Yandex
19 Mart 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Irkçılık ve mezhepçiliğin cehenneminden kardeşliğin cennetine

Muhammet Nur Doğan

Muhammet Nur Doğan

Gazete Yazarı

A+ A-

Bir önceki yazımızda da önemle vurguladığımız gibi, insanlığın ve milletimizin geleceğini karartan tuzaklar üç zehirli bataklığın ortak zemininde kurulmuştur.

Bunlardan birisi etnik milliyetçilik; diğeri dinsel/mezhepçi milliyetçilik; bir diğeri de bölgesel milliyetçiliktir.

Bu üç bataklığı besleyen unsur ise eskilerin “beşeriyete tapınma mezhebi” olarak tarif ettikleri hümanizm spekülasyonudur.

Bu spekülasyon Grek mitolojisisindeki Prometheus efsanesine dayanmaktadır.

Prometheus, Yunan mitolojisinde tanrısal ateşi çalarak insanlığa getirdiğine inanılan bir Titan’dır.

Efsaneye göre, Zeus insanların bilgi ve ilerlemeyi temsil eden tanrısal ateşe sahip olmasını istememiştir. Ancak Prometheus, insanlığa olan sevgisi nedeniyle ateşi Olimpos Dağı'ndan çalar ve insanlara verir.

Hümanizma, bir bakıma, insanın tanrı(!) olduğunun ilanı davasıdır.

Daha sonra Hz. İsa’ya atfedilen “Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya; Sezar’ın hakkını Sezar’a verin!” sözünü hatırlayalım…

KAPİTALİZMİN İDEOLOJİK İLLÜZYONU

Aydınlanmacı filozofların Tanrı ile insan arasında yaptıkları görev bölüşümünde, gökyüzünün yönetim hakkını Tanrı’ya; yeryüzünün idaresini ise yarı tanrı/tanrı olarak gördükleri insana teslim etme işi…

Bu insanoğlunun tanrı/yarı tanrı olarak tanımlanmasının sonucu individüalist (bireyci) anlayış bütün bir Batı insanını kuşatıyor ve onun toplumsal boyuta taşınması sonucu kristalize olan ırkçılık (nationalism), bölgecilik, mezhebî ve dinsel milliyetçilik vahşi kapitalizmin ideolojik illüzyonu öncülüğünde bütün dünyaya egemen, modern bir din olarak ortaya çıkıyor.

Aslında etnik, mezhebî/dinsel ve bölgesel milliyetçilik yönelişleri bir bakıma insanın Tanrı’ya karşı öne sürdüğü varlık ve hakimiyet iddiasının sosyolojik savaş araçlarıdır.

Yani bir kısım insanın, âlemlerin rabbine karşı yürüttüğü kalkışmanın üç büyük üssü…

Yahut, beşerin ilahlaşma iddiasının göz boyayıcı maskeleri…

Akıldan, doğa yasalarından ve vahiyden ilhamını alan ilahî referanslı “din”e karşı; maddeyi ve insanı tanrılaştırmaya dayalı “doğa dini” anlayışının insanoğlunun karşısına çıkardığı atraksiyonlar…

“Benim soyum, başka soylardan; benim mezhebim/meşrebim/cemaatim, tarikatım başkalarının mezhebinden/meşrebinden/cemaatinden, tarikatından üstündür; benim sınıfsal çıkarlarımın yürürlükte olduğu toprak parçaları başkalarının (çıkarlarının) bölgesinden önemlidir” düşüncesi aslında Âdemoğullarına ilahî ruh üflendikten (ona başta akıl olmak üzere tüm fonksiyonel melekeler kazandırıldıktan) sonra, yeryüzündeki bütün kuvvet unsurları (melekeler) ile donatılmış bulunan (insana) secde (itaat ve boyun eğme) emrine isyan eden iblisin sarıldığı mantıksal gerekçe idi. Önermesi kendinden menkul, kaba demagojiye dayalı boş bir üstünlük iddiası: “Beni ateşten yarattın; o hâlde benim topraktan yaratılan insandan daha üstün olmam gerekir.”

Demek ki, ırkçı, mezhepçi ve bölgeci fitnenin merkezinde iblisin bu bölücü ve ayrıştırıcı mantığı bulunmakta ve şeytan bu bölücü, ayırıcı ve ihtilafa düşürücü ideolojinin önderi/lideri konumuna getirilmiş bulunmaktadır.

Şeytan ve hizbinin bu üç savaş üssünden üzerimize yönelttiği saldırılara karşı insanoğlunun tahkimi ve takviyesi gerekiyor.

ZİHNİYET REFORMU

Bunun da tek çözümü, şeytan ideolojisinin üç dayanağı olan etnik, dinsel/mezhebî ve bölgesel milliyetçilik anlayışına karşı; esaslarını aklın, vahyin ve hikmetin belirlediği ilahi/evrensel dünya görüşünü yeniden insanlığın gündemine getirmek ve kalbimizin, aklımızın ve vicdanımızın tıkanan damarlarını düşüncenin, vahyin ve irfanın serumu ile açmaya çalışmaktır.

Bu bizi şeytan ideolojisi olan ırkçılık ve mezhepçilik şirkinin karanlığından Kur’an’ın işaret taşlarını koyduğu ilahî ve evrensel hakikatler dünyasının aydınlığına çıkaracak; esaslarını eskimiş, kokuşmuş gelenek ve göreneklerin belirlediği ırkçılık ve mezhepçilik dininin parçalayıcı zindanından kurtarıp, bütün Tanrı elçilerinin uğrunda mücadele ettikleri tevhid (büyük kozmik birlik) davasının kardeşlik, dayanışma ve barış cennetine taşıyacaktır.

Bunun için de millet olarak hak ve hakikati bütün çıplaklığı ile görmemizi sağlayacak düşünsel bir devrime, köklü ve büyük bir ZİHNİYET REFORMU’na zorunlu olduğumuzu hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.

Devlet ve hükümetler olarak bu millete ve insanlığa yapılacak en büyük hizmet bu hayrın kapılarını ardına kadar açmaktır.

Not:

Bu yazıda geçen “şeytan” ve “iblis” gibi sözcüklerin Kur’an’da insanın içindeki azdırıcı ihtiraslar, dürtüler ve kötü eğilimler anlamında mecaz (metafor) olarak kullanıldığını hatırlatalım.

Bu arada “hümanizma”yı da insancıllık (insanilik) değil; insancılık olarak anlamak gerektiğini belirtelim.

insan Milliyetçilik