Yandex
15 Kasım 2025 Cumartesi
İstanbul 16°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Eski anayurttan kalan eski bir ana!

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

İki gün önce, sevgili annem 93 yaşında vefat etti ve bu fani alemi terk etti. Bizleri de bu hengamenin içinde bırakıp giderek. Onun nesli, benim için o her zaman özlemini çektiğimiz “eski memleket, eski Türkiye”yi temsil ettiği için, bu kayboluş, hem 70 yıllık annemin hem de 70 yıllık “memleketimin” aynı zamanda ölümü gibi geldi. O günden beri, ikiye katlanmış şekildeki bir yas içinde, onlarsız bir gelecek kurmanın ve yola kazasız belasız devam etmenin planlarını yapmaktayız. Kendimizi attığımız, Akdeniz kıyısında sabahın köründeki yürüyüşlerimizde, kendimize “her şeyin iyi olacağını” belirtip ikna etmek ile meşgulüz.

Kırk senedir tasavvufun her türlü kültürü ile zaman geçirip bilgilenmemize rağmen, iş başa düşünce, Gılgamesh’in bile başa çıkamadığı “ölüm” konusunda, rahat bir nefes alacağımız günleri saymaktayız şimdilerde.

Elbette herkesin annesi var ve herkesin anayurdu var onunla beraber. Ama ateş düştüğü yeri yakar misali, hepimiz kendi gerçeklerimiz içinde yaşama devam etmek zorundayız ve üzerimize düşen ateşi yavaşça söndürmekle de görevliyiz.

ŞEHİR MAKİNASINDA EZİLEN GÜZELLİKLER

Toros köylerinden olan annemizin vefatı, 70 senelik hayatımız boyunca neden şehirlerden hiç hoşlanmadığımızı ve ziyaret etme fırsatı bulduğumuz, dünyanın her tarafındaki köylerde neden evde hissettiğimizi de kesin bir şekilde hatırlatmış oldu.

Köyümüzün mezarlığındaki defin törenimizde, köyün camisinden okunan sala ve vefat ilanı ile, kadınlı-erkekli tüm köy halkı safa girip annemize saygılarını belirtmiş oldular. Hepsi ile de tek tek helalleşmiş olduk.

Sadece 30 dakika uzakta olan Mersin şehrimizdeki apartman dairemizin olduğu sitede ise, olağanüstü bir tezat olacaktı aynı günün öğleden sonrası. 70 dairenin ve yaklaşık 200 insanın yaşadığı ve 10 senedir her gün birbirimizi gördüğümüz ve hatta muhabbet ettiğimiz siteden, sadece siteye bakan görevli arkadaşımız ve yedi kişi başsağlığına geldi!

HÜMANİZMİN ANAYURDU KAYBOLURKEN

Bu nasıl bir tezattır? Bu nasıl bir aymazlıktır? Bu nasıl bir çürümedir? İnsan kelimelere sığdıramıyor hayal kırıklığını. Yunus Emre’nin, Mevlana’nın memleketi mi burası, yoksa uzayda bir yerlerde miyiz? Bu kadar derin bir çürümeyi, 40 sene yaşadığımız ABD’de bile görmedik desek yalan olmaz. Orada bile, insanlar komşuları vefat ettiğinde kısa da olsa bir taziye ziyaretinde bulunup, kaybınızdan dolayı olan üzüntünüzü paylaşmaya gayret ederler.

Bize ne oldu? Biz hep böyle değildik ki! Yaşımız ve Türkiye’deki seyahatlerimiz nedeni ile, binbir türlü köy ve kasabalarda bulunduk. Anlayabildiğimiz tek gerçek, köyden şehire göç eden Türklerin, Türklüklerinin çok büyük bir kısmını köyde bırakıp, ne idüğü belirsiz varlıklar olarak, “şehir” adını verdikleri vahşiliğin içinde kaybolup gitmeleri oluyor.

Şu anda iki büyük kaybın sonucu, belki de durumumuzu olumsuzca analiz mi etmekteyiz diye, yine de bir averaj tanımaktayız memlekete ve insanına. Ama senelerdir yaptığımız gözlemlerde, yazdığımız yazılarda ve dünyanın her tarafı ile karşılaştırmalarımızda da sürekli vurguladığımız gibi, Türk insanı ve Türk yurdu, olağanüstü bir saldırı altında inlemektedir bizce. İnsanlarımızın büyük bir maneviyat ve gelenek kaybı altında, her geçen gün daha fazla maddiyatçılığa sürüklenmesi, bu değişimin temel sebebi olmalı. Bir yanda aynı sitede oturup başsağlığına tenezzül etmeyen 200 Türk insanı var. Bir yanda, ta Atlanta’dan hemen arayıp, istersek bu geceki THY uçağı ile bize destek için Türkiye’ye gelmeyi, hem de çok ciddi şekilde teklif eden bir dostluk var. Elbette Türk milleti bu ikisinin arasında bir yerlerde. Lakin dünyaya hümanizmin öğretmenliğini yapan Yunusların, Mevlanaların nesli olan bir nüfustan, çok daha uygun bir insaniyet beklemek bizim hem görevimiz hem de hakkımız değil mi ki?

Eski anayurttan kalan eski bir ana! - Resim : 1

ÇÜRÜMEYE ÇARE ARAMAK VARKEN!

“Siyaset yapmak”, 85 milyonluk Türk milletinin en favori “boş zaman faaliyeti”, hepimizin bildiği ve şikâyet ettiği, ama yine hepimizin hiç çekinmeden yaptığı şey. Akla gelebilecek hemen her konuda “uzman görüşü” sunabilecek yeteneklere sahip bir milletin, binlerce yıllık gelenek ve kültürünün bu derecede çürümesini merak etmemesi, bunun sebebini adam gibi araştırmaması, buna karşı savaşın gerekleri ne ise, hem de hiç geciktirmeden yerine getirmemesi, bu çürümenin boyutunun ne denli derin olduğunu açıkça ifade etmiyor mu sizce de?

Toroslardaki köyümüzün, memleketteki genel çürümeden bu kadarcık bile uzakta kalabilmiş olmasına, bu kadar sevinebileceğimiz aklımızın ucundan bile geçmezdi eskiden. Ama bu dramatik ana ve anayurt kaybının sonunda, köylerimizdeki kültürün hala şehirlerdeki çürümeye kahramanca direnebildiğini görmek, geleceğe dair umut ışığını çok da sönük bile olsa yakmış oldu içimizde.

Senelerdir çaresizce bağırdığımız gibi, ne yapıp edip, bu sosyal ve kültürel çürüme ve kalitesizleşmeye bir dur demenin zamanı gelip geçti bile sanırız. Senelerce mafya, aldatma, sahtekarlık ve silahla dolu bir kültürü pompaladığınız bu 85 milyondan, başka ne bekleyebilirdiniz ki zaten? Yine de Anadolu’nun köylüsünü ve köylerini yeniden canlandırıp, orada bile sönmeye yüz tutan insaniyet ateşini yeniden harlamak gerekir. Sürekli ağzınızdan düşürmediğiniz Yunus Emre, Mevlana ve Mustafa Kemal, yukarılardan bizlere bakıp bu konuda yapıcı bir hamle beklemekte! Tepelerden aşağılara kadar, şikayet ve laf çok, ama eylem yok hiçbir seviyede.

Anne Türkiye