Yandex
16 Temmuz 2025 Çarşamba
İstanbul 29°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa’nın sanayisiz silahşorları Asya’nın değirmenlerine karşı

Ali Alsaç

Ali Alsaç

Gazete Yazarı

A+ A-

Yazının içeriğine inmeden başlıkta sizi biraz durdurmak isterim. Amacım güçlü bir metaforla Avrupa'nın sanayi temelsiz silahlanma çabasını ve Asya'nın sabırlı, üretim odaklı yükselişini çarpıcı biçimde karşılaştırmaktı. Bu nedenle “Değirmenler” ifadesi ile uzun vadede güç inşa eden, sabırla çalışan, dönüp duran sistemin simgesini seçtim. Cervantes’in ölümsüz roman kahramanı Don Kişot, bir zamanlar yel değirmenlerine saldırarak kahramanlık yaptığına inanıyordu. Günümüzde ise Avrupa değirmenlerin arasında silahşor gibi duruyor ama elindeki kılıç artık demirden değil, tahta bir umuttan oluşuyor.

Sanayi temeli giderek zayıflayan bir kıta, askeri harcamalarla yeniden güçlenmeye çalışıyor. Oysa karşısındaki rakip, sessizce değirmenlerini çeviriyor; üretim, inovasyon, nüfus dinamizmiyle yeni bir çağın kapılarını aralıyor. Bu metinde, Avrupa'nın sanayisiz silahşorlüğü ile Asya'nın stratejik değirmenlerinin arasındaki farkı, 2030’a kadar gerçekleşecek küresel dönüşümün ışığında sorguluyoruz.

1945’ten sonra kurulan Batılı hegemonik sistemi, hızla çöküşe geçti. Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre 2030 itibarıyla dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yalnızca iki Batılı ülke yer alacak: ABD ve Almanya. Japonlar batı sistemi içinde konumlanmakta ancak coğrafya kaderdir ve Asya gücüdür. Geri kalan yedi ülke ise Asya ve Güneydoğu Asya’dan; Çin, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Rusya ve Brezilya gibi ülkeler (IMF, World Economic Outlook, 2023).

IMF verilerine göre, Türkiye 2030 yılında dünyanın en büyük 5. ekonomisi olacak. %314 büyüme oranı ve 6,9 trilyon dolarlık GSYİH hedefiyle, Türkiye, yükselen güçler sırasına giriyor (IMF, World Economic Outlook, 2023).

Bu liste yalnızca rakam değil; aynı zamanda küresel güç dengesinin dönüşümünün somut göstergesi. Bu dönüşümün merkezinde ise Avrupa var. Bir zamanlar sanayi devriminin beşiği olan bu kıta, artık kendi iç krizlerine mahkûm gözüküyor.

Avrupa, düşüşe geçti mi? Ve bu düşüş, 2030’a kadar tam anlamıyla hissedilecek mi? Bu soruları biz soruyoruz ama bizden fazla emin olun Avrupa bu tartışmanın yarattığı depresyona teslim olmuş durumdadır.

Doğurganlık Krizi ve Uygarlık Sorunsalı

Dünya nüfusu artarken, gelişmiş Batılı toplumlarda doğum oranları düşmeye devam ediyor. BM verilerine göre, Güney Kore'de 2024 yılında 200 bin civarında bebek doğdu. Bu sayı, mesela İstanbul’un ilköğretim düzeyindeki kız öğrenci sayısından bile azdır (UN DESA, 2024). Japonya'nın nüfusu her yıl 500 binden fazla azalıyor (National Institute of Population and Social Security Research, 2023).

Batı Avrupa ve Amerika’da yaşlanan nüfus yapısı, sadece demografik bir sorun değil aynı zamanda uygarlık temelinin çözülmesinin işareti. Birey artık yalnızca tüketici, kullanıcı, izleyici haline geldi. Hayatın anlamı, iPhone 13 ile iPhone 12 arasındaki fark kadar daraldı.

Toplumlar din, millet, aile gibi geleneksel dayanak noktalarını kaybedince, yerine ne koydular? Hiçbir şey. Boşluk oluştu. Bu boşluk ise zamanla siyaseti, medeniyeti ve hatta yaşamı anlamlandırma yeteneğimizi alt üst etti. Aslında hiçbir şey demekle hata yapıyorum. LGBT, Woke kültürü, neoliberalizmin ruhunu üflediği dinsel ve ideolojik aşırılıklar, mikro milliyetçilik geleneksel değerlerle savaşa sokuldu.

Türkiye’miz milli demokratik devrimimizi tamamlamak yerine Avrupa merkezci neoliberal özgürlükçülük tuzağında tutuldukça, Natoculuk damarlarda dolaştıkça, Amerika’dan icazet beklendikçe, yukarıda tartıştığımız boşlukta çürüyeceğiz. Bugün toplumda itiraz ettiğimiz bir çok eksikliğimizin, düğümlenen çatışmalarımızın nedenlerine bu çerçeveden bakalım.

Avrupa Silahlanıyor Ama Kime Karşı?

Bu durumda, Avrupa’nın 150 milyar euroluk yeni savunma planı (SAFE) üzerinden yapılan açıklamalar, sadece güvenlik endişelerinden ibaret değil. Bu, bir medeniyet olarak Batı’nın kendi ürettiği boşlukta, neye inandığını unutup neye karşı savaştığını da net belirleyemeden silaha sarılması şeklinde ortaya çıkan bir varoluşsal çıkmazdır.

Avrupa için Güvenlik Eylemi (SAFE), Ukrayna'ya destek vermenin yanında, AB içinde üretim kapasitelerinin artırılmasını, stratejik kolaylaştırıcıların geliştirilmesini ve uluslararası iş birliği çerçevesinde silahlanma kapasitesinin güçlendirilmesini öngörüyor. Bu plan NATO ile tamamlayıcılığa vurgu yapıyor; transatlantik ya da sıkça kullandığımız gibi Atlantikçi bağlar tekrar sıkıştırılıyor (European Commission, Security and Defence Strategy Review, 2023).

Bu plana yapılan eleştirilerden biri parlamento denetiminden kaçırılması, demokratik mekanizmaların atlanması, kamuoyunun göz ardı edilmesi. Avrupa’da yükselen milliyetçiliğin Rusya ile savaşa karşı konumlanması görülüyor ki Avrupa parlamentosunun demokrasi ayarlarını bozmaktadır. Ayrıca Atlantikçi müesses nizam, milliyetçi adayların seçim kazanmalarını her türlü yolu deneyerek engellemektedir.

Ancak bu büyük resmin içinde unutulan bir detay var. Avrupa, silahlanmaya yatırım yaparken, kendi üretim temelini kaybediyor.

1811 yılında Krupp’un ilk demirhanesinin kurulduğu Essen’de bugün başka bir tarih yazılıyor. ThyssenKrupp, 214 yıllık gururuyla Alman sanayisinin kalbi sayılırdı. Şimdi ise bu dev şirket, 500 kişilik merkeziyle bir yönetim holdingine dönüşüyor; kocaman bir iskelet haline geliyor. Duisburg’daki Stahlwerk Çelik fabrikası satılıyor, denizcilik bölümü halka arz ediliyor, stok ve dağıtım kanalları parçalanıyor.

Bu sadece bir şirketin tasfiyesi değil; aynı zamanda Almanya’nın sanayi gücünün çöküşünün sembolü. IMF verilerine göre Almanya, 2030 itibarıyla dünyadaki ekonomik sıralamada sadece 9. sırada yer alacak. %64 büyümeyle 2,7 trilyon dolarlık bir ekonomiye sahip olacak. Oysa şu anda dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi (IMF, World Economic Outlook, 2023).

Avrupa için Savaş Ekonomisi mi, Yoksa Gerçek Kalkınma mı?

Almanya, Fransa, İtalya gibi yakın döneme damgalarını vuran ülkeler eski refahın temel dayanağı olan ağır sanayi alanlarında geriledikçe, Avrupa genelini etkisi altına alan silahlanma programına ekonomilerini yeniden canlandırma umuduyla yatırım yapıyor. Ancak bu sadece bir illüzyon olabilir. Çünkü silahlanma sadece geçici bir güvenlik hissi sunuyor. Gerçek büyüme sanayi, inovasyon ve istihdamla sağlanır.

Yükselen Asya güçleri ise farklı bir hikâyeyi anlatıyor. Çin, Endonezya, Japonya, Güney Kore ve Hindistan dijitalleşme, yapay zekâ ve yüksek teknoloji alanlarında ciddi yatırımlar yapıyorlar. Üretim kapasitelerini yüksek teknoloji ile destekleyerek ekonomik büyümelerine devam ediyorlar. Aynı zamanda ordularını da modernleştiriyorlar. Emperyalizm etkisinden kurtulma hattındaki ülkelerin savunma sanayi yatırımları ile ABD ve AB’nin silahlanma yaklaşımlarının karşıtlığını vurgulamalıyız. Ayrıca, Asya’nın ekonomik temelleri sağlamlaştıkça askeri kapasitelerini arttırmaları stratejik bir adım olmaktadır.

Avrupa ise tam tersi, ekonomisi daralırken silahlanma programları, bir tür “hayatta kalma mekanizması” gibi görünse de aslında bir uygarlığın son dönemlerinde görülen belirtilerden birini yaşadıklarını söyleyebiliriz.

YÖN VE EYLEM

ThyssenKrupp’un parçalanması, sadece bir şirketin tasfiyesi değil; Almanya’nın ve dolayısıyla Avrupa’nın küresel otoritesinin de erimesi. Ekonomik temelin zayıflaması üzerine Avrupa, silahlarla bir güç imajı çizmeye çalışıyor. Türkçe halkın arabası anlamındaki Volkswagen araba fabrikalarının kapanması ise güçlü bir imaj çizmiyor. Hatta imajlarının üzerini çiziyor denilse daha doğru olacaktır.

Yükselen Asya güçleri hem ekonomik hem de askeri boyutta daha güçlü ve daha sürdürülebilir modellere sahip. Bu yüzden Avrupa’nın silahlanma yanıtı uzun vadede etkisiz kalacaktır. Hatta, küresel güç dengesinin daha da doğuya kaymasına yol açacaktır.

Ancak burada asıl önemli nokta şudur: Avrupa’nın Asya’ya karşı bir savaş açma gücü yoktur. Neden mi?

1. Ekonomik Temelsizlik: Savaşın finansı, sanayi temeline bağlıdır. Avrupa'nın sanayi tabanı giderek zayıflıyor. Yüksek teknoloji, otomasyon ve robotik yatırımlarında Asya ülkelerine karşı geride.

2. Demografik Zayıflık: Savaşın insan kaynağı gerekliliği, Avrupa'nın yaşlı nüfus yapısı nedeniyle karşılanamaz. Genç nesillerin savaşa yöneltilmesi için sosyal bir bağlama (motivasyona) ihtiyaç var; bu bağlam ise kayboldu. Rusya’nın düşmanlaştırılmasının nedenlerine buradan da bakabiliriz.

3. Politik Yapı: AB’nin iç yapısal çelişkileri, ortak bir güvenlik politikası oluşturmada sürekli engel. Avrupa’nın milliyetçilerine doğu bloğu diyenler var. Doğu Bloku ile Batı Bloku arasındaki görüş ayrılıkları, hızlı karar alma ve eylem koordinasyonunu zorlaştırıyor (European Council, Strategic Compass Report, 2022).

4. Asya'nın Stratejik Üstünlüğü: Çin, Rusya, Hindistan, Endonezya ve Güney Kore gibi ülkeler, ekonomik büyüme ile askeri harcamaları eş zamanlı artırmaktadırlar. Özellikle Çin'in 2023 bütçesindeki askeri harcama %7,2 artış gösterdi (Ministry of National Defense, China, 2023). Bu, Avrupa'nın silahlanma planlarının çok ötesindedir.

5. Lojistik ve Coğrafi Gerçekler: Asya'nın coğrafi genişliği, iç kaynaklara erişimi ve stratejik okyanus yollarındaki kontrolü, dış müdahaleye karşı doğal bir direnç oluşturur. Avrupa ise jeopolitik olarak sınırlı bir kıta konumunda. Asya içi çatışmalar o bölgenin dinamikleri içinde çözüm bulmaktadır.

Avrupa'nın geleceği, sadece teknolojiye ya da silaha değil, yeniden bir anlam bütünlüğüne, sanayi temeline, demografik dinamizme ve toplumsal dayanışma duygusuna ulaşmasında saklıdır. Bunun yolu da çok kutuplu yeni dünya mekanizmasının güçlenmesine destek olmalarından geçmektedir. Rusya ile savaşan, Çin ile atışan, Türkiye’yi bölme pusularına katılan bir Avrupa’nın birliğini koruması da mümkün değildir.

2030’a kadar bu dönüşüm tamamlanmayacaksa, Avrupa sadece küresel güçler listesinde değil, tarihin kenarında da silikleşmeye mahkûm olacaktır.

KAYNAKLAR:

IMF, World Economic Outlook Database, 2023

UN DESA, World Population Prospects, 2024

World Bank, Africa’s Demographic Transition, 2023

European Commission, Security and Defence Strategy Review, 2023

European Council, Strategic Compass Report, 2022

Ministry of National Defense, China, 2023 Defense Budget Announcement

National Institute of Population and Social Security Research, Japan, 2023

https://www.welt.de/wirtschaft/article256169608/Stahlkonzern-Nur-ein-Rumpf-bleibt-Thyssenkrupp-soll-laut-Bericht-zerschlagen-werden.html?s=08

Avrupa Asya