Yandex
22 Nisan 2025 Salı
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dokunaklı, şiirsel bir Pessoa tragedyası: Denizci

Bahri Doğukan Şahin

Bahri Doğukan Şahin

Site Yazarı

A+ A-

Dokunaklı, şiirsel bir Pessoa tragedyası: Denizci - Resim : 1

“Tüm bu ülke hüzün dolu.” - (Sayfa 9)

Fernando Pessoa en sevdiğim yazarlardan biridir. Huzursuzluğun Kitabı ise başucu kitabım olarak adlandırabileceğim eserler arasında yer alır. Bir gün birisi çıkıp da birçok eserini okuduğum Pessoa’nın kaldığı evde kalacaksın dese inanamazdım herhalde.

Portekiz seyahatimde Lizbon'da kalacak yer tercihimi Pessoa'nın 1917-1919 yılları arasında yaşadığı evden yana kullandım. Elbette gitmişken yanıma bir de Pessoa kitabı almam gerekiyordu. Sevdiğim bir yazarın hayatına etki etmiş bir yapıda bulunup onun eserlerinden birini orada okumak tarifi eşsiz bir duygu olacaktı. Lizbon'da Fernando Pessoa'nın yürüdüğü sokaklardan yürüyerek eve varıp, onun gittiği mekanların önünden geçmek Portekiz gezisini daha da anlamlı kıldı benim için.

Dokunaklı, şiirsel bir Pessoa tragedyası: Denizci - Resim : 2

Edebiyat tarihinde iz bırakan bu büyük yazarın mezarı da yine Lizbon’da bulunuyor. Gitmişken mezarını da ziyaret ettim. Tabii Lizbon yakınlarındaki Sintra kasabasına da uğramamak olmazdı. Pessoa’nın “Sintra’ya Doğru” şirini bir kez de orada hatırlamak gerekiyordu, tam yerinde, trenle Sintra’ya doğru giderken. Kendi adıma iyi duygularla ayrıldım Portekiz’den.

Dokunaklı, şiirsel bir Pessoa tragedyası: Denizci - Resim : 3

Fernando Pessoa’nın mezarı.

“Şu an muhtemelen başka kıtaların saraylarında çalan müzikleri dinleyesim var… Ruhumda hep uzaklar.”

1888'de Lizbon'da doğan Fernando Pessoa, günümüzde Portekiz edebiyatı dendiğinde akla ilk gelen yazarlar arasında yer alır. Pessoa, babasının ölümünün ardından küçük yaşta annesi ile birlikte Güney Afrika'ya gitti ve burada İngiliz eğitimiyle büyüdü. 17 yaşında döndüğü Portekiz'de 1935 yılındaki ölümüne dek yaşadı. Portekiz modernizminin öncü isimlerinden olan Pessoa, John Milton, Edgar Allan Poe, Lord Byron, Percy Bysshe Shelley, John Keats, Walt Whitman, William Shakespeare ve Charles Baudelaire gibi yazar ve şairlerden etkilenerek ilk eserlerini kaleme aldı. 1905-1908 yılları arasında İngilizce yazdı. Simgeci şiirin etkisi altında olan Pessoa aynı zamanda düzyazı metinler, eleştiri ve deneme yazıları da kaleme aldı.

Pessoa'nın alameti farikalarından bir ise şüphesiz farklı yazar kimlikleri yaratıp onların diyaloglarına kurmaca bir gerçeklik kazandırmasıydı. Her biri Pessoa'yı simgeleyen bu farklı isim ve soyadındaki yazarlar elbette onun zihninden yansıyanları kağıda aktarmaya devam etti. Alberto Caeiro, Alvaro de Campos, Ricardo Reis ve Bernardo Soares gibi isimlerin her biri Pessoa'nın kendisidir aslında.

Öldüğünde ülkesi ve dünyada çok az tanınan Pessoa'nın kendisi de diğer yazar kimlikleri de sonradan meşhur oldu. Hayattayken yayımlanan 4 kitabından 3'ü İngilizce olan Portekizli yazar 47 yaşında Lizbon'da karaciğer hastalığından dolayı hayatını kaybetti. Ardında bıraktığı el yazması eser ve fragmanların sayısının 25 ila 27 bin arasında olduğu söylenen Pessoa'nın bütün eserleri 1942 yılında yayımlanmaya başlamış ve 26 cilde ulaşmıştır.

Pessoa'nın Türkiye'de ve dünyada en bilinen eserlerinin başında ise tabii ki Huzursuzluğun Kitabı gelir. Bernardo Soares adlı hayali bir karakterin günlüklerinden oluşan bu kitap kurmaca bir metin gibi gözükse de aslında Pessoa’nın hayatından ve düşüncelerinden oluşur. Huzursuz bir ruh hali içinde olan karakterimizin hayata karşı duruşunu zihninden dökülen cümlelerde okuruz ve biliriz ki bunların birçoğu Pessoa’dır.

Kısa ama etkileyici bir tragedya: Denizci

“Maziden konuşmak - güzel olmalı, ne de olsa hem beyhude hem kederli…”

Fernando Pesso'nın kaldığı evin de yer aldığı apartman (En sağdaki).

Fernando Pesso'nın kaldığı evin de yer aldığı apartman (En sağdaki).

Denizci, yabancı olmadığımız bir Pessoa üslubuyla kaleme alınmış çok kısa bir tragedya.

Birçok yayınevinden kitapları yayımlanan Fernando Pessoa’nın “Denizci” adlı bu minik kitabı da 2023’te Sel Yayıncılık tarafından Türkçeye kazandırıldı. İmren Gökçe Vaz de Carvalho’nun çevirisiyle okuduğumuz eser bir kahve içimi kadar kısa bir sürede sona erse de bünyede bıraktığı etkisi bir hayli fazla.

Minimal bir yapıda kurgulanan öykü şiirsel bir Pessoa metni sunuyor bizlere. Tiyatro metni formatında yazılan kitaba bir tragedya demek de mümkün bu sebeple. Gizemli bir şekilde açılan ve yine benzer bir şekilde sonlanan hikayede bir cesedin etrafındaki üç kadın dikkat çeker. Birbirleriyle olan diyaloglarına dikkatlice kulak vermek gerekir. Antik bir kalede, dört fenerle aydınlatılmış karanlık bir odadayız. Uzakta iki dağın arasında ise deniz seçilebilmektedir. Gotik bir atmosferde üç kadının cümleleri daha çok geçmişle alakalıdır. Birbirlerine yönelttikleri sıra dışı sorularla ilginç bir sohbetin doğmasına ve devam etmesine neden olurlar.

“Sadece başka memleketlerin denizleri güzeldir. O gördüğümüz deniz daima hiç görmeyeceklerimizin hasretini çektirir bize.”

Yaşam, ölüm ve rüya gibi kavramlar hakkında konuşan kadınlar psikolojik bir altyapı da kazandırıyor öyküye. Geçmişle kurulan karmaşık ilişkilere ek olarak, zamanın akışına dair de anekdotlar içeriyor. Düş ve gerçeği iç içe geçiren diyaloglar bir süre sonra okur olarak bizi de düşünceye gark ediyor. İkinci kadının hayali bir denizci öyküsü anlatması ilk etapta kulağa normal gelse de, anlatı ilerledikçe düş ile gerçeğin içe içe geçtiğini fark ediyoruz. Geçmişi ve kimliği silinmiş olan denizcinin yaşadıkları şüpheci bir yaklaşıma bürünmemizi sağlıyor.

Pessoa, bilinçli şekilde durumu okurun yorumuna bırakıyor. Yarattığı gizemli atmosferin bulanıklaşması düş ve gerçekliğin sınırlarını sorgulamamıza yol açıyor. Sembolizme ek olarak felsefi diyaloglarla da öyküsünü güçlendirmeyi amaçlayan yazarın bir diğer niyeti ise kesinlikle okuru da bir karakter olarak görmek istemesi. Bunu başardığını söylemek de yanlış olmaz. Karanlık bir odada 3 kadın ve ölü bir bedenle kaldığımızı hissediyoruz. Önce bocalasak da kendimizi diyalogların akışına bırakarak olan biteni anlamaya çalışıyoruz. Hoş, belki de anlamaya gerek yoktur. Cümleler üzerinde düşünmemiz yeterlidir. Belki de Pessoa’nın amaçladığı şey de budur.

Geleneksel tiyatroda karşımıza çıkan olay örgüleri ve bol olaylı sahneler Denizci’de karşımıza çıkmaz. Sorgulayıcı düşünceler, düşündürücü diyaloglar ve felsefi bir bakış açısı farklı bir izlenim katıyor okurken.

Henüz Pessoa okumamış olanlar için başlangıç adına tercih edebilecekleri ideal bir anlatı.

Keyifli okumalar dilerim.

“Gece söylendiklerinde, birden korkusuzca odaya girerek orayı ısıtıp bizi avutan neşeli bir insan olur şarkılar.”
Kitap Kitap İncelemesi Edebiyat