20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Haldun Taner’in dili

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Haldun Taner 1915-1986 yıllarında yaşadı. Yalnız öykücü olarak değil, tiyatro yazarı olarak da önemli yapıtlar bıraktı geride. Yaşasın Demokrasi, Tuş, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, Onikiye Bir Var, Ay Işığında Çalışkur, Gülerek Ölmek, Yalıda Sabah...

Bir söyleşi tadı, rahatlığı var Haldun Taner’in öykülerinde. Diliyle ve metinlerine kattığı “malumatlar”la sağlar bu söyleşi tadını. Haldun Taner öykülerinde “malumat” çoktur, ancak onlar bir öyküde işlenmesi gerektiği gibi işlenir. Mizah, şaka, entrika, eğlence öğeleriyle, hoş abartılarla akıllıca bezenerek o bilgiler birer ansiklopedi bilgisi ya da ilginç, renkli birer gazete haberi olmaktan çıkar, öyküye dönüşür

Tuş adlı kitabında yer alan “Made in U. S. A”, yazarın unutamadığım öykülerindendir.

“Sahib-i Seyf-ü Kalem”de, sonu gelmeyen anılarıyla çevresini bıktıran yaşlı Miralay’a, bunları yazması için akıl veren kahramanımızın, sonunda bu anıları bir yayınevi basmış gibi göstererek kendi parasıyla bastırmak zorunda kalması, daha da kötüsü Miralay’ın yakın çevresince kitaptan para kazanıyormuş gibi suçlanması, Haldun Taner’in öykülerinde gene çok gördüğümüz, bizi şaşırtıp güldüren insanlık hallerindendir.

Tuş adlı kitabında yer alan Kaptanın Namusu öyküsü biraz abartılı, şaşırtıcı bir sonla bitse de, yazarın daha gerçekçi öykülerindendir. Savaş sonrasında boğazda serseri mayınlardan birine çarpıp batan teknenin bazı mürettebatı kurtulurken, başta kaptan olmak üzere bazılarının öldüğü sanılır. Ölenlerin eşlerine acı olayı haber vermek, bir miktar da para yardımında bulunmak görevi Recep ile Sadık’a düşer. Kaptanın karısı Şayeste’yi bir adamla uygunsuz durumda görünce, Sadık’ın başı hiç yoktan belaya girer. Haldun Taner’in unutamadığım öykülerinden biri de budur.

Haldun Taner’in Ahmet Hamdi Tanpınar’ı çok sevdiğini anlıyorum bir öyküsünden. Dilinde de ona benzer bir tutum var. Eski sözcükleri bol kullanır, ancak Tanpınar’dan farklı olarak kendisi de sözcükler türetir: “Senlemek”, “sizlemek”, “eksen” anlamında “bağlanak” sözcükleri gibi…

Haldun Taner, zamanındaki öz Türkçeciliğin dışında kalmıştır. Onun öyküleri İngilizce, Fransızca, Osmanlıca sözcüklerle doludur. Namık Kemal, Halit Ziya, Mehmet Rauf gibi Osmanlıca yazan yazarları çok iyi bilseniz bile ilk kez Haldun Taner’de rastlayacağınız Osmanlıca sözcüklerle karşılaşabilirsiniz. Hüccet, ishar-ı şadıman eylediler, izam, çalaki, gaybubet, haşyet içinde, müzayaka, mülatefe, alaküllihal, istikşaf, tetümmat… Haldun Taner bu sözcükleri öyle doğal kullanır ki, canım bu sözler de bilinmez mi edasıyla bazen arka arkaya gelirler. Bunların bazılarının yazımında yanlışlar da görülür. “Tetimmat” yerine “tetümmat” yazılmasının nedeni, belki de zamanla halk dilinde değişmiş olmasına bağlanabilirse de, bunlar pek halkın kullanacağı sözcükler de değildir. Haldun Taner’in çok zengin ve karışık söz haznesi nedeniyledir ki, yazılarını basacak editörler çok dikkatli olmalı. Onun bir yazısında kullandığı “fehva” sözcüğünü editörlerin “fetva” yaptıklarını biliyorum.

Osmanlıca sözcüklerin yanı sıra, gülüşüşmek, sarılışmak, dön geri etmek, elifi elifine, küngürdemek, düdükçün, sırçağı, bağlanak, kafası yerine oturmak gibi halk dilinin bazıları sözlüklere bile girmemiş, belki de bazılarını kendisinin türettiği sözcükler, deyimler de Haldun Taner’in anlatımında yer bulur. Dili şaşırtıcıdır Haldun Taner’in. Öz Türkçe yazma derdi yoktur ama, “Bu kopuk kopuk, küçük yaşantıların ekseni, tek bağlanağı da kendisi.” cümlesindeki “bağlanak” sözcüğü gibi sayısı az da olsa kendisinin türettiği sözcüklerden de söz edebiliriz.

Sözcükleri kişilik yaratmada bir araç olarak ustalıkla kullanır. Tıpkı kişilerin yaşadıkları mekân, kullandıkları eşya, araç gereç, giysiler gibi, dillerindeki sözcükler de kişiliklerinin bir parçasıdır. Öz Türkçeciliği umursamadan her dilden sözcüğe kapısı açıktır. Yeter ki sözcük yerine yakışsın. Bize çok yabancı gelen sözcükler onun öykülerinde rahatça yerlerini alırlar, her yazarda kolay karşılaşacağınız sözcükler değildir bunlar: First kiss, businessman, stoisizm, kravel, annexe inşaat, instekt… Bu yabancı sözcükler Haldun Taner’den, Haldun Taner de onlardan hoşnuttur sanki, bize de bu keyfi bozmamak, bir süre öz Türkçeciliği unutmak düşer.

H2O Yayınevinden 2 kitap: 1) Salim Şengil, Anılarda Kalan Portreler.2) Şehir Söner Biz Yanarız (Derleyen Süreyya Köle)