25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dostoyevski’yi yasaklamak yetmez (1)

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Dostoyevski’nin, ölümünden yedi ay önce, 6 Haziran 1880’de Moskova’da Puşkin heykelinin açılışı nedeniyle düzenlenen üç günlük tören kapsamında yaptığı konuşma, hem edebi hem siyasi içeriği açısından tarihi önemdedir. Dönem Rusya’sının düşünce dünyası genel anlamda Batıcılar ve Slavcılar olmak üzere ikiye ayrılmıştır ve törende Batılılaşma taraftarlarının sözcüsü Turgenyev olurken Slavcılar adına kürsüye Dostoyevski çıkmıştır.

Konuşma bittiğinde ortalığı büyük bir coşku kaplar, her yandan tebrik yağar. Turgenyev de kutlayanlar arasındadır. Dostoyevski yalnızca Rus ruhunun edebiyattaki en büyük temsilcilerinden Puşkin’in dehasını anlatmakla ve övmekle kalmamış, “köklerini halktan koparmış aydınlara” değinmiş, “Rusya’nın önüne umut ışığı tutan her yeni sözü, her yeni hareketi kocakarı zevzekliğine boğan liberalleri” hedefe koymuştur. Konuşma yeni tartışmalara ve polemiklere yol açmış, özellikle kendisini eleştiren Gradovski’ye verdiği karşılıklar Dostoyevski’nin yaman bir polemik ustası olduğunu da kanıtlamıştır.

Bu konuşma ve devamındaki tartışmaları içeren makaleler, Tektaş Ağaoğlu’nun çevirisiyle 1987’de BFS Yayınları’ndan “Puşkin Üzerine Konuşma” adıyla 91 sayfalık bir kitap olarak çıkmıştı. Dört yıl önce yaşama veda eden Ağaoğlu’nun kitaba harika bir önsöz yazmış olduğunu da yeri gelmişken belirteyim.

‘AVRUPA ÇÖKÜŞTEN KURTULAMAYACAK’

Batı dünyasında, akıl tutulması falan değil, düpedüz Nazilikle eşdeğer yasaklamalara gidilip Çaykovski’nin, Tolstoy’un, Dostoyevski’nin, Tarkovski’nin, Yuri Gagarin’in vb. isimlerinin üstü çizilince bu incecik kitabı yıllar sonra bir kez daha okudum. Doğrusu Dostoyevski’nin, “Avrupa’nın toplayıp kilerine yığdığı bütün zenginlikler bir araya gelse Avrupa’yı çöküntüden kurtaramayacak. İşte bu irin tutmuş, kokuşmuş toplum düzeni ulaşılması gereken bir hedef olarak halka sunuluyor” diyen büyük edebiyatçının günümüz Batı dünyasında yasaklanmasının “haklı” gerekçelerini net olarak görmüş oldum. Öte yandan, o dönemde “Avrupa sosyalizminden bir nebze bulaşmış olan” Rus liberallerinin günümüz Türkiye’sindeki liberallere ne denli benzediğini de mutlulukla fark ettim.

“Puşkin’in ele aldığı toplum katı, bu topraktan köklerini koparmış, halkın üstüne çıkmış ufacık bir zümreydi. Puşkin bu zümreyi içinden kurcalayıp aramızdaki olumsuz adam örneğini bize gösterdi. Huzursuz, istediğini bulamamış bir adamdır bu. Kendi ülkesine, kendi ülkesinin gücüne inancı kalmamıştır. Sonunda hem Rusya’yı hem de kendini (yani kendi toplum katını, kendi aydın ortamını) inkâra kadar varır” diyen Dostoyevski devamını şöyle dile getirir:

PUŞKİN YARAYA PARMAK BASTI

“Puşkin gelip yaraya parmak basmasaydı, bugün illetimizi böyle yakından bilmeyecektik. Bizi ilk avutan da o oldu. İlletin öldürücü olmadığı umudunu bize o aşıladı. Rus toplumu iyi edilebilirdi, yeni baştan canlandırılabilirdi, eğer halkın gerçeğine kapılarını açık tutarsa. İlk o oldu bize gerçeği gösteren. Sahiden ilk o oldu. Kim vardı daha önce? Doğrudan doğruya Rus gönlünden kopup gelen, halkımızın, kendi öz toprağımızın gerçeğinden fışkıran Rus ahlak güzelliği, ilk Puşkin’in aramıza kattığı kişilerde kendini buldu.”

Rus milletinin, kendini halktan ayırmış, Avrupalılaşmış aydınların yan gelip yatmaları ve güç kazanmaları için emek vermeye mahkum bilinçsiz bir sürü olmadığının altını çizen Dostoyevski, 1880’in Rus toplumundan 2020’lerin Türkiye’sine bir ok fırlatır adeta:

“Halk çoğunluğunun kendi başına ölü bir durağanlığı temsil ettiğini, bu halktan hiçbir şey beklenemeyeceğini, bu halka hiçbir şekilde bel bağlanamayacağını kim iddia edebilir? Gel gör ki hiç de az değil bu iddiada olanlar (…) Ekonomik ve toplumsal alanlarda Batı’nın katına ulaşmadan yoksul ve perişan yurdumuzun böyle ulu özlemlere kapılamayacağını sanmak, kelimenin tam anlamıyla saçmalıktır.”

Bugünün “Batı değerleri” açısından bakıldığında Dostoyevski’nin adının silinmesi yetmez, Puşkin’inkilerle birlikte kitapları da yakılsa yeridir!

Haftaya devam edeceğiz…