29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İki yüzlülük dersleri

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

Ukrayna krizinin belki de en önemli çıktısı Batı’nın iki yüzlülüğünü teşhir etmesi oldu. Üç yüz yıldır insan kanı içerek semiren bu sözde medeniyetin tüm dünyaya “evrensel değerler” diye pazarladığı normların, aslında hiçbir adil standarda dayanmadığını, sadece “Batı’nın menfaati önceliklidir” ilkesi üzerine yükseldiğini görmüş olduk. Bundan daha çirkin olanı ise söz konusu normların yine Batı ne zaman isterse o zaman, ne şekilde isterse o şekilde değiştirilebilir olduğunun bizzat Batı tarafından ilan edilmiş olması idi. “Medeniyetin” tarih sayfalarında bundan daha iğrenç şeyler de bulabilirsiniz ama, bu kadar çıplak, bu kadar açık bir şekilde görüneni pek azdır.

Financial Times, geçtiğimiz hafta Francis Fukuyama’nun uzunca bir makalesini yayınladı. Malumunuz kendisi, 90’ların başında soğuk savaşın bitişini “tarihin sonu” olarak nitelemiş, otuz yıldır süren son büyük Haçlı Seferinin ideolojik mimarlığını yapmıştı. Fukuyama, Doğu’nun beklenmedik güçlenişi, daha doğrusu Batı emperyalizminin kendisi tarafından öngörülememiş zayıflaması sebebi ile uzun süredir itibarsızlaşmış, “ne oldu senin şu tarihi bitirme işi Francis” tarzı müstehzi sorular karşısında sessizliğe bürünmüştü. Şimdi, Batı’nın “bir bütün” olarak Rusya’ya tepki vermesi ile yeniden piyasaya çıkmış.

Fukuyama’nın makalesinin başlığı “Liberalizme karşı savaş.” Özetle, Putin’in Ukrayna’ya değil, kendisinin “mutlak medeniyet” olarak nitelediği  liberalizme savaş açtığını söylüyor. Fukuyama’nın kendi derinliğine de yakışmayacak kadar yüzeysel, Batılıları şer güçleri yenip liberalizmi kurtarmak için birlik olmaya çağıran yazı, “bugün Putin’i durdurmazsak yarın diğer ‘otoriter’ liderleri hiç durduramayız” diyor ve “1989 ruhu yaşıyor” sloganı ile kapanıyor. Şu son kısımla ilgili bize “Allah korusun” demek düşüyor. Sloganı “özgürlük ve demokrasi” olan 1989 ruhu, -çoğunluğu Müslüman- milyonlarca insanın hayatına mal oldu, hortlaması ne anlama gelir varın siz düşünün.

Bu kısım, Fukuyama’nın hüsnükuruntusudur, artık Batı hegemonyası büyük oranda kırıldığı için insanlığın bir kez daha Irak, Suriye, Libya gibi felaketlere izin vermeyeceğini tahmin etmek güç değil. Bizi ilgilendiren kısım Fukuyama’nın mutlak medeniyet olarak gördüğü liberalizme dair tanımı. Fukuyama, “Putin adlı şeytanın” yıkmaya çalıştığı liberalizmi şöyle tanımlıyor: Kanunun egemenliği, bireylerin kanun önünde eşit haklara sahip olması, farklılıklara sahip yurttaşların bir arada yaşamasının güvence altına alınması, fikir ve ifade hürriyeti… Ve en önemlisi, mülkiyet ve ticaret özgürlüğü.

Batı merkezli düşüncenin Batılı aydınları sürüklediği körlük, trajedi ile komedi arası bir yerde salınıp duruyor. Hayretler içinde sormak durumunda kalıyoruz, Fukuyama nerede yaşıyor, FT gazetesi hangi ülkede çıkıyor, Batı’nın yazar çizer takımının çevrelerinde nelerin olup bittiğine dair hiç mi fikirleri yok? Çünkü şayet liberalizm Fukuyama’nın anlattığı türde bir şeyse eğer, tüm bunların şu anda açıkça ihlal edildiği coğrafya Batı’nın “medeni” ülkelerinden başka bir yer değil.

Rusya merkezli yayın kuruluşları kapatılıyor, olaylara dair Rusya’dan gelen teknik bilgiler bile doğrudan sansürleniyor. Batılıların istediği türde açıklama yapmayan sanatçılar işlerinden kovuluyor. Haberlerin sadece Batı’nın istediği biçimde akması için basına ve sosyal medyaya hiç de ‘incelikli’ olmayan müdahaleler yapılıyor. Demek ki Batı’nın medeniyet dairesinde “olmazsa olmaz” dediği ifade özgürlüğü, bizzat Batılılar tarafından yok ediliyor.

Rus zenginlerin mallarına el konuluyor. Hesapları donduruluyor. Ticaret yapmaları engelleniyor. Galiba bu işin en trajik boyutu da bu el koyma işinde Rusların eski ortağı İngilizlerin aktif bir rol alması. Yani bir zamanlar beraberce Rusya’yı yağmalamış olan ortaklardan uzun bacaklı olan, kel kafalı olanın malına çöküyor… Efendim? Liberal medeniyetin mülkiyet özgürlüğü mü demiştiniz?

Batılı firmalar, yaptırıma uğramamak için Rusya ile iş yapmayı bırakıyorlar. İş, don çorap satan dükkanlara, hamburgercilere kadar falan indi… Yıllarca Rusya’da serbest ticaret kurallarına göre para basan şirketler, bir gecede mağazalarını kapatıp sırra kadem basıyor, hem de çalışanlarına ve yerel tedarikçilerine karşı hiç bir yükümlülüklerini yerine getirmeden! Alın işte bu da medeniyetin ticaret özgürlüğü dediği şey.

Batıdaki iş yerlerinde Rus kökenliler işten kovuluyor, akademisyenlerin sözleşmeleri feshediliyor, mobbing uygulanıyor. En son “Save the Children” adlı çocuk hakları örgütü Danimarka’daki okullarda Rus kökenli çocuklara yapılan kötü muameleleri raporladı. Bazı sosyal medya şirketleri ise Ruslara yönelik nefret söylemine izin verdiklerini duyurdu.  İnsan hakları, insan onuru mu dediniz? Buyurun buradan yakın!

Batılılar, bir yandan “liberal demokrasi” diye bağırıp diğer yandan ırkçılığın kitabında ikinci baskıya doğru ilerliyorlar. Ruslar bu işe nasıl karşı koyar bilemeyiz ama, biz Müslümanların, Türklerin kendimize mutlaka şu soruyu sormamız gerekiyor: Akrabası Ruslara bile bunları yapan Batı, bir ihtilaf halinde bize kim bilir neleri reva görür?