Dudak ve beden botoksu ve de habercilik ahlâkı
Görev gereği diğer televizyon kanallarının programlarını da ara sıra izliyorum. Bir süre sonra eziyete dönüşüyor. Kadın sunucuların yüzlerine giderek daha çok bakamaz oluyorum.
İnsan kendini neden bu kadar çirkinleştirir ve yapaylaştırır.
Evet, televizyon görsel bir yayıncılık.
Ama siz haber sunuyorsunuz, bedenimizi değil ki…
Görüntünüzde haberin önüne geçen bir olağandışılık olur, küçük bir müdahaleyle düzeltilebilir.
O da izleyicinin dikkatini habere odaklamak kaygısıyla…
Ama bu nedir böyle??
Bir moda salgını gibi.
Herkes aynı müdahaleyi yapıyor yüzüne.
Haberi sunarken kişiliğimiz ekrana yansır.
İzleyici sizin neye üzüldüğünüzü, kızdığınızı sesinizdeki tonlamalardan anlar. O duyguyu, heyecanı gözlerinizdeki ışıltıdan paylaşır.
Sunduğunuz haberi dinler.
Daha ötesine müdahale edemezsiniz. Hele ana haberde ayrıca kızıp köpürüp ağlayıp zırlayıp ağlatıp zırlatamazsınız.
Siz haberi dinletecek kişisiniz.
İzleyiciye özel alan bırakıp saygı duymalısınız.
YELPAZE KİRPİKLER
Göz kapaklarınızın ne ilgisi var haberle…
Kirpikler yelpaze gibi inip kalktıkça gözümüz onlara takılıyor.
Ama artık bazı haber sunucularımızı yüzlerinden değil seslerinden tanıyoruz.
Kişisel özelliklerini ve kişiliklerini kaybettiler.
Şimdi botoks rüzgârında ikinci dönem başladı.
Giderek yanaklar ve dudaklar şiştikçe şişiyor.
Patlayacak gibi.
İzleyiciye o gerginlik yansıyor.
KANAT ÇIRPAN KÖFTE DUDAKLAR
Mor kırmızısı rujlar.
Kuş gibi yüzünüzde bir leke kanat çırpıyor, “insanın dikkatini dağıtıyor” derdim eskiden… eleştirirdim.
Neredeyse keşke yalnızca o olsa diyesi geliyor insanın artık, ekrana baktıkça… yani rujun rengi tek kusur olsa…
Haberi izleyemiyorsunuz endişeden… sağa sola dolgu malzemeleri kayacak gibi dudaklar, bir ağırlık da çökmüş durumda alt ve özellikle üsttekine. Kaldıramıyorum kolları modunda köfte dudaklar. Kıpırdayamıyorlar.
Geçen gün fark ettim ki dinlerken nefesimi tutuyorum, her an bir şey olacakmış gibi.
Yazık bize de, sunucuya da…
Eziyet.
Bitsin bu çile!
HERKES TEK TİP
Upuzun iki üç renkli saçları savurmalar…
Yüzünün biçimi, ten rengi vb. önemli değil. Ne salgınsa, o!
Herkesin aynı boy.
Aynı “balyaj”…
Aynı “okyanus dalgaları” iki yandan kaskatı sarkıtmalı.
Yani onlar bile özgürce sakin dalgalanmıyor.
Yapay.
Sizin değil.
Başkasının.
Getirip iliştirmişsin gibi.
Küçücük bir yüz, kocaman kalabalık saç… uyumsuz… ama olsun kanallar arası rekabet orada.
Bir dönem dalgaların biri önde, biri arkada modaydı.
Neyse o geçti.
Ekranda bir orantısızlık.
Gidip düzeltesim gelirdi.
“Aaa biraz önce ne demişti…”
“Haydi kaçırdım, gördün mü…”
Ne önemi var.
Zaten bu kanalda kaçırsan, ötekinde aynısı var.
ERKEKLER DE BAŞLADI
Daha çok kadın sunucular “sunuşta” oldukları için sözümüz onlaraydı.
Ama erkekler de yapıyorlar artık aynı müdahaleyi.
Geçenlerde birini gördüm kırk yıldır tanıdığımız.
Ama sesi kalmış yadigâr.
Konuşunca tanıdım.
BİR DE BEDEN BOTOKSU
Ama hepsi bir yana… şu olursa gerçekten isyan ederim.
Hem izleyiciye… hem mesleğe… hem de kadınlara… kabul edemeyeceğimiz bir hakaret…
Beden botoksu modası başladı.
Yaygınlaşır mı dersiniz…
Ekranda hafta sonları birkaç tane var…
Önde ve arkada karpuz topalakları …
Dapdaracık dizüstü bedene yapışık elbise.
Kıpkırmızı.
Ekranda sürekli ayakta yan dönmüş, bir ayak önde bir ayak arkada duruş…
8 rakamı biçiminde bir beden.
Cemal Nadir’in karikatürlerindeki gibi. Saçlar, yelpaze kirpikler, dolma yanaklar, köfte dudaklar zaten ihmal edilmemiş…
Güya haber sunuluyor.
Yazık.
İnanın acı içinde yazıyorum bunu.
İZLEYİCİYE SAYGI
İzleyiciye böyle bir saygısızlık yapmaya hakkımız yok!
Hiç hak etmiyorlar.
Türkiye’miz zor günlerden geçiyor.
Doğru ve gerçek haber hizmeti bekler.
Haber! Haber! Haber!
Bilgilendirme!
Farkındalık!!
Sorumluluk!
Gazetecilik namusu ve ahlâkı!
Kirletmeyiniz!
FRANSA’DA KASALAR BOŞ ÜLKE DUVARA TOSLAMAK ÜZERE
Fransız Sayıştayı’nın 2 Temmuz'da yayınladığı kamu maliyesi durumu ve görünümü hakkındaki raporu çok açık bir gerçeği tartışmasız ortaya koyuyor:
“Fransa, kamu maliyesi açısından iki karanlık yıl geçirdi. Kasalar boş. Hükûmet ve Parlamento birlikte bir çözüm bulamazsa, ülke doğrudan bir duvara doğru toslamak üzere.”
Son iki yıldır gözlemlenen bu bir gerçeğe karşın hükûmetin 2023 sonbaharından bu yana aldığı çeşitli önlemlerin etkisizliği ve buna karşılık kamu otoritelerinin gevşekliği sert biçimde eleştiriliyor. Hükûmetin kasasına giren paraya (gelir) ve çıkan paraya (harcama) göre önlem almak yerine, hedefleri aşağıya doğru revize etmeyi tercih etmesine işaret ediliyor.
Raporda “on yılın sonuna kadar açığı gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) üç puanın altına düşürmek için gereken ayarlama çabalarını iki katına çıkarmak” gerektiği konusunda uyarılıyor. Sayıştay Başkanı, “Bunu başarmak için, 2029'a kadar en az 105 milyar avro tasarruf etmeyi başarmak gerektiğini” söylüyor. Bu, iki yıl önce yalnızca 50 milyar avroydu.
Başkan “Hedef yüksek, ancak yine de ulaşılabilir.” görüşünde.
Fransa’da sert biçimde kemerler sıkılacak.
Yerel yönetimler, sosyal yardımlar, emekliler vb hedefte.
Fransızlar bilindiği gibi pek sessiz kalmıyor.
Atlantik ülkelerinin büyük çıkmazı bu.
HOLLYWOOD VAROLUŞ KRİZİ İÇİNDE: OMZUMUZA UFAK BİR TÜY DÜŞSE BİZİ ÖLÜME SÜRÜKLEYECEK GİBİ
Işıklar! Kamera! Ama sönen, endişeli Hollywood'da artık yeterli hareket yok.
Dünyanın eğlence başkenti, daha düşük maliyetler arayışıyla daha fazla film yapımcısının başka eyaletlere ve ülkelere göç etmesiyle varoluşsal bir krizle karşı karşıya.
Bölgenin resmi film ofisinin verilerine göre, Los Angeles'taki toplam film ve TV prodüksiyonu son on yılda yaklaşık yüzde 40 oranında düştü. Hem büyük isimli gişe rekorları kıran filmler hem de deneysel bağımsızlar, stüdyo kesintileri ve artan maliyetler göz önüne alındığında daha ucuz iş gücü ve daha cazip vergi teşvikleri arayarak diğer eyaletlere ve ülkelere kaçtı.
HOLLWOOD DEMEK KALİFORNİYA DEMEK
Oysa Hollwood’dan “Bir sanayi kasabasıyız. Çalışmadığımızda, bu Kaliforniya'nın gerçekten acı çektiği anlamına geliyor.” diye söz ediliyor.
Bu ne demek?
ABD ekonomisinin kalbinin attığı Kaliforniya acı çekiyor, demek!
Duyup da inanamayacağınız bir gerçek.
Washington Post’taki habere göre, “Bu göçün ekonomik etkisi aktörlerin, yazarların ve yönetmenlerin çok ötesine uzanıyor. En çok etkilenenler, ülkenin en pahalı metropollerinden birinde hayatta kalmak için mücadele eden sahne arkası mavi yakalı çalışanlar -makyaj sanatçıları ve set dekoratörleri, şoförler ve kuru temizlemeciler- oldu.”
Esas moral bozucu olan ise gerilemenin, geleceğe ilişkin düşüncelerde yarattığı yıpranmanın bedeli:
“Hollywood, Kaliforniya'nın en ikonik ihracatıdır ve eyaletle güneş kadar eşanlamlıdır. Los Angeles'ı sanatçılar ve hayalperestler için dünya çapında bir merkez haline getirdi. Ancak Amerika'nın fantezi fabrikası yurtdışına taşınıyor. Kanıtlar boş ses sahnelerinde, stoklarını satan sahne dekorlarında ve azalan iş fırsatlarında bulunmaktadır.”
Pandemi kapanması, iki uzun süreli işçi grevi ve Ocak ayındaki felaket niteliğindeki orman yangınları, zaten zorluklar yaşayan bir sektörü, gişe gelirlerinin düşmesi, boş sinemalar, altüst etti.
ÇALIŞANLAR KRONİK İŞSİZ
Yüzyılı aşkın tarihi sergileyen bir arşiv olan Hollywood Müzesi'nin kurucusu Donelle Dadigan’ın dediği gibi, “Hangi ülkeden olduğunuzun veya hangi dili konuştuğunuzun bir önemi yok, herkesin anladığı bir kelime var, o da Hollywood!”dan söz ediyoruz.
Ama “Michigan doğumlu bir tamirci, Detroit'te otomobil üretiminin düşüşünü izledi. Bugün Los Angeles'ta yankılarını görüyor.” yorumları yapılıyor.
Sendikalar üyelerinin çoğunun kronik işsiz olduğunu söylüyor, yangınlar çbir de üstelik bir çoğunu evsiz bıraktı. Yalnız o da değil, dokuz kez Oscar’a aday gösterilen iki kez alan bir set dekoratörü bir yıldır kapım çalmıyor diyor.
Kaliforniya Valisi Gavin Newsom ve Başkan Donald Trump gibi iki düşmanı bile Hollywood’u kurtarma konusunda birleştirdi.
Geçen ay, “Hollywood yok ediliyor.” dedi, hatta anımsayacaksınız, çok farklı bir çözüm de ortaya atmıştı: “Yurt dışında yapılan filmlere %100 gümrük vergisi.” Sonra geri çekti.
Çünkü birçok yapımcı ve çalışan ABD dışına kaçıyor.
AHIMIZ PEK AHESTE ÇIKMIYOR
Bu nedenle senarist, yönetmen ve film profesörü olan George Huang’ın sözleri acaba yalnızca Hollywood gerçeğini mi dile getiriyor, tartışmalı:
“Sektör bir uçurumun kenarında, tırnaklarıyla tutunuyor. Sanki bir darbe daha olsa… omzumuza sadece ufak bir tüy bile düşse… bizi kayalıklardan ölümlerimize doğru sürükleyecekmiş gibi geliyor.”
Belki de şu günlerde en zor iş ABD başkanı olmak.
Nereye elinizi atsanız bin ah sesi geliyor.
Ahımız öyle pek aheste çıkmıyor anlayacağınız.