İstanbul depremi ve yabancı işgal tehdidi
İstanbul depreminin eli kulağında. Uzmanlar, her an deprem olma ihtimalinin %47 olduğunu söylüyor. Bakan Murat Kurum, Türkiye’nin bu depremi kaldıramayacağını ilan etti. Ancak topu vatandaşa ve belediyelere attı: Herkes işi gücü bıraksın, kentsel dönüşüme girişsin!
İstanbul depremini milli bir mesele olarak kavramak zorundayız. Milli meseleler bakanlıkların destek kampanyaları ya da belediyelerin kısıtlı ve bürokratik sözde destekleri ile değil, devlet politikaları üretilerek çözülür.
Çoğu kimse, beklenen İstanbul depreminin yaratacağı esas tehdidin milli ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisi olduğunu düşünme eğiliminde. Oysa ekonomik yıkımdan fazlası da var.
DEPREMİN MİLLİ TEHDİT BOYUTU
ABD, 2002 yılında Nevada çölünde “Millenium Challenge” adlı bir tatbikat yaptı. Senaryoya göre, Ortadoğu’daki bir ülkenin en önemli kentinde deprem olacak, ABD o kenti ve ülkeyi 96 saat içinde işgal edecekti.
Senaryonun bütün unsurları Türkiye’yi işaret ediyordu. 96 saat ise TSK’nın seferberlik süresiydi. O dönem bu tatbikatı Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek gündeme taşımış ve Türkiye’yi işgal tatbikatı olarak nitelemişti.
2002’den bu yana ABD, Yunanistan’da ve adalarda askeri üsler kurdu. Güney Kıbrıs, Irak ve Suriye’deki askeri varlığı ile Türkiye’yi kuşattı. Fiili müdahaleyi mümkün kılacak kadar yakınımıza sokuldu.
İstanbul depremi, bu nedenle milli bir tehdit oluşturuyor. Amerikan askeri müdahalesinin altyapısını oluşturması beklendiği için…
Bu koşullarda, depremin milli bir mesele olarak kavranması, bu konuda dış politikadan, ekonomiye, kentleşmeden kültür alanına kadar bir dizi başlıkta tutarlı, bütünsel devlet politikalarının üretilmesini gerektiriyor.
Oysa aynı süreçte, AK Parti Hükümeti’nin Suriye politikası İsrail’e mevzi kazandırdı. İran ve Rusya’yı kendisinden uzaklaştırdı. Mezhepçi Yeni Suriye, İsrail’i değil İran’ı düşman ilan ediyor. Türkiye ABD tarafından kuşatılırken, AK Parti tarafından yalnızlaştırıldı.
Diğer taraftan, kentsel dönüşüm işi olması gereken hız ve düzeyin çok altında. Depremin yıkıcılık potansiyeli ötelenemedi. Üzerine bir de Türkiye’nin bölgesel direnme kapasitesinde aşınmalar yaratan siyasetler eklendi.
Depremi milli mesele olarak kavrayan bir hükümetin, deprem sonrasında karşılaşacağı tehdit ve meydan okumalara karşı stratejik bir planı hayata geçirmesi gerekir. Devlet politikası düzeyine yükseltilmiş bir deprem stratejisi için neler yapılabilir?
DEVLET POLİTİKASI İHTİYACI
İlk olarak, uluslararası güvenliğimizi garanti altına alacak ilişkileri geliştirmek gerekir. Oysa AK Parti Hükümeti komşularla birlik ve dayanışma ilişkilerini çok dar ve mezhepçi kalıplara sıkıştırıyor.
İkinci olarak, ülkenin üretim yeteneğini ülke sathına dağıtarak riski azaltmak gerekir. Bu, planlı bir kamu ekonomisi öncülüğünde yapılabilecek bir iştir. Oysa AK Parti Hükümeti serbest piyasa tanrısına tapıyor. Bırakın planlı ekonomiyi, hala özelleştirme peşinde. Nerede kaldı, üretim kapasitesini Anadolu’ya yaymak, İstanbul üzerindeki nüfus baskısını dağıtmak!
Üçüncü olarak, kentsel dönüşüme çağrı yapmak yerine depremde yıkılmış Hatay, Maraş, Adıyaman, Malatya gibi şehirlerde olduğu gibi bizzat önderlik etmelidir. Önce deprem olsun, sonra enkaz kaldırır, yeni binalar yaparız diye düşünülmemeli, ön alınmalıdır.
Çünkü bugün müteahhitler, bir apartman dairesinin dönüşüm maliyetini brüt metrekare başına bin dolar (36 bin TL) olarak hesaplıyorlar. 100 metrekare dairenin dönüştürülmesi 3 milyon 600 bin lira. Bunun 1 milyon 400 bin lirası, Yarısı Bizden kampanyası kapsamında Bakanlık tarafından karşılansa bile, kaç vatandaşın geri kalan 2 milyon 200 bin lirayı karşılayacak nakiti var?
Dördüncü olarak toplumda deprem kültürü oluşturmaya dönük sistematik faaliyetler yürütülmelidir. Televizyonlarda kısa filmler gösterilmeli, evlerdeki eşyaların sabitlenmesi öğretilmeli ve denetlenmelidir. Bunlar da yapılmıyor.
Beşinci olarak, deprem sonrası arama-kurtarma işi, TSK’nın imkân ve yetenekleri dâhil edilerek örgütlemelidir. Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinden sonra ordunun durumu çok tartışılmıştı. Bakan Hulusi Akar, ne yapacağını bilmeyen ve gerekli teçhizatı olmayan askerlerin fayda sağlamayacağını söylemişti.
O halde TSK’da Deprem Müdahale Mangaları kurulmalıdır. Uzman askerlerden oluşan, ellerinde hiltiler, demir kesme makasları vb. araçları olan, eğitimli yüzlerce arama-kurtarma mangası, özellikle Trakya’daki askeri birliklerin birkaç saat içinde İstanbul’da müdahalelere başlamasını mümkün kılar.
İstanbul depreminin şakası yok derken, sadece doğanın kanunlarından değil, siyasetin ve uluslararası güç istencinin kanunlarından da bahsettiğimizi herkesin anlaması gerekiyor. Deprem tehdidi karşısında yapılması gereken işleri tarif edecek olan şey, bilimin rehberliği kadar bu siyasal kavrayış da olmalıdır.