Yandex
15 Kasım 2025 Cumartesi
İstanbul 16°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir Altın Bilezik: Ayakkabı Ustalığı

Ahmet Coşkunaydın

Ahmet Coşkunaydın

Site Yazarı

A+ A-

Çocukluk yıllarımızın baş anılarındandır. Kundura tamircileri…Hele hele vitrinlerinde ‘gizli’ pençe yazılı olanlar. Bir anlam veremezdik. Niye gizli diye. Gerçi bugün de cevabını verebilmem zor.
Onlara hayranlıkla bakardık. Sanki bir nakış işliyormuş gibi, dikkatli bakışları ve özenli dokunuşları. Günümüzde adeta seyreldi ve her biri yarını bekleyen bir müzeye dönüştü.
Abdülcelil beyin dükkânı da öyle. Onun unvanı : Ayakkabı Doktoru. Bu uydurma bir unvan değil. O, öyle bir zanaatkâr ki, çöpe atılacak hale gelmiş, ayakkabıları vitrinden yeni kutuya konmuş hale getirebiliyor.
Abüdlcelil usta, bugün 68 yaşında. Bakırköy Kartaltepe’nin adeta sembolü. Beyefendiliği ve kibarlığı ile gönüllerde yer etmiş birisi.
Ağabeylerinden öğrendiği kundura imalatı, tamircilik gibi adeta bir altın bilezik olan sanatını tam 50 yıldan bu yana icra etmiş. Seri imalat yapmış, büyük sermayeye yenilince kolunda taşıdığı altın bileziğe dönmüş. Şimdi el emeği ile tamirat yapıyor.
Hiç kimseyi çırak ya da usta olarak yetiştirememiş. çünkü bu konuda bir talepte bulunan olmamış. Bir öğrencinin annesine, onun oğlunu yettirmeyi talep edince, anne, ’Benim oğlum el alemin pis ayakkabıları ile mi boğuşacak !’ tepkisiyle karşılaşmış.
Celil usta, ise kendisinin, gelen ayakkabıları, adeta yeni alınmış hale döndürmek olduğunu, bunun da kendisini mutlu ettiğini söylüyor.

İşte başa dönersek, Bir zamanlar her mahallede küçük bir dükkân olurdu; önünde lastik kokusu, içinde sabır… O dükkânların sahipleri, elleri nasırlı, gözleri yorgun ama gönülleri zengin insanlardı: ayakkabı tamircileri. Onları tüm mahalleli bilir ve isimleri ile seslenirlerdi.
Bugün, hızlı tüketim çağında eskiyen bir ayakkabı çöpe gidiyor, yıpranan taban yenilenmek yerine yenisi alınıyor. Fakat hâlâ bazı köşelerde, o eski ruhu koruyan birkaç usta sessizce çalışıyor. Onların tezgâhı, sadece bir tamir yeri değil; zamanın yavaş aktığı, emeğin saygı gördüğü bir sığınak.
Bir çift ayakkabı, sahibinin yürüdüğü yolların hikâyesini taşır. Tamirci, o hikâyeye dokunur aslında. Deri yırtığını dikerken, sadece ayakkabıyı değil, geçmişi de onarır. Her çekiç sesi, “bir şeyin hâlâ tamir edilebileceği” inancını hatırlatır bize. Tolstoy bazı hikayelerinde bunlara derinlemesine değinir.
Bugün AVM’lerin parıltılı vitrinleri arasında o küçük dükkânlar görünmez olmuş olsa da, ayakkabı tamircileri insanlığın üretici yanını, sabrını ve kanaatkârlığını temsil ediyor. Onlar kaybolmaya yüz tutmuş bir mesleğin son temsilcileri değil; aynı zamanda bir dönemin vicdanı.
Belki bir gün, eskimiş ayakkabılarımızı değiştirmek yerine onarmayı tercih edersek, sadece bir eşyayı değil, kaybolan bir değeri de yeniden kazanmış oluruz. Tabii bu güzel ve uygulayana altın bilezik kazandırdığını anlayabilenlere…
Onlar, o dükkânlar… Anılarda kalmasın. Yaşasın..