Bugün 23 Nisan
Hepimizin anılarında bayramların özel bir yeri vardır. Ancak bunların arasında 23 Nisan ayrı bir önem taşır. 23 Nisan’ın diğer bayramlardan ayrılan en belirgin yanı çocuklara adanmış bir bayram olmanın beraberinde getirdiği etkin olma konumudur. Diğer bayramlarda edilgin bir konumda olan çocuklar kendilerine adanmış olan bu bayramda her açıdan etkin bir konumda olmanın sorumluluğunu yaşarlar.
Etkin olmaktan kastım seçilmiş kimi çocukların cumhurbaşkanı, başbakan ya da vali gibi önemli kişilerin koltuklarına oturtulup daha öncesinden kendilerine ezberletilmiş yaşlarını aşan büyük büyük sözler söylemelerini kastetmiyorum. Kastettiğim bu bayramın özneleri olup tüm sorumluluğunu üstlenme halleridir.
Bu sorumluluk 23 Nisan’dan çok önceleri başlar. Çünkü bizim zamanımızda 23 Nisan’lar okulun bahçelerinde değil de kentin en büyük statlarında yapılırdı. Statlar hınca hınç dolar, okullar şeref tribününde oturan dönemin yöneticileriyle halkın önünden sırayla geçerlerdi.
Bazı okullar yalnızca yürümekle kalmaz, kimi gösteriler yaparak bu çocuk bayramının bayram tadında olmasına ayrı bir görkem ve coşku katarlardı.
Her okulda bayram öncesinden tribünlerin önünden kısa bir geçiş için uzun uzadıya provalar yapılırdı. Bu provalar sırasında bu yürüyüşlere ayak uyduramayan öğrenciler elenip, yerlerine bir yenileri eklenirdi. Giderek öğrenciler arasında bu yürüyüş talimleri bir zorunluluk değil aksine her yıl yenilenmesi bir ritüel olarak algılanırdı. Ya da öğretmenlerimiz tarafından böyle algılanmasına çalışılırdı.
Bir de giysi sorunu vardı. 23 Nisan için özel giysilerin hem ucuz hem de gösterişli olmaları gerekiyordu. Okul, öğrencilerinin ekonomik durumuna göre bu giysilerin seçiminde oldukça anlayışlı davranıyor, ancak tüm anlayışlarına rağmen yine de ailelerin bütçelerini zorluyordu. Öğrenciler için ise bu giysiler, bir günlük de olsa, beyaz yakalı siyah önlüklerden kurtulmanın bir ömür boyu unutulmayacak bir anısı anlamına geliyordu.
23 Nisan sabahında okulda müthiş bir telaş olurdu. Yeni giysiler içindeki onca öğrenci velilileriyle birlikte okulun bahçesinde toplanır, sonrasında tüm öğretmenleriyle birlikte gösterilerin yapılacağı stada gitmek için istasyonun yolunu tutardı. En zoru ise soğuk günlere rest gelen bayramlarda bu istasyonda treni beklemekti.
Stada varıldığında onlarca okulun renkli giysiler içinde yer aldığı bayram sevincinin coşkusu görülürdü. Her okul günler boyu hazırlandığı tören için son hazırlıklarını yaptıktan sonra ürüyüşe geçerdi. Sonrası büyüklerin günün önemini belirten uzun konuşmaları, okunan şiirler ve de kimi okulların kısa süren gösterileri. Hınca hınç dolu tribünler bir arada olmanın coşkusuyla hem çocukların yürüyüş ve gösterilerini izler hem de 23 Nisan’ın bir kenti renklere boğan zenginliği içinde bir bayram sevincinin kendilerinin de katkısı olduğu bir ayrıcalığınıyaşardı.
Tüm okulların stattaki yürüyüşler için ne kadarı doğru olduğu kuşku götürür bir söylenti vardı. Güya her yıl en iyi yürüyen okullar seçilir ve ilan edilirdi. Nedense bizim okul her yıl en iyi yürüyen okulların başında yer alırdı. Sanırım her okul öğrencilerini motive etmek için bu birinciliği hiç paylaşmaz, yalnızca kendilerine uygun görürdü.
Bizim zamanımızda 23 Nisan’lar okulun dört duvarları arasında değil de kentin en büyük stadında toplu halde binlerce izleyenlerle hep bir arada kutlanırdı. Sonrasında statlar dar gelmeye başladı. Her okul kendi içinde kutlar oldu. Derken o coşku da gitti görkem de…
Kısacası bir zamanlar bayramları bayram tadında, bir arada, toplumca bir şölen tadında kutlar onun sevincini yine bir arada yaşardık. Ya da ne bileyim bize öyle görünürdü.