Batı’dan Rusya’ya yeni cephe girişimi: Gürcistan üzerinden Kafkasya planı
Gürcistan, Sovyet sonrası dönemde stratejik konumu nedeniyle hem Batı hem Rusya için baskın öneme sahip bir saha konumundadır. Karadeniz kıyısı, Kafkas geçitleri ve enerji, ulaşım koridorları ile çevresi iç içe geçmiştir. Bu yüzden dış aktörlerin iç siyasete müdahalesi, yasa değişiklikleri, seçim süreçleri ve bölgesel askeri stratejiler birbiriyle sıkı şekilde çakışmaktadır.
YABANCI ETKİ VE ŞEFFAFLIK YASA GİRİŞİMLERİ
Gürcistan Meclisi 2024 yılında “Foreign Influence Transparency” adıyla bir tasarıyı tartıştı. Bu düzenleme, dış fon alan kuruluşların fon kaynaklarını, faaliyet bağlarını ve mali durumlarını kamuya bildirmesini öngörüyordu. Ancak, muhalefet ve sivil toplum kurumları bu tasarının ifade ve örgütlenme özgürlüğüne müdahale riski taşıdığını savundu. Uluslararası kurumlar (özellikle Venedik Komisyonu) bu tasarıyı dikkatle inceledi ve eleştiriler yöneltti.
2025’te yürürlüğe giren Georgia FARA (Foreign Agents Registration Act “Yabancı Etkinin Şeffaflığı Yasası”) ise belirli eşiklerin üzerindeki yabancı fonları alan STK, medya ve benzeri kuruluşları “yabancı ajan/temsilci” olarak sınıflandırma, yıllık raporlama yükümlülüğü, mali denetim ve kamuya açıklama zorunluluğu gibi yeni düzenleyici kuralları yürürlüğe koydu. Bazı kuruluşlar, yükümlülükleri yerine getiremedikleri için para cezaları veya kaynak erişiminin kesilmesiyle karşı karşıya kaldı.
Bu düzenleme ile ortaya çıkan pratik etkiler şunlardır:
• Uluslararası fon sağlayıcıların risk algısının yükselmesi nedeniyle desteklerin önemli ölçüde azalması ya da tamamen geri çekilmesi, bu durumun sivil toplumun finansal sürdürülebilirliğini zayıflatması.
• “Yabancı ajan” etiketiyle kuruluşların kamuoyundaki itibarının zedelenmesi ve özellikle medya, düşünce kuruluşları, araştırma merkezleri gibi alanlarda oto-sansür ve oto-sorumluluk davranışlarının yaygınlaşması.
• Hukuki denetim ve raporlama yükümlülüklerinin artması sonucu, küçük ve orta ölçekli STK’ların faaliyetlerini askıya almak zorunda kalması.
• Siyasi baskı, idari engellemeler ve bürokratik denetimlerin artmasıyla birlikte, ülke içi sivil alanın daralması.
• Ve en önemlisi, istihbarat ve ulusal güvenlik açısından, Batı’nın özellikle muhalif kanat, medya ve akademik çevreler üzerinden yürüttüğü “yumuşak güç” politikalarıyla Gürcistan’ı kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabalarına karşı bir bariyer oluşturulması. Bu yönüyle yasa, yalnızca mali veya idari bir şeffaflık düzenlemesi değil, aynı zamanda “bilgi akışı, etki operasyonu ve kamuoyu mühendisliği” risklerine karşı önleyici bir güvenlik stratejisi olarak da okunabilir.
Bu yasa, Batılı STK ve medya ağlarına erişimi sınırlayabilir, muhalefetin örgütlenmesini zayıflatabilir ve içeride “etki kontrolü” mekanizmalarını güçlendirme girişimi olarak okunabilir.
ABD, AB ve bazı Batılı vakıflar, Gürcistan’da demokrasi, hukukun üstünlüğü ve iyi yönetişim projeleri üzerinden sivil toplumu destekledi. Burs, eğitim projeleri, medya destekleri, kapasite geliştirme ve teknik yardım programları bu çerçevededir. Ancak, bu araçların Batı’nın klasikleşmiş bir yumuşak güç yöntemi olan “içişlerine müdahale aracı” olduğunu söylemek güç değildir.
Batı destekli siyasi kanat ile STK’lar arasındaki bağlar, dış fon kanalları ve projelerin ortaklığı, siyasi meşruiyetle karşılıklı olarak sorgulanabilir hale geliyor. Yasa ile düzenleyici denetim altyapısı artırılarak, bu tür bağlantıların izlenmesi ve sınırlanması amaçlanmaktadır.
SEÇİMLER, HALK HAREKETLERİ VE ETKİ MEKANİZMALARI (2003 SONRASI DÖNEM ÖZET)
• 2003: Gül Devrimi (Rose Revolution)-demokrasi ve genç liderlik eksenli bir dalga ile iktidar değişikliği; Batı ile yakınlaşma eğilimi,
• 2008: Güney Osetya / Abhazya çatışması-Rusya askeri müdahalesiyle ayrılıkçı bölgeler fiili kontrol kazanır,
• 2012, 2016, 2020 seçimlerinde rekabetli siyasi ortam; muhalefet seçim sonuçlarını “adil değil” diye eleştirdi,
• 2024 parlamento seçiminde Georgian Dream partisinin zafer ilanı, muhalefetin hile iddiaları ve kitlesel protestolarla karşılık buldu,
• 2025’te protestolar sürdü, güvenlik müdahaleleri, tutuklamalar ve çatışmalar yoğunlaştı,
Muhalefet cephesi, Batı’dan diplomatik/kamuoyu desteği alma iddialarıyla gündeme gelirken, iktidar cephesi sık sık “yabancı müdahale” söylemini vurgulamaktadır.
GÜRCİSTAN ÜZERİNDEN CEPHE AÇMA STRATEJİSİ
Batılı aktörlerin Gürcistan’ı Rusya’ya karşı “yeni cephe” olarak kullanma potansiyeli, birçok stratejik katmanda incelenebilir. Temel mantık şöyle işler:
• Rusya’yı Ukrayna cephesinden Gürcistan hatlarına yönlendirmek ve yeni bir cephe daha açmak,
• Karadeniz üzerinde deniz kontrolü imkânı yaratmak,
• Enerji, ulaştırma ve lojistik hatları üzerinden baskı alanı kurmak,
• İç siyaset mekanizmaları üzerinden meşruiyet zayıflatma stratejisi yürütmek,
Ancak, bu strateji ciddi kırılganlıklar taşır: sınır provokasyonları, ayrılıkçı bölge çatışmaları, hibrit savaş taktikleri (siber, bilgi savaşı) riski yüksektir.
RUSYA-UKRAYNA CEPHESİ
Rusya-Ukrayna savaşı, modern çatışmaların yüksek maliyetini gösterdi: binlerce ölü ve yaralı, ağır teçhizat kayıpları, lojistik zorluklar, enerji kesintileri ve küresel yaptırım baskısı.
Batı’nın çok katmanlı yaptırımları; Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılması, ileri teknoloji ve savunma sanayine yönelik ambargolar, kişi bazlı mal varlığı dondurmaları ve enerji ithalatına yönelik kısıtlamalar gibi tedbirleri içeriyordu. Rusya bu süreçte mali izolasyon, sermaye çıkışı ve kaynak sıkışmasıyla karşı karşıya kaldı. Ancak Rusya, Batı’nın tüm bu ambargo ve yaptırım paketlerine rağmen özellikle enerji ihracatını Asya pazarlarına yönlendirerek ekonomik direncini korumayı başardı. Çin, Hindistan ve bazı Orta Doğu ülkeleriyle enerji ticaretini çeşitlendirdi; bu sayede gelir akışını sürdürdü. Çin ile ilişkiler stratejik ortaklık düzeyine taşınırken, BRICS ve Şanghay İş Birliği Örgütü çerçevesinde yeni ekonomik ve finansal ağlar kuruldu. Böylece Batı’nın hedeflediği “ekonomik çökertme” stratejisi tam anlamıyla gerçekleşmedi, aksine Rusya kendi parasal sistemini, ihracat zincirini ve enerji diplomasisini güçlendirdi.
Bu tecrübe, Batı’ya “çok cepheli baskı politikası”nı test etme imkânı verdi: dikkat dağıtma, kaynak bölme ve enerji/lojistik hatları üzerinden yeni tehdit senaryoları üretme. Ancak, aynı zamanda Rusya’ya da uzun vadeli “ambargo direnci” ve “doğuya yönelim” modelini kalıcı hale getirme fırsatı sundu.
KARADENİZ STRATEJİSİ MONTRÖ VE TÜRKİYE’NİN DURUMU
Montrö Antlaşması (1936) Boğazların statüsünü düzenler: savaş ve barış döneminde devletlerin savaş gemilerinin geçişini sınırlar, tonaj sınırlamaları ve kalma süreleri (örneğin 21 gün limiti) öngörür.
NATO’nun Karadeniz’e güçlü deniz unsurlarını açma arzusu, Montrö’nün sınırları içinde Türkiye’yi diplomatik baskılarla karşı karşıya bırakabilir. Türkiye ise Boğazların denetimi, NATO yükümlülükleri ve Rusya ile stratejik ilişkileri arasında hassas denge yürütmek zorunda kalır.
Gürcistan, askeri, jeopolitik ve sembolik düzeyde stratejik bir araç olabilir. Karadeniz kıyısı, sınır bağlantıları, ayrılıkçı bölgeleri ve Batı’ya yönelim arzusu onu kırılganlaştırmaktadır. Batılı stratejistler için Gürcistan hattı Rusya’ya karşı stratejik fayda sağlar: cephe derinliği baskısı, lojistik sınırlama ve enerji/ulaşım baskısı alanı yaratma imkânları sunar.
Gürcistan hattı, Batı ile Rusya arasındaki modern güç mücadelesinin bir sahasıdır. Ancak başarı olasılığı, içerideki siyasi direncin gücü, Türkiye’nin Montrö’deki duruşu, Rusya’nın stratejik karşı hamleleri ve uluslararası aktörlerin kriz yönetişim kapasitesine doğrudan bağlıdır.