20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fiyat çetesi ile mücadele

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat artışları akıl almaz düzeylere ulaştı. Evet, tüm dünyada, başta petrol olmak üzere girdi maliyetlerinde bir yükselme var. Ancak, gıda fiyatlarındaki artış ile girdi maliyetleri arasında akla uygun bir ilişki olmadığı görülüyor. Örneğin girdi fiyatları ortalama yüzde 50 artmışken, tüketici fiyatında yüzde 200’lere varan bir zam olmasını maliyetlerle izah etmek mümkün değil.

Fiyatların bu denli yükselmesi, talepteki aşırı bir artış veya üretimdeki aşırı bir azalma ile de açıklanabilirdi ama, öyle bir şey de yok. Türkiye’nin temel ihtiyaç maddesi üretiminde herhangi bir düşüş yok, aksine artış söz konusu. Nüfusumuz da bir günde üç katına çıkmadığına göre, fiyat artışlarının arkasında arz-talep dengesindeki bir kaymanın olduğunu da söyleyemeyiz.

Artışlardan daha anormal olan bir şey varsa o da akıl almaz indirimler. Tanınmış bir zincir market, basit bir diş macununu “büyük indirim” ile 30 TL’ye satıyor. İndirimden önceki fiyatı 80 TL imiş! Altı üstü diş macunundan söz ediyoruz yahu, ne ara 80 TL'ye yükseltip üstüne bir de “büyük indirim” yaptınız?

Perakende piyasasını elinde tutan birkaç şirketin fiyat manipülasyonu ile karşı karşıya olduğumuz açıkça görülüyor. Girdi fiyatlarındaki artışı ve savaşı bahane ederek büyük vurgunlar yapıyorlar. Üç beş tane zincir market kendi aralarında bir nevi kartel oluşturmuşlar, fiyatlarla kafalarına göre oynuyorlar. Daha vahimi, bunlar sadece perakende satış şirketleri değil, üretimden dağıtıma kadar tüm ticari kanalı ele geçirip üreticiyi de tüketiciyi de köle haline getirmişler. Tarladan 1 TL’ye çıkan maydanozun bize 6 TL’ye ulaşmasının, tarlada 4 TL olan domatesin markette 30 TL’ye çıkmasının ardında böylesi bir dümen var.

Yasa gereği marketler, gıda ürünlerinin kendilerine geliş fiyatlarını açıklamak zorundalar. Yaptıkları vurgun anlaşılmasın diye şöyle bir formül bulmuşlar: Ürünü çiftçiden kendilerine ait paravan bir şirkete satın aldırıyorlar sonra da bu şirketten fahiş bir fiyatla kendileri satın alıyorlar. Siz 6 TL’lik maydanozun etiketine baktığınızda, onun 5,5 TL’ye alınıp 6 TL’ye satıldığını sanıyorsunuz. Oysa markete 5,5 TL’ye satan aracı şirket de markete ait ve ürünü çiftçiden en çok 1 TL’ye almış!

Tüketici Konfederasyonu Başkanı Aydın Ağaoğlu, etiket vurgunculuğunun son derece profesyonel yöntemlerle korkunç boyutlara ulaştığını, yolsuzlukları belgeledikleri için artık marketlere alınmadıklarını söylüyor.

Devlet, bu artışlarla mücadele etmek için kendi gelirinden feragat ediyor, pek çok temel tüketim ürününde %17’ye varan KDV indirimi yapıyor.  Karteller ise bunu bile fırsata çevirip, fiyatlara en çok %1 yansıtıyorlar.

TZOB İstanbul Başkanı Ömer Demir, durumu çok güzel özetliyor: “Bunlar, üreticiyi kazıkladılar, döndüler tüketiciyi kazıkladılar, yetmedi şimdi de devleti kazıklıyorlar.”

Fiyat çetesine karşı bugüne dek alınan tedbirlerin işe yaramadığı açık. Yaptıkları vurgunlarla ve arkalarındaki finans gücü ile öyle bir semirmişler ki verilen para cezaları bu toramanlara sinek ısırığı gibi geliyor. Bir yandan fonladıkları yayın kuruluşlarından “kıtlık geliyor” diye yalan haberler yayıp diğer yandan depolar dolusu mala zam üstüne zam yapıyorlar.

Bu işlerin sadece büyük paralar kazanmak için yapıldığını, başka amaçlara hizmet etmediğini düşünürseniz saflık edersiniz. Tıpkı bir zamanlar soğan, patates fiyatlarında olduğu gibi bu işte de siyasi bir tezgâh, bir tür darbe mekaniği çalıştırılıyor. Maksat vatandaşı geçim sıkıntısına, umutsuzluğa sürüklemek, devlete güvenini zedelemek ve Türkiye’nin önünü kesmek.

Bugüne dek bu işin sadece ekonomik bir konu olmadığını, siyasi bir maksat taşıdığını defalarca söyledik, ancak devletin ilgili kurumları bizlere kulağını tıkadı. Sonunda bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından bu “çetenin” varlığını duyduk ve hemen arkasından devletin yirmi temel ihtiyaç maddesinde fiyat belirlemesi yapabileceği haberi geldi.

Şimdi “devlet böyle bir şeyi yapabilir mi” kısmını tartışıyoruz. Net olarak söyleyelim, yapmasının önünde hiçbir engel yoktur. Devletin kararlarında esas alınması gereken kriter kamu yararıdır ve devletin en önemli mükellefiyeti de kamu yararına çalışmaktır. Dolayısı ile bu maksatla ekonomiye de müdahale edebilir. Bu müdahale hem yasalarımıza uygundur hem de teknik olarak mümkündür. Akla, “bazı ürünlerde fiyat sınırlaması bir kıtlığa yol açabilir mi” sorusu gelebilir. Türkiye, özellikle bu tip ürünlerde, temel gıdadan bebek bezine kadar, büyük bir üretim ve ihracat üssü konumundadır, bir kıtlık riski yoktur.

Burada dikkat edilmesi gereken tek nokta, aracı şirketlerin şişirilmiş maliyetlerle devletten sübvansiyon (destek) talep etmesidir. Bu, yeni bir vurgun demek olur. Onun için sübvansiyonlar mutlaka üreticiler üzerinden yapılmalıdır.