Yandex
17 Kasım 2025 Pazartesi
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Her canlı ölümü tadacaktır’ ama nasıl?

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Sevgili annemizin geçen haftaki vefatını bahane edip, toplumsal yaralarımızın en derini ve en acısından bahsetmek istiyorum bugün. Aslında bu yara, süratle yaşlanan bir dünyanın hemen her köşesinde büyük toplumsal sorunlara yol açan bir durum. O nedenle de çok ciddi olarak tahlil edilip siyasetler üretilmesi gerek.

Tüm mezarlıklarımızda giriş kapısının üzerinde “Her canlı ölümü tadacaktır.” yazması boşuna değil elbette. Çünkü tam da öyle bir dünyadayız. Gılgameş’ten beri ölümsüzlüğe çare aramakta insanoğlu. Bir türlü, doğmanın olduğu kadar, ölmenin de hayat çemberinin bir halkası olduğunu kabul edememenin zorluğundan bu durum.

GILGAMEŞ’İN BİLE BECEREMEDİĞİ

Elbette ünlü Uruk kralı Gılgameş’e uğrayan ölümün, annemize ve de iki Oscar ödüllü Amerikalı aktör Gene Hackman’a uğramaması düşünülemezdi. Yine de insanın son yolculuğuna çıkış yöntemi ve hallerinin ne denli önemli olduğunu, Gene Hackman’ın ölümü ile anlamış olduk. Bu, “French Connection” ve “Unforgiven” gibi müthiş filmlerin ünlü oyuncusu Hackman, bu ünlülüğe hiç de yaraşmayan bir son ile hayata veda etmişti.

Geçtiğimiz şubat ayında, Gene Hackman ve eşi Betsy Arakawa’nın ölüm haberi duyulduğunda, toplumsal çürüme konusunda midemiz bulanmıştı. Bu, başlı başına son derece trajik bir hikâye, ancak kamuoyuna daha fazla bilgi yayıldıkça, kimsenin konuşmadığı bir şey daha vardı: Bu durum, her aile bakıcısının kabusunun gerçeğe dönüşmüş haliydi.

‘Her canlı ölümü tadacaktır’ ama nasıl? - Resim : 1

95 yasındaki ve ileri evre Alzheimer teşhisi konulduğu bildirilen Hackman, eşi ve aynı zamanda bakıcısı olan Arakawa’nın beklenmedik ölümünden yedi gün sonra, Santa Fe’deki evinde ölü bulundu. Resmi sebep kalp yetmezliğiydi, ancak gerçek çok daha yürek parçalayıcıydı: Ünlü aktör Gene Hackman, muhtemelen onu güvende tutan kişi aniden ortadan kaybolduğu için, açlıktan ve bakımsızlıktan vefat etmişti.

2 OSCAR BİLE KAZANSANIZ!

Yetkililer, Hackman’ın, kendisine bakıcılık da yapan eşi Arakawa’nın vefatını anlamamış olabileceğinden ve onu en az bir hafta boyunca temel bakım, ilaç ve hatta temel ihtiyaçlardan yoksun bırakmış olabileceğinden şüpheleniyorlar. İşin daha da trajik tarafı, bu süre boyunca hiç kimsenin onların ikisinden de haber alamayacak derecede ilgisiz kalmaları değil mi? Demek ki, insan 2 tane Oscar film ödülü sahibi ünlü bir Hollywood aktörü bile olsa, hayatın en zayıf zamanlarında, bir kenara atılabilecek kadar “vazgeçilebilir” hale gelebilmekte!

Bu sadece yıkıcı bir ünlü hikayesi değil. Gerçek şu ki, bu durum, şu anda sevdiği birinin temel ihtiyaçlarını karşılayan herkesin başına gelebilir. Türk toplumunda değişen gelenekler nedeni ile, yaşlı bakımı çok dramatik bir duruma sürüklenmiş haldedir bugün. Bakıcılık bir kurum olarak aşağılanır ve Türk insanı onu ücret kazanacağı bir iş olarak düşünmez ve yapmaz. Yabancı ülkelerden getirilen bakıcıların maliyetlerini de öyle değme Türk ailesi kaldıracak ekonomik varlığa sahip değildir. Dolayısı ile, hayatlarımızın en savunmasız ve en problemli zamanında, hayat yolculuğumuz en son durağında, bakım sorunları yüzünden kişiler ve tüm toplum, büyük stres altında bulunur.

‘Her canlı ölümü tadacaktır’ ama nasıl? - Resim : 2

DEVLETLER NEDEN VARDIR?

Bu durumda olan milyonlarca insan var. Uzman değiliz; aileyiz, arkadaşız ve komşuyuz. Sevdiklerimizin mümkün olan en iyi bakımı almasını sağlamak için, dağları yerinden oynatırız. Ancak tüm bu önlemlere rağmen, milyonlarca insan hâlâ korkutucu bir soruyla yaşıyor: Ya ben aniden ortadan kaybolursam?

Bazılarımızın belli güvenlik önlemleri olabilir. Yaşlımızın bakımına yardım eden insanlar vardır belki de. Ama asıl ilgili olan kişi ortadan kalıcı olarak kaybolsa, bildiği her şeyi bilirler mi? Başka biri gerçekten araya girebilir mi? Genellikle bu sorunun cevabı kocaman bir hayır olacaktır.

Yaşlanan Türkiye’nin yaşlanan bakım sisteminin ne kadar kırılgan olduğunu ve bir krize ne kadar yakın olduğumuzu, annemizle geçirdiğimiz beş seneden sonra, her gün çok daha iyi anlıyorum. Bu korku sadece bana ait değil. Milyonlarca Türk insanı, her gün kişisel ve profesyonel yaşamlarının yanı sıra, evdeki yaşlılarına bakım sorumluluklarını da bir arada yürütüyor. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de çok hızla eski kuşakların 65 yaş ve üzeri olacağı bir dönemde, bu sayı hızla artacak. Yine de bu ülkedeki bakım hizmetlerinin çoğu, sevgi ve umutla bir arada tutulan, kırılgan ve derme çatma bir şekilde gerçekleşiyor. Çoğu insan için, böyle bir durum için oluşturulmuş bir yapı, bir yedek plan veya acil bir durumda ne yapılacağına dair bir sistem bulunmuyor. Yukarıda bahsettiğimiz Hackman-Arakawa trajedisi, kesinlikle ABD’ye ait bir istisna da değil. Çoğumuzun halihazırda kapısında veya çok yakında kapımızı çalmak üzere.

‘Her canlı ölümü tadacaktır’ ama nasıl? - Resim : 3

UMUT BİR STRATEJİ DEĞİLDİR!

Her ailenin bir acil durum planı olmalıdır. Birincil bakıcısı gittiğinde kim devreye girecek? Tıbbi kayıtlara kim erişebilir? Günlük rutinleri, ilaçları, savunmasız bir insanı hayatta tutan küçük ayrıntıları kim biliyor? Ama daha da önemlisi, toplum buna çok süratli bir şekilde hazırlanmalıdır. Devlet denilen mekanizma, insanlığın icat ettiği en güçlü ve etkili bir alet olmasına rağmen, onu icat edenlerin kendileri hayatlarının son durağında, endişeler ve korkular içinde günlerini geçirmemelidirler. Eğer Türk geleneği değişmişse, bu değişimi yok farz etmek yerine, buna uygun siyasetler ve kurumlar yaratıp, giderek artan yaşlı nüfusun, hayatın son durağında gönül rahatlığı içinde zamanlarını doldurmaları sağlanmalıdır. Gene Hackman’dan başlayıp, rahmetli annemize kadar uzanan bu insanlık dramından çıkaracağımız ders, dünyada hümanizmi yücelten Yunus Emre gibi atalara sahip bizlerin, bugün için de daha hümanist bir yaklaşımla hayata bakabilmesi olacaktır. Çünkü, bugünün ve yarının yaşlılarıyla, bu ülke daha iyisine layıktır.

Anne insan