Bizim Hikmetimiz var
Dalıp gider akışına, kendisi kendi suyuna ark,
Sağıyor yağmuru, o uçurum kıyısında.
Öğütüyor ak ununu, çağlayan değirmeninde,
Devrime dönen taş odur, öğütülen buğday da.
Aklını ateş gibi kullanan Ergenekon demircisi.
Orada bir ocakta demir eritiyor durmadan,
Örs çekiç odur, arada dövülen cevher, çiçek de:
Bizim hikmetimizi görebiliyor musunuz?
İşin sessizliği, ekinin vadedişi gibi usuldur,
Esenin, akanın, çırpınanın, eylemin sesi, şarkısı.
Güneşini kapat, kendine yeni güneşler bulur:
İşin sırrına erebiliyor musunuz, iş ermektedir.
Çalışmasını sürdürür, dingin yürek, nerede olsa,
İçerde midir, dışarda mı, isteyen onu bulsun.
Hücre betonundan geçen keskin bir ışık,
Alışıktır örgütlü yaşamaya, bilime eyleme âşık.
Görüyor musunuz onda, insanın dokuz canını,
“İşimi yapıyorum,” diyor rüzgârın kulağına.
Rüzgâr, mili çıkmış gibi sarsıyor Tanrıları.
Tutup oturtuyor küçük çocuk gibi yanına onları.
Duvarda, badana kuş dolu, gökyüzü olmuş,
Bulutlarda devinen nedir, şekilden şekle girmiş:
Yapılıp bozulan taktikler, yeni fikirlerle dolu.
Cezaevi yolları uzar gider, kısalır devrim yolu.
Birden bakıyorsunuz, halat sarıyor, harç karıyor,
Kendi yelkenini, kendisi dolduran kadırga...
Herkes uyurken mendireği aşıp limana dalıyor.
Çıldırtıyor hainlerin efendilerini, uşaklarını.
Bizim Hikmetimiz var, anlayana, anlamayana:
Tırnağıyla Çiçek menevişliyor kara tunca.
Evrenin giriş kapısında, kim olduğu sorulunca:
Duraksamadan Çobanyıldızı’nı gösteriyor.
*Adanmış ömrünün uzun yıllarını Amerikancı iktidarların hapislerinde eğilmeden geçiren, Ergenekon Tertibine örgütlü direnen, devrimci yürek ve bilge kalem, öncü ağabeyimiz Hikmet Çiçek’in ölümsüz anısına saygıyla.