29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fotoğraf çeken telefon

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

İstanbul’un kalbur üstü otellerinden birinin lokantasında oturuyoruz. Bir kadın, elinde cep telefonu, çevreyi videoya çekerek bize doğru yaklaşıyor. Daha sonra arkadaşları ile konuşmasından İspanyol olduğunu anladığım bu hanım, tabii ki özel olarak bizi çekmiyor ama mekanın videosunu çekerken bizi de kaydediyor. Farkında olmaması mümkün değil, belli ki umursamıyor.

Almanya’nın Heidelberg kentinde, tarihi sayılabilecek bir pastanede kahve içiyorum. Mekanda Pazar gününün tenhalığı var. Bir anda içeriye elinde kamera ile bir Çinli dalıyor. Tüm duvarların, tavanın, masaların fotoğrafını çekip hızla dışarı çıkıyor. Her şey beş on saniye içinde oluyor. Çektiği fotoğrafların içinde ben de varım ama bu “detaya” takılmadığı anlaşılıyor. Garsonlardan Türk olana “sık sık oluyor mu bu” diye soruyorum. “Her gün sayısız kez” diyor. “Neden engel olmuyorsunuz” dediğimde, çaresizce yüzüme bakıyor.

İzmir’e giden bir uçaktayım. Koridor tarafında oturuyorum. Önümdeki genç adam, uçağın içini de gösterecek şekilde sırıtarak özçekim yapıyor. Onun hemen arkasında kabak gibi çıkmamak için kafamı eğmek zorunda kalıyorum. Beyefendi kendisini tatmin edecek pozu bulana kadar bir süre o halde duruyorum.

Belki de şu anda bir İspanyol’un Instagram videosunda ağzıma makarna tıkıştırıyorum veya bir Çinlinin tatil fotoğrafları arasında saç sakal karışık vaziyette oturuyorum. Uçaktaki delikanlıyı ise atlattım mı bilmiyorum, belki onun da sosyal medya hesabındaki İzmir yolcularından biriyim. Ve bunların hiçbirine ben onay vermedim!

Çevrenize şöyle bir bakın, buna benzer onlarca örnek göreceksiniz. Her birinde özel hayatın sınırlarının ihlali söz konusu. Yemek yemek, kahve içmek, uçakta uyumak… Tüm bu işlerin belirli bir mahremiyeti var. Kahvenizi kalabalık bir bahçede de içebilirsiniz, tenha bir kahvede de… Her ikisinde de görünürlüğünüz en çok çevrenizdeki insan kalabalığı kadardır. Ne yediğinizin, nasıl yediğinizin, nasıl oturduğunuzun veya ne giydiğinizin sizin rızanız olmadan kaydedilmesi, çoğaltılması veya yayılması mahremiyetin kesin bir ihlalidir. Hatta özel hiçbir şey yapmasanız, sadece bir bankta otursanız veya yolda yürüseniz bile, size ait görüntünün sizden izinsiz kaydedilmesi de mahremiyete tecavüzdür.

Böyle şuursuzca yapılanların yanında, bir de kasten yapılanlar var ki tam “kriminal rezalet!” Geçenlerde İzmir metrosunda bir hanımın, cep telefonu ile görüntüsünü çeken bir adama müdahalesini izledik. Arsız adam, mahcup olmak şöyle dursun bir de zeytinyağı gibi üste çıkıyor, “istersen gel polise gidelim” diyordu. Öte yandan bu son derece çirkin olay bir de hayırlı sonuca hizmet etti. Bu tür ahlaksızlıkların ırkçılar tarafından hedef gösterilen göçmenlere mahsus olmadığını, herkes tarafından yapılabildiğini gördük.

İnsanların kendi kendilerini teşhir etmekte yarıştığı bir çağdayız. İnternette görünür olmak ve beğeni toplamak adeta sosyal yaşamın temel hedefi olmuş gibi. Hal böyle olunca, görünmekten rahatsız olan bazı insanların da var olabileceği anlaşılamıyor. Oysa sosyal medya hesaplarından sık sık fotoğraf paylaşan insanlar bile bu durumdan rahatsız olabilirler. Çünkü paylaştıkları fotoğrafları kendi isteklerine göre ve rızaları ile paylaşıyorlar. Üstelik, bir kişinin sosyal medya hesabında paylaştığı fotoğrafı alarak kullanmak bile hukuken özel hayatın ihlali sayılıyor.

Akıllı telefonların bu kadar yaygın olduğu bir çağda mahremiyetin korunmasının tek yolunun bu cihazlara dair bir ahlakın gelişmesinden geçtiği görülüyor.Telefonumuzun ekranından geçerek dahil olduğumuz ve sadece bize aitmiş hissi uyandıran bir dünya var. Ancak ekranın dışındaki dünyayı başka insanlar ile paylaşıyoruz ve gerçek olan dünya bu. Gerçek dünyayı telefondaki dünyanın hevesleri ile değil, telefondakini gerçek dünyanın ahlakı ile düzenlememiz gerekiyor.

İstanbul Almanya İzmir