İnsanlığın su hazinesi ve Türkiye’nin konumu
Suyun hikayesi, insanlık tarihi kadar eski. Nil Nehri’nden Fırat’a, Asya’nın karasularından Anadolu’nun şelalelerine...Su yaşam demektir. Şehirlerimizi su yolları üzerine kurmamızla tarih yazmaya başladık diyebiliriz. En eski şehir planlarından günümüze temel bir mantıktır bu.
Eski Mısır uygarlığının merkezi olan Nil Nehri, tarım için verimli topraklar ve ulaşım yolu sağlayarak Kahire'nin gelişimini hızlandırmıştır. Bugün Nil'in aşağı kesiminde yer alır ve Afrika'nın en kalabalık şehirlerinden biridir. Doğu Çin'de Yangtsı Nehrinin denize döküldüğü noktada kurulan Şangay, ticaret ve sanayi merkezi olarak gelişmiştir. Nehir sistemi, iç deniz ticareti ve ekonomik büyüme için kritik öneme sahiptir. Orta Çağ'da Seine Nehri üzerinde kurulan Paris, Orta Avrupa'nın önemli ticaret yolları üzerinde yer aldı. Nehir, şehrin kültürel ve ekonomik merkezi haline gelmesine katkı sağladı. Roma İmparatorluğu döneminde Thames Nehri üzerinde kurulan Londra, tarihsel olarak İngiltere'nin siyasi ve ekonomik merkezi olmuştur. Nehir, liman faaliyetleri ve ulaşım için hayati öneme sahiptir. Sumida Nehri, Edo döneminin başkenti olmasında (günümüz Tokyo) rol oynamıştır. Nehir, iç su yolları ve liman gelişiminde önemli bir konumda yer almıştır. Gözbebeğimiz İstanbul! Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birleştiren Boğaziçi ve doğal limanı olan Haliç, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde ticaret ve savunma için stratejik öneme sahipti. Bugün Avrupa ve Asya arasında köprü görevini sürdürür. 17. yüzyılda Hollandalılar tarafından Hudson Nehri boyunda kurulan New York şehri, ABD'nin ticaret ve finans merkezi olmuştur. Nehir sistemi, iç kesimlere ulaşım için kilit rol oynamıştır.
ARTAN NÜFUS SU KAYNAKLARININ
PAYLAŞIMINI ZORLAŞTIRIYOR
Bugün, iklim krizi ve nüfus patlaması ile su, geleceğin en kritik kaynaklarından biri haline geldi. Dünya Bankası verilerine göre, 2050’de küresel su talebi %20-30 artacak. Bu bağlamda, Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan), Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve komşu ülkeler; İran, Suriye, Irak, Rusya, Macaristan, Çin arasında su yönetimi konusunda iş birliği yapmak sadece bir fırsat değil, bir zorunluluktur.
Su stresi, yıllık su tüketiminin mevcut kaynaklara oranıdır. Su stresini temel alan aşağıdaki tablo, Dünya Kaynak Araştırmaları Enstitüsü (WRI), BM ve ülke raporlarına dayanmaktadır (TABLO -1):
Konuyu derinleştirmek için kullanacağım bir diğer tablo ise sulama etkinliğini temel alan ve ülkelerin iş birliği zorunluluğunu açıklayan aşağıdaki tablodur (TABLO-2):
Tablo, Türkiye ile iş birliği olanağı olan ülkelere göre nitel ölçütlerle düzenlenmiştir. Yüksek potansiyelde, ilgili ülke hem yüksek tarım bağımlılığına hem de düşük sulama etkinliğine sahipse, Türkiye ile iş birliğiyle kazanç sağlayabilir. Orta, tarım bağımlılığı ve sulama etkinliği dengeli durumu anlatır. Düşük potansiyel ise tarım sektörü küçükse veya sulama etkinliği zaten yüksekse iş birliği potansiyeli sınırlıdır.
Ülkenin GSYİH’sında tarım sektörünün payı yüksekse, ülkenin su kaynaklarına olan bağımlılığı o kadar büyüktür. Türkiye’de tarım %6,9 GSYİH’ya katkı sağlarken, Çin’de bu oran %65’tir. Bu, Çin’in tarımsal sulamada büyük bir su tüketicisi olduğunu gösterir.
Sulama etkinliği ise kullanılan suyun ne kadarının verimli şekilde tarımda kullanıldığını ifade eder. Düşük etkinlik, su israfı anlamına gelir. Türkiye’nin sulama etkinliği %50 iken, Rusya’da bu oran sadece %10. Bu, Türkiye’nin teknolojik üstünlüğünü ve diğer ülkelere örnek olabileceğini gösterir.
SU SORUNU EMPERYALİZME ALAN AÇIYOR
Sudan Somali’ye, Hindistan-Pakistan sınırında İndus vadisi ya da Nehrun Nehri anlaşmazlıklarına kadar 140 ülkede su çatışmaları yaşanıyor. BM, 2023 raporunda, “Su kıtlığı nedeniyle 2030’a kadar 700 milyon insanın göç etmek zorunda kalabileceğini” uyarıyor.
Avrupa'da klasik anlamda silahlı çatışmaya dönüşmüş su savaşları yaşanmamıştır; ancak su kaynakları üzerindeki gerilimler ve ihtilaflar bazı bölgelerde zaman zaman ciddi siyasi krizlere yol açmıştır. Avrupa, şimdilik çatışmaları genellikle diyalog yoluyla çözmektedir. Ancak su sıkıntısı ve iklim değişikliği nedeniyle bu durum değişebilir.
Su sorunu olarak adlandırabileceğimiz çekişme alanlarından bazılarını paylaşarak emperyalizmin beslendiği çatışmalara değinmek isterim.
Öncelikle güncel bir çatışma yaşanması nedeniyle Hindistan ve Pakistan arasındaki savaş ihtimaline değinmeliyiz. 1960 yılında imzalanan İndus Suları Antlaşması, Hindistan ve Pakistan arasında su paylaşımını düzenliyordu. Ancak, 2025 yılında Hindistan, antlaşmayı askıya aldı ve Keşmir'deki Salal ve Baglihar barajlarında rezervuar kapasitesini artırmaya başladı. Bu adım, Pakistan tarafından "savaş ilanı" olarak değerlendirildi ve uluslararası hukuk yolları aranmaya başlandı.
Türkiye, Suriye ve Irak arasında Fırat-Dicle Havzasındaki su kaynaklarının tarımsal kullanım ve baraj politikaları nedeniyle çekişmeler yaşanmaktadır.
Amu Derya (Ceyhun Alp) ve Seyhun Nehri’nin kaynakları Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan arasındaki sulama rekabetine neden olmaktadır.
Türkiye ve KKTC ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasında da su kaynaklı bazı tartışmalar yaşanmaktadır. Güney Kıbrıs’ın yöneticileri Türkiye ile bir bağımlılık ilişkisi içinde olmama stratejisi nedeniyle BEA dahil bazı ülkelerle artıma sistemleri kurma anlaşmaları yapmaktadır.
Azerbaycan, Rusya, İran arasında Hazar Denizi üzerinde petrol ve su kaynaklı çekişmeler yaşanmaktadır.
Çin ve Güneydoğu Asya arasında ise Mekong Nehri üzerindeki baraj politikaları nedeniyle bir tartışma sürmektedir.
Etiyopya'nın inşa ettiği Büyük Etiyopya Rönesans Barajı, Mısır ve Sudan ile olan su paylaşımında ciddi gerilimlere yol açtı. 2024 yılında barajın son dolum aşamasına geçilmesi, aşağı kıyı ülkelerinde endişe yarattı.
Singapur, 1962 yılında imzalanan anlaşma ile Johor Nehri'nden günlük 250 milyon galon su çekme hakkına sahip. Ancak, Malezya bu anlaşmanın artık adil olmadığını savunarak fiyatların yeniden değerlendirilmesini talep ediyor.
Omo Nehri'nin debisinin azalması, Turkana Gölü çevresinde yaşayan topluluklar arasında su ve mera kaynakları için çatışmalara neden oldu. Kenya, Etiyopya'dan gelen göçmenlerin kendi topraklarına yerleştiğini ve kaynaklara erişimi engellediğini belirtiyor.
İspanya'nın nehir kaynaklarını (özellikle Tagus Nehri) aşırı kullanması, Portekiz'deki debiyi düşürüyor. Portekiz, AB nezdinde birçok kez şikâyette bulundu. 1998 tarihli Albufeira Anlaşması, iki ülke arasında suyun paylaşımını düzenlese de İspanya'nın baraj politikaları hâlâ tartışmalı.
2022 yılında, Oder Nehri'nde yaşanan toplu balık ölümleri (zehirli atıklar nedeniyle) Almanya ve Polonya arasında ciddi diplomatik krize neden oldu. Almanya, Polonya'nın sanayi atıklarını yeterince denetlemediğini öne sürmektedir.
İsviçre, Maggia Nehri üzerindeki hidroelektrik barajları sayesinde suyu kendi topraklarında depolarken, İtalya nehrin doğal akışının azalmasından şikâyet etmektedir.
Yakın tarihlerde yaşanan Amerika’nın Irak İşgali ve Filistin’deki İsrail İşgali su kaynaklarında emperyalizmin hakimiyetinin yaratacağı olumsuz duruma verilebilecek kötümser örneklerdir ve Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir.
2003 Irak İşgali sırasında ABD, Fırat-Dicle nehir sistemlerinin Irak tarafını kontrol altına alarak tarımsal üretimi durdurmuş ve halkı açlığa sürüklemiştir. İsrail, işgal altındaki Batı Şeria'daki yeraltı sularını tek taraflı kontrol ederek Filistinlilerin erişimini kısıtlamıştır.
Yön ve Eylem
Suyun gücü, sadece içilebilirliğinde değil, insanları bir araya getirme potansiyelindedir. Türkiye, Asya Türk Cumhuriyetleri, Azerbaycan, KKTC, İran, Suriye, Irak, Rusya ve Çin, tarihsel bağların ötesinde, su yönetimi ile “gelecek havzaları” oluşturabilir. Bu, sadece bir strateji değil, bir Asya Çağı projesi olmalıdır. BRICS su kaynaklarının yönetimi için özel bir çaba içinde olacaktır.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) verilerine göre, su alanında iş birliği yapan ülkelerde ekonomik büyüme %15, çatışma riski ise %30 azalıyor. Türkiye açısından bölgesel iş birliği istikrarlı ekonomi ve barış getirecektir. Emperyalizm Türkiye’nin komşuları ile ticaretine taş koymaktadır. Türkiye’nin geleceğini planlarken öncelikle bu emperyalist baskıyı kırmalıyız. Özgürleşmek emperyalizmden kurtulmaktır. Bireysel özgürlük tanımları liberalizmle iç içe yol alırken devrimci özgürlük talepleri bölgemizdeki tüm halkların, milletlerin ortak bir gelecek için kendi kaynakları üzerinde hakimiyet kurmasını sağlamaya odaklanmaktadır.
Emperyalizm kargaşadan ve savaşlardan beslenmektedir. İnsanı besleyecek kaynaklarımızı özellikle Asya, Afrika bölgelerinde körüklenen savaş ve çatışma ortamlarında emperyalizme kaptırmamak için Türkiye’nin öncülüğü büyük önem taşıyor.
Türkiye yönetimi Türk cumhuriyetlerine karşı daha etki bir kardeşlik köprüsü kurmak zorundadır. Biz kendi görevlerimizi yerine getirmeden başkalarını suçlayamayız. Bu yazımız ile bir yakın gelecekte sıkça tartışılacak su kaynakları meselesi için bugünden bir uyarı fişeği ateşlenmesi hedeflenmiştir. Eksikleri okuyucumuz tamamlayacaktır.
Haftaya görüşmek üzere.
Kaynakça:
BM Kalkınma Programı (UNDP), Water Futures Partnership (https://www. undp.org/water)
Türkiye Su Vakfı (2022), Ulusal Su Stratejisi – (https://www.suvakfi.org.tr)
FAO, Global Water Resources Assessment – (https://aquastat.fao.org)
Çin Su Kaynakları Bakanlığı (2022), South-North Water Diversion Project-(https://www.mwr.gov.cn)
Rosstat (Rusya Devlet İstatistik Komitesi, 2022) – (https://rosstat.gov.ru)
Tarım Payı: Dünya Bankası (2023), (https://data.worldbank.org)
Sulama Etkinliği: Türkiye Su Vakfı (2022), FAO (2021), Rosstat (2022)
İş Birliği Potansiyeli: UNDP (2022), SIHA (2023), IHE Delft (2021)