28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Enflasyon masası!

R. Bülend Kırmacı

R. Bülend Kırmacı

Eski Yazar

Hayat pahalılığı en acımasız haliyle yurttaşımızın canını yakıyor.

Orta direk eriyor, aileler çözülüyor.

Dünya genelinde emtia fiyatları artışı, enerji arz eğrisinin çarpıklığı, tedarik zincirinin kırılmasını aşan bir oranda enflasyonu tecrübe ediyoruz.

Atlantik’te yüzde sekizlerde, savaşan Rusya ve Ukrayna’da 18-20'lerde seyreden enflasyon bizde, resmen 73’lerde. Ne var ki, daha düne kadar beş TL olan akaryakıt 25'lere çıkmış, durmuyor, “bir liraya üretip dört liraya elektrik pazarlayan” özel dağıtım şirketleri sanayiden hanelere kadar acımasız darbelerini vuruyor, gaz fiyatları dışarıdan temin edildiğinden, evlere ve üretim tesislerine gelene kadar, mislilerce katlanır olmuş; sonuçta bu durum, geleceğe güven duygusunu aşındırmaya, toplumsal huzursuzlukları içten içe körüklemeye başlamış bulunuyor.

FİYATLAR SERBEST TÜKETİCİ TUTSAK

Dahası çarşı-pazar-market fiyatlarındaki artış da, bir ölçüde, doların artışıyla açıklanabilir olmaktan çıkmış, Hükümet, kolayda ve gündelik mallar ve gıda ihtiyacına ilişkin bu zorlayıcı duruma karşılık yüzde 8 olan KDV’yi yüzde 7 oranında indirmekten öte, ne fiyatlara üst sınır getirmiş ne de stokçulukla etkili bir savaşımı -belediyelerle eşgüdüm halinde- ortaya koyabilmiştir…

İşe sonuçlardan başladığımız bir gerçektir: Bir; üretim yetersiz, arz seçeneksiz, aracılı düzen rakipsiz olarak hükmünü icra etmektedir. Fiyatlar serbest, adeta halk tutsaktır! İkinci olarak, arkada kalan yıllarda kamu üretimden çekilmiş, kamu ihtisas bankaları eliyle fiyatlar genel düzeyini dengeleyici araçlardan büsbütün yoksun kalınmıştır. Ekonominin bilimsel disiplinler arası veçhesi bir yanda, uygulama ve idari kararlar anlamında bir disiplin olduğu gerçeği, öte yanda bırakılmış: raflardaki malların maliyetlerinin açıkça belirtilmesi, son tüketim zamanına kadar belirlenen fiyatlarına bir üst sınır getirilmesi benzeri tedbirler, şimdiye kadar geçerlik kazanmamıştır.

EKONOMİK VE SOSYAL MALİYETLER

Bizdeki ekonomi serbest pazar değildir. Bizdeki ekonomik kurumsal düzen liberal ekonomi de değildir. “Devlet tekelciliği kırılacak” diyenler, özelleştirmelerle ikili-üçlü özel tekellerin oluşumuna kapıları açmış, bununla kalmamış bir tarım ülkesi olan Türkiye, örneğin, şeker fabrikalarını satarken, yapay tatlandırıcı firmalarıyla bu sektörü adeta yabancılaştırmıştır. Elimizdeki Türkiye, gümrüklerini sonuna kadar açan, pamukta, tahılda ambargo yediği halde, sofralarında gıda güvenliğini tehlikeye atan bir Türkiye’dir. Arpa, mısır, soya fasulyesi, damızlık hayvan ithal eden buna karşılık hayvancılığı öldüren, arıcılığı zehirleyen, su ürünlerinden yararlanmayı etkince bilmeyen bir ülkenin, iki yakasının bir araya gelemeyeceği aşikardır. Tüm bu olgular, ulusça ekonomik maliyetlerin yanı sıra sosyal maliyetlerle de karşı karşıya olduğumuz gerçeğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Öte yanda, çiftçi ve üreticiler haciz baskısı içindeyken, birkaç yap-satcının kendi reklamları uğruna geleceklerine ipotek koydukları “süper” kulüpler, kamu bankalarınca kurtarılmaya çalışılmaktadır.

ÖZELLEŞTİMECİLERE OY YOK !

İçinde bulunduğumuz koşullarda enflasyon mu faizleri tetikler, faizler mi hayat pahalılığını körükler tartışması tavuk ve yumurta analizi gibidir. Tavuk varsa yumurta, yumurta varsa tavuk vardır. Sorunların çözümü işin temeline inilmesinden, o arada, geçmişle yüzleşilmesi ve eski yanılgılarından hızla vazgeçilmesinden geçmektedir. Türkiye’nin planlı, kamucu üretim ekonomisine ekmek gibi, su gibi, hava gibi gereksinmesi vardır. Gerçekten vatandaş bunun bilincindedir. Geçenlerde yapılan bir sokak röportajında bir vatandaşımız, “Özelci partilere oy yok, kamucu partiye destek olacağız” derken, besbelli yalnız kendi adına değil, çiftçiler, işçiler, milli sanayiciler adına da konuşuyordu. Bu gerçeği teyit etmek için ihtiyaç panayırdaki aynalar gibi, büyüğü küçük, küçüğü büyük gösteren, tercüme dille konuşan yerli-yabancı danışmanlar değil, anketçiler değil. İhtiyacınız olan tek şey: halkın sesini duymanızdır.

ARZ, LİYAKAT, BORÇLANMA

Eğer dönüp kahrolası enflasyon meselesine gelirsek ve enflasyonu bileşenlerine ayırırsak, ana parçalarına müdahale temelinde hayat pahalılığıyla mücadele şansımız ve etkinliğimizi de belki artırabiliriz. Bir tümevarım metodolojisini teklif ediyorum; bizde enflasyonun diğer ülkelerde görülen bir iki nedeni yerine bence dört ayağı vardır ve bu benzemeyle adeta bir enflasyon masasından söz edebiliriz.

Enflasyon masasının birinci ayağında arz, üretim, depo, nakliye, yakıt maliyetleri, tanzim satış yetersizlikleri ve açıkları vardır. Enflasyon masasının ikinci ayağını liyakatsız, istikrarsız ekonomi bürokrasisi, kurumsal planlama eksiklerinin neden olduğu olumsuzluklar yer almaktadır… Enflasyon masasının bir önemli ve üçüncü ayağı dış borç yükü, artan dövizler, akaryakıt, gaz, gübre temininde dışarıya bağımlılığın yükünü artırdığı dış ödemeler açığı bulunmaktadır. Nihayet enflasyon masasının en pespaye ayağı yolsuzluk rekoltesi olarak tanımlanabilir. Bence, yüklü projeler kalemindeki yolsuzluklar, enflasyonu onda bir oranında artırmaktadır; şöyle ki, yıl içinde diyelim tüm diğer değişkenler yüzde 50’lik bir enflasyon getirecekse, yolsuzluklar bunun onda biri kadar enflasyona etki yapmakta ve sonuçta enflasyonu yüzde 55’lere tırmandırmaktadır.

ENFLASYON ÜZERİNDEN FON BİRİKTİRMEK

Öte yandan, Türkiye, hayat pahalılığının kronik seyir izlediği çevrimlerde, mal ve hizmet fiyatlarında meri, cari, geçerli, enflasyonu aşan bir zam ve fiyat artışına da izin vermemelidir. Şöyle ki, diyelim ekonomide bir, iki, üç ve dördüncü çeyrek dönemler ve bütçe yılı açısından tecelli etmesi beklenen enflasyon ceman yüzde 50 (bekleniyor) ve fiyatlar tedricen gerçekleşen / gerçekleşmesi beklenen enflasyondan daha fazla artıyor ve bu durum kanıksanıyorsa, ya kamu fırsatçılığa yenilmiştir ya da beklenmedik durumlara karşılık bugünün enflasyonun üzerine geleceğin enflasyonu (mali açıklar) da belli bir marjla tatbik edilerek fiyatlar belirlenmiş, bütçe için sözde bir hareket alanı açılmış olacaktır. Buna asla izin verilmemeli, tam tersine, refah payı ve gerçek ücretlerdeki erime telafi edilmelidir. 

PLANLAMA, ÜRETİM, SANAYİLEŞME, TEKNOLOJİ

Enflasyonla mücadele, hayat pahalılığıyla mücadele, ekonomik, sosyal, hukuki, dış ticaret dengeleri açısından bütüncül çabaları gerektirir. Belli bir enflasyon oranına karşılık istihdam artışı ve sanayi temelli büyüme yoksa, tam tersine, büyüme sadece kısmi turizm gelirleri, ithalat ve parasal arza dayanıyorsa, orada oturup iki kere düşünmek gerekir. Unutmayalım ki, şu çetrefil dünya çevriminde milli enerji, yerli tarım, teknoloji üretimi, küçük-büyük demeden sanayileşme ile büyümek, vergi hakkaniyeti ve gelir adaleti temeli üzerinde ekonomimizi yükseltmek zorundayız. Yok değilse, enflasyon masasında liberal, özelleştirmeci siyasalar eşliğinde geleceğimizi kadük ederiz. Ekonomi sofrası üretici halkımız tarafından kurulmalı, bu sofrada, emeğiyle geçinenler, Türkiye’ye katma değer katan sanayiciler, çalışkan işçiler, fedakar memurlar, vefakar emekliler kısacası Türkiye denilen bütün ve büyük ailemiz güvenle yerini almalıdır.