06 Aralık 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Güney Afrika’da komünist etkinin yükselişi

Halim Gençoğlu

Halim Gençoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Güney Afrika'nın sömürgecilik ve sistemik ırksal baskı ile karakterize edilen çalkantılı tarihi, komünizm de dahil olmak üzere çeşitli ideolojik hareketlerin yükselmesine zemin hazırladı. 20. yüzyılın başlarında, sömürge ve apartheid yönetimine karşı çok yönlü bir direniş ortaya çıkmış ve bu süreçte farklı siyasi ideolojiler ülkede etkili olmuştu.

1912'de kurulan Afrika Ulusal Kongresi (ANC), sosyalizm ve komünizm gibi çeşitli ideolojileri içerecek şekilde evrilirken özellikle ırksal ayrımcılığın acımasız gerçeklerine yanıt olarak bu ideolojileri benimsedi.

Daha sonra Sovyetler Birliği ile Güney Afrika arasındaki ilişki, özellikle Soğuk Savaş ve apartheid ile mücadele bağlamında gelişme gösterdi. Güney Afrika, ağırlıklı olarak Batılı güçlerle hizalanmışken, Sovyetler Birliği, dünya genelinde anti-sömürge ve kurtuluş hareketlerini desteklemeyi vaat ediyordu.

İngiliz sömürgeciliği döneminde, Güney Afrika'nın liderleri, Jan Smuts da dahil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri ile uyum içindeydiler.

Ancak, 1940'lar ve 1950'lerde apartheid rejimi gücünü pekiştirdikçe, Sovyetler Birliği, anti-apartheid hareketlerini desteklemeyi anti-emperyalist gündemin bir parçası olarak gördü.

Apartheid karşıtı mücadelenin önemli bir figürü olan Nelson Mandela, 1943 yılında ANC’ye katıldı. Mandela, partinin sosyalizme yönelik evrilen duruşundan etkilendi ve bu duruş, kısmen Afrika’daki daha geniş anti-sömürge mücadeleleri ile II. Dünya Savaşı sonrası komünizmin küresel yükselişinden ilham aldı.

Mandela’nın komünist ideallere maruz kalışı, hukuk eğitimi ve siyasi aktivizm dönemi sırasında kurtuluş, eşitlik ve adalet konusundaki çeşitli bakış açılarıyla karşılaşmasıyla açıklanabilir.

GÜNEY AFRİKA KOMÜNİST PARTİSİ

Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) özellikle ANC ve sendikaları bir araya getiren Kongre İttifakı’nın kurulması sırasında, apartheid karşıtı mücadelede kritik bir rol oynadı. Mandela da dahil olmak üzere birçok önde gelen ANC lideri, baskıcı apartheid rejimiyle mücadelede çok sınıflı bir ittifakın gerekli olduğunu kabul ederek SACP ile yakın ilişkiler kurdu.

SACP'ın işçi haklarını, sosyal eşitliği ve anti-emperyalizmi teşvik eden ideolojisi, birçok apartheid karşıtı aktivistle dünyada yankı buldu. Bu kişiler, komünizmin daha adil toplum yaratma konusunda bir zemin sağladığına inanıyordu. Bu, apartheid politikaları tarafından derinleştirilen ekonomik eşitsizlikler göz önüne alındığında daha da anlam kazandı.

Mandela, uluslararası dayanışmanın önemini kendisi de kabul ediyordu. Hapsedildiği dönemde, hem apartheid hem de kapitalist sömürüye karşı kolektif bir mücadelenin gerekliliğine inanç besliyordu. Bu bakış açısı, Afrika’nın çeşitli kurtuluş mücadelelerinde ivme kazanan daha geniş sosyalist hareketlerle örtüşüyordu.

Sadece Mandela değil yakın mücadele arkadaşı Ahmed Katrada hatta sonra Ticaret Bakanı olan Ebrahim Patel gibi Müslüman siyaset adamları dahi komünist duruşa yaklaşmakta bir beis görmediler. Bunun temel sebebi kendilerini tutsak ve sömürge eden Batı emperyalizmine karşı olan nefretti.

APARTHEİD SONRASI DÜŞÜNCELER

1990'ların başında apartheid'ın sona ermesinin ardından, hapisten çıkan Mandela ve partisi ANC, katı bir komünizm yerine karma bir ekonomiyi benimsedi.

Ancak, sosyalist düşüncenin mirası, Güney Afrika’da ekonomik eşitsizlikleri ve apartheid'ın tarihsel adaletsizliklerini ele almayı hedefleyen politikalarda hâlâ belirgindir.

Birçok lider, Mandela da dahil olmak üzere sosyalizmi, özgürlük ve eşitlik hedeflerine ulaşmanın bir aracı olarak gördüler. Zira sosyalizm düşüncesi apartheid karşıtı mücadele, emperyalist ideolojik etkiler için verimli bir zemin oluşturdu ve Mandela’nın siyasi yolculuğunda, derinlemesine bölünmüş bir toplumda adalet için daha geniş bir yer buldu.

Apartheid'ın sona ermesinden bu yana ANC üzerindeki komünizmin doğrudan etkisi azalmış olsa da sosyal adalet ve ekonomik eşitlik temelli fikirler, partinin politikalarını şekillendirmeye devam ediyor.

BRICS gibi uluslararası ekonomik platformlarda Güney Afrika ile Rusya’nın halen birbirlerini bu denli desteklemeleri o komünist dönemin günümüzdeki en belirgin izlerindendir.

Güney Afrika BRICS Sosyalizm Mandela ekonomi