06 Ekim 2024 Pazar
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ceyhan Mumcu ile tarihten güncele: Mehmetçik işbirlikçilerin de kalemini kırdı!

Ceyhan Mumcu

Ceyhan Mumcu

Gazete Yazarı

A+ A-
MUSTAFA İLKER YÜCEL

- 30 Ağustos Zaferi’nin güncel önemini konuşmak isteriz bugün. Önce bir tarihsel çerçeve çizmenizi rica edeceğim.

- O zaman Osmanlı Devleti'nin 1850’lerde ‘hasta adam’ diye ilan edilmesine kadar gitmemiz gerekir. ‘Hasta adam’ın mirasının paylaşılmasını aralarında tartıştılar. Bu süreç ta 1914'e kadar sürdü gitti. Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı Ordusu’nun artık ülkeyi savunacak bir durumda olmadığı kanaatine vardılar.

Osmanlı Devleti de parçalanmamak için müttefikler aradı. O sırada da emperyalizmden bir çare umuldu. İngilizlere gidildi, olmadı. Fransızlara gidildi, olmadı. Almanlar da Birinci Dünya Savaşı'na girince Almanlarla ortak bir biçimde savaşa girildi.

Özellikle Çanakkale'deki direniş Kurtuluş Savaşı'mızın başlangıcı sayılmalıdır. İngiliz ve Fransızlar Çanakkale'ye en güçlü donanmalarıyla bile giremediler. Ağır darbeler almamıza rağmen ve gencecik evlatlarımızı şehitler vererek, Çanakkale'yi savunmayı başardık.

Bunun dışında Osmanlı Ordusu Kut’ul Amare gibi başka bazı cephelerde de önemli başarılar kazandı. Fakat Mondros Mütarekesi’nden kurtulamadık.

Burada Atatürk’ün uyarılarını hatırlamamız lazım. Mustafa Kemal Atatürk bu mütareke sonucunda sömürgeleşmeyi gördüğü için ateşi kesmeme kararı aldı. Bu savaşma, mücadele kararıdır. Rauf Bey ise çok kolay bir ‘barış zaferi’ kazandım diye övünüyordu.

- Bu sırada Türk aydının tavrı neydi?

- Aydınlarımız ikiye ayrılmıştı. Biri Mustafa Kemal gibi düşünenler Mondros Mütarekesi’nin tehlikesini sezenler, bir de ‘oh çok şükür savaş bitti’ artık bundan sonra rahat rahat yaşarız diyenler! Fakat hemen sonra bu anlaşmaya dayanarak emperyalistler Anadolu’yu işgale girişti. Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesine çıktığı süreç böyle başladı.

19 Mayıs’ta Samsun'a ‘müfettiş’ olarak çıktı. Hızla örgütlenmeye başladı. Meclisi örgütledi. Hedef de konuldu, Misak-ı Milli. Kongreler toplandı, siyasi merkez oluşturma kararı alındı. TBMM’nin oluşturulması bir destandır. Savaşçılar toplandı. İngilizler İstanbul’da Meclis’i basınca Atatürk’ün etrafındaki kuvvetler büyüdü, güçlendi. Kuvayı milliye güçleri düşmana ciddi zarar verdi.

Sonra düzenli ordu kuruldu. Karşı çıkanlar oldu. Bunlardan en ünlüsü Çerkez Ethem'di. Demirce Efe, Yörük Ali Efe, bunlar vardı. Önce ‘Bir düzenli ordu kuruyoruz. Bu düzenli orduya katılacaksınız’ denildi. O tarihte cephe komutanı Ali Fuat Cebesoy’du. Onu çok başarılı görmediler. Moskova'ya Büyükelçi tayin ettiler. Yerine Albay İsmet İnönü cephe komutanı oldu.

Önce savunma savaşları başladı. 1. İnönü ve 2. İnönü bir savunma savaşıdır. Yunanlılar taarruz ediyordu, bizimkiler savunma yapıyordu. 30 Ağustos’la birlikte geri çekilme dönemini sona erdirdik. Yunanlar zulüm yapıyordu, erkekleri özellikle öldürüyordu. Filistin’de İsrail nasıl bugün erkekleri öldürüyor, o zaman işgal zamanı Yunanlar da öyle yapıyordu. 30 Ağustos bir seferberlik sonucunda kazanıldı. Tekalifi Milliye kanununu hatırlatmalıyız. Genç okurlarımız Tekalifi Milliye’yi mutlaka öğrenmeli. Neyimiz var neyimiz yok vatan savunmasına verdik.

- Komutanlar arasında uyum nasıldı?

- Birbirlerine çok güveniyordu. Hepsi çok yetenekliydi. Ömürleri cephede geçmiş tecrübeli bir kurmay heyetimiz vardı. Mustafa Kemal’in Başkomutan sıfatını alması orduya özgüven verdi. Burası tarih anlatımında pek dile getirilmez. Komutanlar cephede en önde askeriyle omuz omuzadır. Bu bir Türk Ordusu geleneğidir. Mehmetçikle aynı kaptan yer, aynı kaptan su içer. Böyle komutanlar zafer kazanır.

Şunu da hatırlatayım: İnönü'nün yazdığı bir plan var. Plan İsmet Paşa'nın yaptığı bir plandır. Bu bir saldırı planı. Buna itiraz edenlerin başında Yakup Şevki Paşa var. Yakup Şevki Paşa hem Atatürk'ün hem de İnönü’nün Harp Akademileri’nden hocalarıdır. Malta'ya sürmüşler. Sonra Atatürk bütün İngilizleri esir alınca rehine takası oldu oldu.

- Malta sürgünleriyle ilgili kitap önerinizi alalım

- Uluç Gürkan’ın kitabını öneririm.

- Yakup Şevki Paşa’nın itirazı neydi?

- İnönü'nün planı şuydu; Ordularımız Eskişehir'de yığılmış, yığınak orda. Yunanlılar da Eskişehir'de tam karşımızda. Eskişehir'deki güçlerimiz Afyon'a kaydırılıyor. Ve saldırı Afyon'dan yapılıyor. Düşman buradan bir saldırı hiç beklemiyordu.

Yakup Şevki Paşa'nın da itirazı şu, Eskişehir’den askeri azaltırsanız Yunanlılar ta Ankara'ya kadar gelirler. Veya Eskişehir'den geçip Afyon'da bizi arkadan kuşatırlar. Bizim Afyon'a gittiğimizi istihbarat yaparlar, öğrenirler. O bakımdan tehlikeli diyordu.

Bu savaşın en önemli unsuru İsmet Paşa'nın planı. Askerler gece yürüyüş yapıyorlar. Gündüz şafak söktüğü zaman bir istirahate çekiliyorlar. Gündüz hiçbir hareket yok. Yunan uçakları hiçbir hareket görmüyor. Ve taarruzdan evvel akşamları da bizim Ankaralı Seymenler gelmişler. Binlerce çadır kurmuşlar. Yunanlar dürbünle bakıyorlar. Göz alabildiğine kadar çadır, çadırların önünde fenerler yanıyor. ‘Bunlar Eskişehir'den bir yere ayrılmadı. Eskişehir'de duruyor’ zannediyorlar. Mehmetçik, 26 Ağustos günü nerede olduğunu top atışlarıyla gösterdi.

Orada da bir anekdot benim çok ilgimi çeker. Atatürk hücum öncesi çadırında istirahat etme saatinde Mareşal Fevzi Çakmak’a ‘Uyku tutmadı. Reşat Nuri Bey'in Çalıkuşu romanını okudum. Çok beğendim, milli meselelere değinmiş. Bitirince size de vereceğim, siz de okuyun diyor.’ Mareşal ürküyor, ‘Yahu bu diyor şey... Romandan momandan bahsediyor? Yani… Bir şey mi oldu buna’ diyor. Endişe ediyor yani Atatürk'ün hücum öncesi kitap okumasından (Gülüyor)

- Planın esasını anlatır mısınız?

- Bizim planda Afyon'dan topçu ve piyade saldırısı. Uşak’ta da bir süvari tümeni saldırarak Yunanlıları Afyon'da kıskaç içine almak vardı. Plan çok başarılı biçimde uygulanıyor. Ve çok kısa zamanda, hiç beklenmedik bir tarihte 9 Eylül'de İzmir, hatta bir gün daha vardır, 10 Eylül'de de Bursa işgalden kurtarılıyor.

10 Eylül günü artık çatışmalar bitmiş oluyor. İngilizler ve Fransızlar ne yapacağını şaşırıyor. Bir süre sonra haber gönderiyorlar. Sevr’den beğenmediğiniz madde varsa değiştirelim diye. Emperyalizm böyledir işte. Her an bir kazanım peşinde koşar.

Şunu da unutmayalım vatansever subaylar telgraf tellerini kestiği için 26 Ağustos’tan sonra Anadolu’da ne olduğu bir süre bilinemez. İstanbul basınından Ali Kemal gibiler bu sırada vatanseverleri hedef alan yazılar yazıyordu. Çok güçlü görünüyorlardı. Mehmetçik’in süngüsü onların kalemini de kırdı! O zaman Tam Bağımsızlığı savunan bir tek Hakimiyet’i Milliye vardı. Bugün şehitlerimizin izinde hiç sarsılmayan, kaya gibi sağlam Aydınlık ve Ulusal Kanal’ımız var.

Kurtuluş Savaşı TBMM Osmanlı Anadolu Atatürk