Gıdamızı nasıl israf etmeyiz!
Kelime ve anlamı olarak ele alırsak israf, sayfalara sığmayan bir anlama sahiptir. Burada ise tek bir anlamıyla boşa harcamak, ziyan etmemek ya da müsriflik gibi hemen hemen aynı kapıya çıkan yönüne eğilmeyi tercih ediyorum.
Sarf etmek veya harcamak olarak ele aldığımızda, evimize ulaştırıp, buzdolabına koyup, sonra da sofralarımız süsleyen, alın teri ile kazanılan paralarla alınan yiyeceklerimizin, faydalanılmadan çöpe gitmemesi için neler yapmamız konusuna ağırlık vereceğim.
Öncelikle sofraya her oturduğumuzda, önümüzdeki yiyecekleri yılda bir kez bile göremeyenleri aklımıza getirmeliyiz. Öte yandan halen günümüz dünyasında sayıları yüz milyonları aşan açlıkla boğuşan, duyguları bizle aynı ama sadece yoksun ve yoksul oldukları için gıdaya ulaşamayanları düşünerek yemeğe el uzatmalıyız.
Soframızı ihtiyaca göre hazırlamak, cömertlik, gereğinden az donatmak ise cimrilik olarak tanımlanabilir.
Ama burada amacımız, hangi önlemleri alarak, insanlığa hizmet ya da gıdada israfı önleyebilmeye yoğunlaşma yollarına ulaşmayı gözler önüne sermektir.
Yapılan araştırma ve hesaplamalar gıda israfının ülkemizde kişi başına yılda 93 kilo olduğunu gösteriyor. Düşünebiliyor musunuz?...
Yani her birimiz, kimimiz az, kimimiz çok ama ortalama 93 kilo gıdayı, hiç yararlanmadan, çöpe yoluyoruz.
Bu konuda kamuyu aydınlatmayı hedefleyen ve kampanyalar başlatan yaklaşık 800 bini aşkın üyesi olan İTO (İstanbul Ticaret Odası) Başkanı Şekib Avdagiç, yıllık gıda israfımızın 42 milyar doları aştığına dikkat çekiyor. Bir dolar ihracat yapabilmek için inanılmaz çabalar sarf eden bizler bu rakamın milyarlarca katını çöpe yolluyoruz.
Bu zarar ve ziyanı hem toplumsal bir heyecanla ortaya çıkarak hem de kişisel çabalarımızla aşağılara çekmek mümkündür
Bir anımı anlatmak istiyorum, uzun yıllar öncesiydi. Ben de üniversite öğrencisi... Kapalıçarşı civarında bir yabancı karı koca (Amerikalı) kaybolmuşlar ve çaresiz bir şekilde sağdan soldan yardım istiyorlar. Bana geldiler. Ben de onları kaldıkları Hilton Oteline götürüm.
Ertesi akşam beni yemeğe davet ettiler. Bir üniversite öğrencisi olarak o yıllarda ne bulunmaz bir deneyim. Yemek sonunda ev sahibesi Helen Yaman (kocası Artur Yaman), garsonu çağırdı, "Lütfen kalan yemeklerimi paket yapın, odama götüreceğim." dedi.
Sonra bana dönerek, "Ahmet bu ayıp bir şey değil, en bunların parasını ödedim. Benim yiyeceklerim. Sen de bunu her zaman yap" diye bana nasihatte bulundu…
Ben bu nasihati hemen hemen hep uyguladım. İlginç örnek ise şöyle... Bir arkadaşım yaşadığı deneyimi şöyle aktarmıştı: "Bacanağımla toplu yemeklere gidip kalanı paket yaptırdığımda, döndüğünde eşimi arayıp, ‘Şu senin eşinle yemeğe gitmeye utanıyorum. Masada kalanları paket yaptırıp eve götüreceğim diyerek. Beni rezil ediyor!’ diyormuş. Mutlu son ise, bu buluşmalarda artık yemeklerde kalanların, paketlenmesi gerektiğini herkesten önce o söylüyor."
Burada kısaca bu anıları anlatarak, hepimizin aynı yolları izleyebilmesiyle israf konusunda, kişisel olarak üzerimize düşeni yapmış olacağız.
Tabi israfı önlemek sadece sofraya odaklanma ile olmuyor, gıda ürünlerini alırken, ihtiyaca göre almak, bozulmadan saklamak ve zamanında tüketmek de bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı gelişmeler.
Anneannemim, "Ben savaş yıllarında ayakkabılarının köselelerini kemirenleri gördüm. Bir dilim ekmeği bile çöpe atmam." sözleriyle büyüdüm…
Bence bu sözler hepimizin kulağına küpe olmalı…