Ders çıkarmak zorundayız
Hatırlıyor musunuz, 29 Kasım 2016’da Adana’nın Aladağ ilçesinde Süleymancılar’a ait kız yurdunda yangın çıkmıştı. Ortaokul çocuklarının cesetleri, yurt görevlileri tarafından “dışarı kaçmasınlar” diye kilitlenmiş yangın merdiveni kapısının önünde yığılmıştı.
Türkiye’nin ciğeri yanmıştı…
Sonra söndü…
Hatırlayan kaldı mı..?
TEMEL SORUNUMUZ
Kolektif psikolojinin unutkanlık ve hatalardan ders çıkaramama hastalıklarından malul olması halinde, zaman her şeyin ilacına dönüşüyor.
Ciğerlerimizi yakan tecrübeleri, bir daha ciğerlerimizin yanmasına izin vermeyeceğimiz içselleştirdiğimiz ahlaki davranış kuralları ve yasal düzenlemelere çevirmediğimiz, yani ders çıkarmadığımız müddetçe, kendi acılarımızı yeniden üretiriz. Aptal olduğumuzun söylenmesinden rahatsız oluyoruz. Bu tür iddiaların toplumsal özgüvenimizi yıkmaya dönük planlı bir boyutu da olabilir. Ancak bazı konulanda aptalca davrandığımızı kabul etmez, kendi hatalarımızla yüzleşmezsek, hiçbir sorunumuzu çözemeyiz ve çözemiyoruz.
Sorun hata yapmak değil, hatalardan ders çıkarmamak ve benzer hataları sistematik olarak yapmaktır. Hep yaptığımız gibi yapmaktan yani başkalarının ders çıkarmasını beklemekten vazgeçmemiz gerekiyor. Bu günden başlayarak kendi yaşam alanlarımızda, evlerimizde, iş yerlerimizde, sokaklarımızda ihmalkârlığı terk etmek, diğer insanların haklarına saygı duymak zorunda olduğumuzu anlamak, davranışlarımızı değiştirmek zorundayız.
Ders çıkarmıyoruz. Ders çıkarmanın ne demek olduğunu ve somut olarak neyi değiştirmek anlamına geldiğini bilmiyoruz.
HATALARIN BEDELİNİ ÖDEYENLER
Her şeyden önce, yanlış yere baktığımızı anlamamız gerekiyor. Amerikalı deneme yazarı Susan Sontag’ın ifadesiyle, başkalarının acılarına bakıyoruz. Baktıkça kanıksıyoruz, sıradanlaştırıyoruz. Böylece unutulabilir hale getiriyor, ders çıkarmadan devam edebiliyoruz. Acılara bakmayı bırakalım. Kendi davranışlarımız ve kararlarımın doğruluğundan şüphe etmemiz gerekiyor. Neyi düzeltmemiz gerektiğini anlamak için işe kendimizden başlamalıyız.
Mesela, deprem oluyor, televizyon kanalları jeoloji uzmanlarına yer kabuğu hareketlerini anlattırıyor. Oysa ekranları başında deprem profesörlerini izleyen milyonların, o sırada evlerindeki eşyaları sabitlenmiş değil! Deprem kültürünü konuşmamız, öğrenmemiz gerekirken, sınırlı bir uzman kitlesinin bilmesi gereken ve aslında bizi ilgilendirmeyen bilgiye odaklanıyoruz, odaklandırılıyoruz!
Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuç beklemek aptalcadır. Bugüne kadar her nasıl yönetildiysek, yanlıştı. Nasıl bir siyaset ahlakıyla veya iş ahlakıyla karşı karşıyaysak, yanlıştı. Değiştirmemiz gerekiyor. Öğrenmenin göstergesi davranış değişikliğidir. Kendimize duyduğumuz saygı, topluma karşı duyduğumuz sorumluluk ile birlikte yürür. Kendine saygısı olan sorumlu yurttaşlar toplumuna dönüşmemiz gerek.
Unutmayalım, sorumsuzluklarımızın bedelini her zaman içimizdeki kendilerine saygıları en yüksek, en sorumlu insanlar öderler. Bolu’daki yangından sağ kurtuldukları halde, başkalarını kurtarmak için yanan otele girip ölen iki gence iyi bakalım. İçeride mahsur kalanlar kadar onlar da, hatalarından ders çıkarmamakta ısrar eden bir toplumun sorumsuzluğunun kurbanlarıdırlar.