasasında depreme neden olacak bir iflastan kaçınmak için enerji şirketi Uniper'i kamulaştırma hazırlığı içinde.

Berlin, Almanya enerji krizini atlatmak için yeni borçlarla geniş çaplı bir hükümet yardım paketi açıkladı. “Rusya, Avrupa'ya karşı bir enerji savaşı yürütüyor. Ülkemizin ekonomik dokusunu koruyacağız.” diyen Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 29 Ekim’de, sanayiye ve hane halklarına yardım etmek için 200 milyar avroluk bir plan hazırladı. Bu plan kapsamında, tüketiciler ve işletmeler için belirli bir miktarda elektrik sübvanse edilecek, yüksek gaz fiyatlarının etkilerini sınırlamak için bir önlem uygulanacak, gaz ve bölgesel ısıtma için katma değer vergisi oranı 2024 baharına kadar yüzde 7'de tutulacağı açıklandı.

AVRUPA’DA HALK HAREKETİ YÜKSELİYOR

Geçen hafta Fransa’da polisler, sağlık çalışanları, öğretmenler, demiryolları işçileri hafta boyunca ayrı ayrı grev ve eylemler gerçekleştirdiler. Enerji krizinin yol açtığı hayat pahalılığı yetmezmiş gibi Macron, pandemi öncesi Sarı Yeleklileri ve sendikaları ayağa kaldıran emekli reformunu da ekim ayında meclisin gündemine getirmeye hazırlanıyor. Macron, eğer muhalefet buna karşı çıkarsa, reform yasasını hükümete yetki veren Anayasanın 49-3 maddesine dayanarak parlamento onayına sunmadan yasalaştıracağını açıkladı. Bu durumda muhalefet ancak güven oylaması isteyerek ve oylama sonucu güven oyu alamayan hükümeti düşürerek yasanın geçmesini engelleyebilir. Bu durumda Macron, “eğer güven oylaması istenirse ben de Meclisi feshederim” tehdidinde bulundu.

Avrupa’da yaşanan grev ve eylemlerin ortak noktası, yüzde 10’ları geçen enflasyonun yol açtığı alım gücünün düşmesinden dolayı ücretlerin artırılması talebi. Bu ekonomik taleplerin yanında eylemlerde, NATO’ya ve Rusya’ya yaptırımlara karşı talepler dile getiriliyor.

İngiltere’de yeni Başbakan Liz Truss’un açıkladığı ekonomik pakete karşı hafta sonu demiryollarında başlayan grevler diğer sektörlere yayılma seyri içinde.

Prag’da binlerce Çek, hükümetin kış yaklaşırken yükselen enerji fiyatlarını protesto etmek için gösteri yaptı.

AVRUPA’DA MİLLİYETÇİ PARTİLER YÜKSELİŞTE

Çöken Batı sisteminin sözcüleri, partiler ve medyasıyla dillerinden düşürmedikleri “ultra-milliyetçi/ultra-nationaliste”, “aşırı sağ/extrême droite” ve daha iyimser bir tavırla “sağ popülist” diye nitelendirdikleri milliyetçi partiler Avrupa’da yükselişe geçti.

Bu partiler küreselleşmeye ve onun neoliberal ekonomik programlarına karşılar. Somut olarak değişik doz ve derecede ABD emperyalizmine, AB dayatmalarına ve NATO’ya karşı bir tavırları de var. Ulusal egemenliği savunuyorlar ve milliyetçiler. Bütün bunların yanında aynı zamanda göçmen karşıtı bir söyleme de sahipler. Son enerji kriziyle birlikte bu partilere yöneliş hızlandı.

Bilindiği gibi Fransa’da Marine Le Pen’in partisi son seçimlerde milletvekili sayısını 8’den 89’a çıkararak Fransa’nın ana muhalefet partisi olmuştu.

Geçen ay yapılan seçimlerde, ulusalcı İsveç Demokratlar Partisinin oy oranını yüzde 20,5’e kadar yükselterek ülkenin 2. büyük partisi durumuna geldi.

Almanya için Alternatif (AfD) de dikkat çeken diğer bir parti. Enerji krizi ile birlikte ortaya çıkan öfke dalgası sayesinde daha geniş bir zemin kazanacak gibi görünüyor.

Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) son yıllarda adından çok söz ettirdi. Son kamuoyu yoklamalarına göre, oy oranları yüzde 19-20 bandında seyrediyor.

Hollanda’da Demokrasi için Forum Partisi (FvD) ise geçen yıl, 2017 seçimlerine göre, sandalye sayısını 2'den 8'e yükseltti.

“Önce Çekya İnisiyatifi” tarafından düzenlenen gösteride, ülkenin Avrupa Birliği (AB) ve NATO’dan çıkarak tarafsız olması istendi.

Belçika ve İngiltere’de de aynı gelişmelere tanık oluyoruz.

İtalya’da Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri partisi, yüzde 26,2 oyla Senato ve Temsilciler Meclisi seçimlerinden birinci çıktı. İttifak ortaklarıyla birlikte yüzde 44’lük oy oranıyla hükümet çoğunluğunu bularak İtalya’nın ilk kadın başbakanı olmaya hazırlanıyor. Meloni, Avrupa Birliği’ne sert eleştiriler yöneltiyor, Rusya’ya ılımlı bir tavır içinde ve LGBT gibi neoliberal kültüre açıktan karşı çıkıyor.

Elbette, Victor Orban’ın Macaristan’ını ve Aleksandar Vucic’in Sırbistan’ını unutmamak gerek. Ağustos ayı başında birçok Sırbistanlı “ailelerimizi koruyacağız” ve “ellerinizi çocuklarımızdan çekin” sloganlarıyla Belgrad’da LGBTİ’ye karşı protesto gösterileri düzenlemişti.