Avusturya çocuklarına ağlıyor
Amok Koşucusu kavramını ilk kez Avusturyalı yazar Stefan Zweig'den öğrenmiştim. Zweig, Amokläufer (Amok Koşucusu) adlı öyküsünde bu kavramı işler. Amok Koşucusu, bir saldırı düzenler; bu saldırı, yaralama veya öldürme ile sonuçlanır. Eğer eylem ölümle noktalandıysa, son adım olarak çaresizlik içinde kendi canına kıyar. Geriye bir mektup, video veya ses kaydı bırakmamışsa, olay, hayatını kaybeden ve kaybettiren kişinin yakın çevresi için karanlıkta kalmaya mahkûmdur.
Avusturya, 6 Haziran 2025 tarihinde böylesine bir Amok Koşucusu ile sarsıldı. Saldırı, Graz kentindeki bir liseye yapıldı. O saldırı gününden fazla değil, bir gün önce kızımı evinde ziyarete gitmiştim. Kızım, Viyana'da bir lisede üç yıldır tarih ve Almanca öğretmeni olarak çalışıyor. O gün evinde misafirleri de vardı ve beni onlarla tanıştırmak istedi. Genç hanım öğretmenlerle sohbete başladık.
ÖĞRETMENLERDEKİ ‘TÜKENMİŞLİK SENDROMU’
Kızım, her sohbetimizde bazı öğretmenlerin durumunun hiç de iç açıcı olmadığını anlatıyordu. Öğretmenlerden bazılarının uzun süredir "Tükenmişlik (Burnout) Sendromu" nedeniyle işe gelmediklerini defalarca dile getirmişti. Bu anlatımlar aslında hep bir yardım çığlığıydı. Çalıştığım iş yerimden dolayı acaba yardım edebilir miyim diye düşünmüştüm hep. Ancak, öğretmenlerin yaşadığı sorunların sebeplerini ne yazık ki tam olarak anlayamamıştım.
6 Haziran’dan bir gün önce, kızımın evindeki sohbet sırasında, öğretmenlerden biri "Tükenmişlik Sendromu'ndan dolayı uzun zamandır istirahatte olan bir Almanca ve tarih öğretmeniyim" diyerek kendisini tanıttı. Odada otuz yaş altı üç öğretmen vardı. Onlara öğretmenlerin neden zor durumda olduklarını sordum. Belirli bir cevap veremediler ama "Sistem" dediler. Evet, sistem. Yıllardır kızım da "sistem baba" diyordu.
Bu konuşmamızın üzerinden bir gün geçtikten sonra, yani 6 Haziran’da Graz’daki saldırı, bana o an sorduğum sorunun korkunç cevabını verdi. O an içimden "Keşke dilimi eşek arısı soksaydı da bu soruyu kızım ve arkadaşlarına soramaz olsaydım" dedim.
SALDIRIDA 10 KİŞİ YAŞAMINA YİTİRDİ
Bizim eğitimden konuştuğumuz o günden bir gün sonra, başka bir okulda kurşunlar konuşuyordu. Biz "çocuklar daha iyi eğitim alsın, genç öğretmenlerin sorunları çözülsün" falan derken, yıllar önce bir çocuk, belki de görmezden gelinmiş, bastırılmış ve yalnız bırakılmış duygularıyla başka çocukların hayatını söndürüyordu. Okulun eski öğrencisi, liseyi bitirmeden okuldan ayrılan 21 yaşındaki bir genç, neler yaşadı bilinmiyor henüz. Aynı okulun eski öğrencisi olan 21 yaşındaki Grazlı, sahip olduğu iki silahla okula giriyor ve elindeki silahları iki sınıfta bulunan öğrencilere ve öğretmenlere doğrultarak ateş ediyor. Sonuç: 10 ölü, onlarca ağır yaralı. Yaralılardan 12’si ağır. Bizlere, yaralıların hayata tutunmalarını dilemekten ve onlara kan bağışı yapmaktan, bir de saldırıda hayatını kaybeden 10 kişinin acısını yüreklerde hissetmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
Avusturya, Avrupa ve dünyanın birçok ülkesinin yazılı ve görsel basın, ülke için kara bir gün olan 6 Haziran’daki olayı birinci haber olarak verdi. Avusturya basınını, televizyon ekranlarını ve sosyal medyayı bu trajedi dolduruyor.
ÜLKE GENELİNDE ÜÇ GÜNLÜK YAS İLAN EDİLDİ
Avusturya, bu tür durumlarda bir olayı çok iyi yapıyor: hayatını kaybedenlerin insani değerlerini ve onurlarını korumak amacıyla onlara dair kanlı fotoğrafları yayımlamıyor. Yetkililer fotoğraf çekenlere de çağrıda bulunarak, ellerindeki fotoğraf ve videoları sosyal medyada paylaşmamalarını, bunun yerine oluşturdukları internet sayfasına değerlendirilmek üzere depolamalarını istiyor. "Fotoğrafları lütfen sosyal medyada kullanmayın" diyorlar.
Avusturya, bu olaydan sonra yas tutmaya başladı. Koalisyon hükümetinde bulunan partiler, hükümet, muhalefet partileri, kongre ve çeşitli etkinliklerini iptal etti. Devlet televizyonu ve radyosu programlarını değiştirdi. Ülke genelinde üç günlük yas ilan edildi, bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Federal hükümet ve Graz eyalet hükümet yetkilileri yaşadıkları acılar içinde yaralılara acil şifa, hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara, yakınlarına yardım eden kurum ve kişilere teşekkür açıklamalarında bulundular.
ÇOCUKLAR KURŞUNLARIN HEDEFİ OLMAMALI
Bütün bu açıklamalar, sorunların çözümünde ne kadar etkili olacak, bilinmez. Umarız, çocukların kurşunlanarak öldürüldüğü, saldırganın ise çaresizlik içinde kendi canına kıydığı bu olay unutulmaz ve sorunun derinine inilmesine sebep olur. Öğretmenler tükenmişlikten, çok sevdikleri mesleklerinden kaçış yaşamazlar. Gençler altından kalkamadıkları sorunlardan dolayı karanlık yollara savrulmazlar.
Okullar artık yalnızca bilgi değil, aynı zamanda psikolojik destek, güvenlik ve aidiyet arayışlarının da mekânı oluyor. Bu yükü sadece öğretmenlerin omzuna bırakmak, onları yalnızlığa itmekten farksız.
Önümüzdeki günlerde, Avusturya'nın birçok kentinde bu tür olayların bir daha yaşanmaması için gösteriler yapılacak ve okullardaki sorunlara dair sessizlikler bozulacaktır. Bu sessizliği bozmak yalnızca yas için mi, yoksa düşünmek için mi kullanılacak, göreceğiz.
Bu saldırı bir okulda oldu; benzeri başka bir saldırı başka bir yerde toplumun tümünün gözlerinin önünde gerçekleşebilir. Sorunlar görülmediği sürece, benzer olaylarla yeniden karşılaşmak ne yazık ki sadece bir an meselesidir.
Stefan Zweig'in Amok Koşucusu’nu yazdığı 1922 yılından bu yana en kanlı ölüm koşusunu yaşayan ve çocuklarına ağlayan Avusturya'ya geçmiş olsun dileklerimizi iletirken, çocuklar nerede olursa olsun, kurşunların hedefi olmamalıdır.