20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gerçek Doğu

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Büyük bir amaç için yaşadığına inanan kimi insanlar kestirme yöntemlerle ona ulaşamayınca, zihinsel ve bedensel varoluşlarını sürdürme yolunda, kendilerini yeni ve daha güçlü kılacağını düşündükleri hayallere kapılırlar. Amaç uğrunda düşülen yanlışları ve günahları sınav ve ceza kabul etmek, çekilen acı ve yenilgileri kutsallaştırmak, onları olgunlaşmanın çilesi olarak yaşamış olmak bu kişilerin başlıca ruhsal ve gizemli saplantılarını oluşturur. Kendini acı ve umutlarıyla hep eşsiz ve örnek insan olarak gören Necip Fazıl'ın Çile şiiriyle birden hidayete ererek kusurlarından arındığı düşüne kapılması, daha sonra her yenilgisinin ardından daha sıkı bağlandığı düşlerine ve çilesine Nakşibendî şeyhiyle tanışmasıyla birlikte tutsaklık ölçüsünde teslim olması, inanç ve tutkularının bir ütopyada doruğa çıkışıyla sonuçlanır. Şairdeki düşünsel gelişmeyi çok iyi izleyen Fatih Yaşlı, "Necip Fazıl'ın Başyücelik Devleti: İslami Bir Biyo-politik Ütopya" yazısında bu gelişmeyi temel uğraklarıyla çok açık sergiler (Bilim ve Ütopya, S: 225, Mart 2013).

EMPERYALİZME YAMANMA

Fatih Yaşlı'nın incelemesindeki temel belirlemeleri anımsamakta yarar var: 'bir politik figür olarak' Necip Fazıl, "Türk sağının söylem cephaneliğinin en büyük tahkimatçılarından biri, hatta o cephaneliğe en çok mühimmat taşıyan isimdir." Yaşlı'nın bu vargısı, kapsamlı bir iz sürme çabasına dayanıyor: "Necip Fazıl'ın külliyatını taradığımızda Türk sağının günümüzde kullandığı hemen hemen bütün kavram ve argümanların o külliyattan neşet ettiği görülecektir."

Sağ'ın modern bir düşünsel açılım için Abdülhamit'i temel ve başlangıç noktası olarak alması Necip Fazıl'ın önermesidir. Yaşlı'nın üstünde durmadığı bir olgu, bu aşamada çok anlamlıdır: Mehmet Âkif Ersoy'un Batı karşıtlığında özgürlük ve yurtseverlik asıl dayanaklardır; bu nedenle Mehmet Âkif, Abdülhamit'e şiddetle karşı çıkmışken, Necip Fazıl, Abdülhamit'i aklamaya yönelmiştir. Sağın günümüzde Mehmet Âkif'ten uzaklaşırken Necip Fazıl üzerinden Abdülhamit'e kapılanması boşuna değildir. Nitekim Büyük Doğu düşüncesinde emperyalizme karşı bağımsızlıktan yana oluş söz konusu değildir; tersine, emperyalizme yamanma eğilimi baskındır.

NECİP FAZIL ÖDÜLLERİ

Fatih Yaşlı, incelemesinde, "Necip Fazıl'ı günümüz Türk sağı için önemli kılan" diyor, "yalnızca söylem inşasının en önemli mimarlarından biri olması değildir; o, aynı zamanda Türk sağını var eden ağsal ilişkilerin tam merkezinde yer alan bir konumdadır."

Yaşlı; sağın yayılma ağını ve dayanaklarını şöyle gösteriyor: "Necip Fazıl, her şeyden önce bir Nakşibendî şeyhi olan Abdülhakîm Arvasi'ye intisap etmiş bir isimdir; Nakşîlik ise Türkiye İslamcılığının ana yatağıdır. ... Ağın ikinci unsuru Millî Türk Talebe Birliği'dir (MTTB). ... Üçüncü unsur ise Aydınlar Ocağı'dır." Bu ideolojik mihrakların köklerinde, Abdülhamit'i öteden beri açık ya da utangaç biçimde savunma yönelimi güçlü olarak bulunmaktadır. Batı karşıtlığı, emperyalizme karşıtlık noktasına geldiğinde sağın seçkin milliyetçileri hemen onun kucağına atlamayı seçer. AKP - FETÖ geriliminin tepe noktasına geldiği süreçte her iki tarafın da Abdülhamit ve Necip Fazıl'ı aynı paranın iki yüzü olarak daha çok savunuyor olması, dahası birbiriyle yarışması boşuna değildir. Nitekim Necip Fazıl Ödülleri'nin konmasıyla TV'de Abdülhamit dizisinin başlaması peş peşe olmuştur.

MİLLİ ŞAİR KİMLİĞİNE HAPSEDİLMEK

Yenilgilerini kutsallaştırıp yeni çilelerin başlangıç noktası olarak gören, hutbe indirmekle böbürlenen kimi solcu şairlerin (başta Ahmet Telli'nin) şairle peygamber arasında özdeşlik kurmaları da AKP'nin iktidar oluş ve yükseliş sürecine denk düşüyordu. Dinsel tanımlara ne kadar yatkınsalar, yurttaşlık ve ulusallık kavramına aykırı davranmayı da o kadar muteber sayan bu şairlerden Haydar Ergülen, al takke ver külah olduğu günlerde İslâmcı şair kardeşlerini Necip Fazıl Ödülleri konması tartışmalarında çığlık çığlığa uyarıyordu: "Necip Fazıl'ı millî şair kimliğine hapsetmeyin!"

Fatih Yaşlı, üstadın İdeolocya Örgüsü kitabını değerlendirirken şu saptamaları da veriyor: "Necip Fazıl'ın Müessisler Meclisi olarak adlandırdığı bir kurucu meclis" tarafından, "yalnızca Müslüman ve Türklerle meskûn, yalnızca Müslüman ve Türklerden ibaret" bir Büyük Doğu ütopyasının Başyücelik devleti, tüm topluma ve bireylerine uyumu dayatan "homojen bir toplum öngörmektedir. ... Irk sağlığı, evlilik ve üreme üzerine yazdıkları Nazi ırk kuramının doğrudan etkisi altındadır."

Seçkin aydınlarla ırkçı milliyetçiliğin ideolojisini oluşturma peşindeki bir şairin millî olamayacağı düşüncesi elbette gerçeği yansıtır: Çünkü böyle bir milliyetçilik emperyalizmin aldatmasına kapılmıştır. Ve bu yönelimin, antiemperyalist ve gerçek Doğu kimliğiyle zerrece ilişkisi yoktur.