Eşref-i mahlukat
Ekranda bir adam.
Takım elbisesi,
ceketinin cebinde çiçek.
Belli ki özenmiş giyimine kuşamına.
Ama susturun şunu diyor.
Olmuyor,
atın bunu diyor.
Sanırsınız ki ,
ortama zarar veren bir eşyadan
ya da bir fazlalıktan bahsediyor.
Oysa karşısındaki bir kadın,
sözünün kesilmesine itiraz ediyor sadece.
Ne yapsa nafile.
Kürsüden sesleniyor,
atın bunu diye.
İki dirhem bir çekirdek giyinmiş,
eskilerin deyimi ile.
Ama yüzünde büyük bir öfke.
Acaba diyorum,
8 Mart kadınlar gününde
ne yapmıştır bu beyefendi?
Kim bilir,
belki de tanıdığı tüm kadınları
elinde birer gül ile kutlamıştır.
Evde karısını döven adamın
sosyal medyada centilmenlik
pozları vermesi gibi.
Gazze’de ölürken
masum anneler,
bir yandan da,
kutlanıyor kadınlar günü,
bütün dünyada.
BİZ BÜYÜDÜK KİRLENDi DÜNYA
Çok geçmedi,
ufacık bir virüs
herkesten,
her şeyden
korkmamıza sebep olalı.
Birbirini suçlamıştı ülkeler.
Birbirine kızmıştı insanlar.
Oysa bir çocuk haykırmıştı
zalim yüreklerimize,
Sizi Allah’a şikayet edeceğim diye.
UNUTMAK
Üç beş beğeni uğruna,
tutsak düşerken
dijital diktatörlüğün ağına,
ne çabuk unutuverdik
yaşanan onca acıyı?
Ne oldu da görmez olduk
ne oldu da duymaz olduk
birbirimizi.
Üstelik bir ufak virüse bile
yetmezken gücün,
dünya senin olsa nafile.
Hiç boş durmuyor emperyalizm
ama ne diyordu şair,
Sakın kader deme
kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş
göklerden gelen bir karar vardır.
Gün batsa ne olur
geceyi onaran bir mimar vardır.