29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsveç ve PKK: Derin bir ilişki

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

NATO üyeliği tartışmasında Türkiye’nin İsveç’ten yasalarını değiştirmesini talep edecek kadar ileri gidebilmesi diplomasimiz açısından önemli bir başarı. Diktatör diyerek hakaret ettikleri Erdoğan, şimdi İsveç’teki yasal değişikliklerin veya muhtemel bir hükümet krizinin iplerini elinde tutuyor.

Peki İsveç, gerçekten Türkiye’nin isteklerini yerine getirebilir mi?

Doğrusu bu ihtimal hayli zayıf görünüyor. Çünkü İsveç’in PKK ile kurduğu çarpık ilişki bir hükümet sorunu değil, devlet politikası, İsveç devletinin varoluş kodlarına işlemiş bir tutum. Dolayısı ile İsveç’in devlet politikasına dair ciddi bir değişiklik olmadığı sürece yasalarda yapılacak değişiklikler bile kalıcı olmayacaktır.

“Devlet politikası” derken neyi kast ettiğimizi Olof Palme cinayeti üzerinden açıklayalım. İsveç’in efsanevi başbakanı Palme, 28 Şubat 1986 gecesi Stockholm’de bir suikasta kurban gitti. Katili hala bulunamadı. Peki nasıl oldu da ülkenin en önemli adamının öldürülmesine dair dosya faili meçhul bırakıldı?

Cinayetin ardından ortaya çıkan tanık ifadeleri ve kurulan bağlantılar tek bir adresi gösteriyordu: Palme’yi PKK öldürmüştü. Soruşturmayı yürüten Stockholm Emniyet Müdürü Hans Holmer, 9 Aralık’ta katıldığı bir TV programında “elindeki delillere dayanarak cinayetin PKK tarafından işlendiğine yüzde 95 emin olduğunu” söyledi. Holmer, 20 Ocak 1987’de cinayetle ilgili 58 PKK sempatizanının ev ve iş yerlerine baskına hazırlanırken son anda gelen savcılık müdahalesi 38 kişiyi operasyon kapsamı dışına çıkardı. Holmer sadece 20 kişiyi gözaltına alabildi. Operasyondan sonra ise daha beter şeyler oldu: Savcılık hiçbir tutuklama talebini onaylamadı ve tüm şüphelileri serbest bıraktı. Aynı anda İsveç basınında Holmer’e yönelik muazzam bir karalama kampanyası başladı. Holmer, 5 Mart 1987’de hem soruşturmadan hem de emniyet müdürlüğü görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

Palme cinayeti soruşturması adeta gizli bir el tarafından dolambaçlı yollarda sevk edildi. Konuyla ilgisi olmayan insanlar şüpheli sıfatı ile soruşturuldu, yargılandı ve hepsi beraat etti. Bunlardan biri, basının en önemli şüpheli olarak gösterdiği Victor Gunnarson, beraat ettikten sonra ABD’ye gitti ve 1993’de şaibeli bir cinayet ile ortadan kaldırıldı.

Her şeye rağmen, olayın peşini bırakmayan insanlar vardı. 1988’de Adalet Bakanı Anna-Greta Leijon, cinayeti aydınlatması için gazeteci Ebbe Carlson’a gizlice yardım etti. Her iki isim de cinayetin PKK tarafından işlendiğine ve gizli bir elin PKK’yı koruduğuna eminlerdi ve hatta dönemin başbakanını da buna ikna etmişlerdi. Carlson, hükümetin koruması altında gizli bir soruşturmaya başladı. Ancak savcılıkla yaptığı bir görüşmeden sonra dışarıya bilgi sızdırıldı, Carlsson yurtdışında çıkış yaparken onu durduran gümrük polisi valizindeki dinleme cihazlarını buldu. İsveç ana akım medyası olayın üzerine öyle şiddetli gitti ki bakan istifa etmek zorunda kaldı. Gizli el PKK’yı yine kurtarmıştı.

Olof Palme, nükleer silahlardan arındırılmış bölgeler tezinin en önemli savunucusu idi. İskandinavya’nın merkezi ülkesi olan İsveç’in silahlanma karşıtı net bir tavır alması, Norveç ve Danimarka’yı etkiliyor, bu ülkelerin NATO’dan ayrılmaları ihtimalini doğuruyordu. Bu durum, Palme’yi ABD’nin hedefi yapıyordu. Öte yandan Palme, PKK’yı terör örgütü listesine almıştı. Bu yüzden de PKK’nın hedefindeydi.

Amerikan çıkarları için Avrupa’da sayısız cinayet işleyen Gladyo, Olof Palme’yi de ortadan kaldırmış, taşeron olarak da PKK’yı kullanmıştı. İsveç’e ise kendi başbakanının öldürülmesini bile sineye çekmek düşmüştü.

Palme cinayeti İsveç’in PKK ile ilişkisinde bir dönüm noktasıdır. Çünkü Palme’nin öldürülmesi ile İsveç’in Batı blokundaki yeri kesinleştirilmiş oldu. Böylelikle yıllar içinde PKK-İsveç ilişkisi özel bir hal aldı. Palme cinayetini karanlıkta bırakan el, İsveç’e ABD’nin doğrudan yapamadığı bir işi, PKK’nın hamiliği rolünü verdi. 2000’li yıllara kadar ABD, PKK’ya doğrudan destek vererek müttefiki Türkiye’yi karşısına almak istemiyordu. Bunun yerine NATO üyesi olmayan bir ülke üzerinden PKK’yı desteklemeyi tercih etti. PKK’nın İsveç’te korunup kollanmasının asıl sebebi ABD’nin talebidir. İsveç medyası, halkı hümanizm masalları ile uyuturken ülkeye terör ile ilişkinin taşeronluğu yaptırılmaktadır.

Bugün İsveç-PKK ilişkisi kurumsallaşmış halde. Bu ilişkinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan PKK lobisi ise ulusal siyaseti belirleyebilecek güçte. İsveç “derin devletinin” terörle kurduğu uzun süreli ve yakın ilişkinin, ülkeyi geri dönülmez bir noktaya getirdiğini görmemiz gerekiyor. İsveç’in teröre dair vereceği herhangi bir güvenceye inanan Türkiye, tek kelime ile kandırılmış olur.