Kültür sanat ortamının politika ile yürüme sorunsalı!
Akdeniz ve Ege sahillerine indiğimde evleri, sokakları, süsleyen begonvil çiçeğine hep imrenirim. Begonvil; hani şu mor, beyaz, pembe ve kırmızı renkte çiçekleri olan, tırmanıcı bitki. Bol güneş sever. En önemli özelliği ise hastalık ve böcek barındırmaz. Bahçemde onlarca kez denedim olmuyor, solup gidiyor. İllâ ki yetiştireceğim derseniz saksıda yetiştirin! Yazın dışarıda kışın içeride… O da bize yakışmaz, ağaç olacak çiçeği saksıya hapsederseniz güdük kalır, o size bakar siz ona. Sonunda da solar gider.

Oldum olası Siyaset ve Politika ortamı ana akımını ısrarlı begonvil yetiştiricisine benzetmişimdir. Yıllardır kendi iklimine uymayan çiçeklerle bahçe donatmak için verilen emekten bahsediyorum. Hâl böyle olunca da Türkiye Devrimini tamamlayamıyor. Cemil Meriç o yıllarda durumu “İzmler idrakimize giydirilen deli gömlekleri, İtibarları menşe’lerinden geliyor; hepsi de Avrupalı” dese de meselenin bu cümleye sığmayacak kadar derinde olduğunu düşünüyorum. Sorun, hâkim kültürde çare aramakta sıkışıp kalmaktadır. Hâkim Kültürün yegâne refleksi ise yabancılaştırmadır. Siyaset, aslında öz kültürden uzaklaşarak yabancılaştırmanın önünü mü açıyor? Çözüm öz kültürün kadim öğretilerinde olabilir mi? Ya da küresel ideolojiler öz kültürle harman edilmeden toplumlarda karşılığını bulabilir mi? Öyle ya bir ilaç için bile piyasaya çıkmadan önce onlarca yıl deneyimleniyor. Sosyal deneyimlerin en gerçekçi laboratuvarı toplumun ta kendisidir. Sokaktır, yaşayan insandır, kitlelerdir, işçiler, memurlar, köylüler, yaşlılar, gençler, kadınlar, erkekler, ırklar, milliyetler, inanç grupları vs.
Her girdiğimiz ortamda ve yapıda “sokağın esiri olmayın ama kulak verin orada olan şeyler ile söyledikleriniz arasında örtüşmeyen birçok algoritma var.” diye yıllardır usanmadan anlatıp dururuz”. Bu algoritmanın çözümü sokağa inerek, sokağın kültür ve sanat dilini çözümlemekten geçer. Bilgece, sabırla, ikirciklenmeden, sakin ve anlamaya çalışarak.
Temelde aşılamayan 2 sorun olduğunu düşünüyoruz:

1-Toplumun tarihsel, kültürel ve sanatsal birikimine bütünsellik gerçekliğinden bakılamaması.
Öncelikle siyasi partiler politikalarını ve yol haritalarını oluştururken bütünsellikten ziyade; tarihi, sanatı ve katmanlaşarak gelen kültürel birikimi ideolojik ön elemelerinden geçirerek bakıyor ve bütünden uzaklaşıyorlar. Halbuki yaşanmış ve yaşanan gerçeklik bu elemelerin ve klasörlemelerin çok daha dışında bir gerçeklikle yürüyor. Özetle Mevlâna ile Hacıbektaş-ı Veli’ye, Nedim’le Dadaloğlu’na, Cevdet Çağla ile Adnan Saygun’a, Şeyh Galip’le, Nâzım’a, Mozart’la Dede Efendi’ye tek nazarla bakmamakta halâ ısrar edersek istasyonumuza gelen bu treni de kaçırırız! Çünkü o trenin içi bu yolcularla dolu ve birbirleriyle de iddia ettiğiniz kadar da boyutlu sorunları yok. 90’lardan beri yazıp çizdiklerimizin, söylediklerimizin özeti budur.

2-Türkiye Siyaset ve Politika İklimi Kültür ve Sanat Ortamını hayâti değil ihtiyâri alan olarak görmekte ısrar ediyor.
Üzülerek ifade etmeliyiz ki siyaset ve politik yürüyüş kolları; Kültür / Sanat ortamının varlığının, tetikleyici ve gerçekten bütünleştirerek! örgütleyici gücünün tam anlamıyla farkında değildir. Özellikle yaşayan kültüre subjektif bakış bütünsel yürüyüşü akâmete uğratmaktadır. Burada kastedilen bütünsel bakış “Halk Kuyrukçuluğu” değil sosyal katmanları sağlıklı ve objektif gözlemlemektir. Büyük görev aklı, vicdânı ve irfânı hür sosyal bilimcilere düşüyor. Toprağı en doğru tahlil edecek olan onlardır! Toprağın tahlilini iyi yaparsak begonvil yetiştirmekteki ısrarımızdan vaz geçip bahçelerimizi, balkonlarımızı Kasımpatılarla, Küpe çiçekleri ile donatırız.

Bu kadar kelâmı neden ettik? Derseniz, arz edeyim…
Ulusal Kanal yeni yayın döneminde de öncesinde olduğu gibi; kültürel ve sanatsal birikimin, tarihsel ve sosyal bütünselliğini de göz ardı etmeden yoluna devam edecektir. Toplumsal tüm katman ve yaklaşımları dikkatlice gözlemleyeceğiz, duymaya çalışacağız. Yalnızca biz değil, dikkatle bize bakan ve izleyenler dünden daha fazla ilgi alanımıza girmiştir. Türkiye, devrimini topyekûn tamamlayacaktır ve bundan başka da çıkış yolu yoktur. Kültür ve Sanatın birleştiren, öğreten, öğrenen, örgütleyen iklimi yol haritamızın ana damarlarından biridir. O damar kalplere, beyinlere giden en kestirme, etki gücü yüksek ve aydınlık yoldur.