19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kuramdan Hikmete Şiirsel Hüküm - 4: Şiirin inşa ettiği büyülü yol!

Hüseyin Haydar

Hüseyin Haydar

Gazete Yazarı

A+ A-

İnsanlığın tarih boyunca baş uğraşısı gerçeğe ulaşmak, olup biteni anlamak, nereden gelip nereye gittiğimizi sorgulamak olmuştur. Bu anlama, bulma çabası, insanın evriminde konuşma dilini yani “Söz”ü doğurdu. Söz, nesnel dünyayı kavramak yolunda, somut varlıkların ilişkisinden yapılan en güçlü soyutlamadır. Düşüncenin ortaya çıkışı ve giderek felsefe boyutuna ulaşmasıyla Söz, salt görüneni değil, görünmeyen fakat gerçeği etkileyip değiştiren güçleri de dile getirmeye çabalamıştır. Bu zorlu görev bilgelerin, düşünürlerin, ozanların, şairlerin görevidir.

>> İNSANLIĞI AYDINLATAN RUH IŞIĞI

> En doğru anlamıyla söz, tıpkı somut ışık gibi, insanın gelişme sürecinde görünemeyeni görünür, kavranamayanı kavranır, bilinemeyeni bilinir kıldı. Söz, ilerlemenin yolunu aydınlatarak maddi dünyanın dönüşmesini sağlayan en önemli yetkinliğimizdir. İnsanlığı, en karanlık çıkmazlarda aydınlatan, yaşama sevincini yükselten ve hiç batmayan güneş gibidir. Düşünceyi harekete geçiren söz gücü, insan davranışlarında o kadar büyük bir etki yarattı ki, insan bilincinde düşsel, büyüsel alanlar açtı. Öyle ki söze duyulan güven, verilen değer, çıkmaza giren zor durumlarda yol açıcı oldu. İnsanlık tarihi boyunca, gelişmenin en çetin süreçlerinde söz, bilgelikler düzeyinde baş tacı edildi.

> Söz, bütün bilimleri doğurdu, besledi, büyüttü. İnsan erdemleri, insanlığın düşünsel dünyasında, en ilkel dinlerden en modern inanç sistemlerine kadar, geleceğe bilgelik demetleriyle ve sözün gücüyle taşınmaktadır. Söz gücü, bilimleri yükseltirken aynı zamanda kötülüklere karşı direncimizi, hayatta kalma irademizi artırdı. Peki söz bu aydınlatıcı gücünü nereden alıyor? Nesnel dünyayı, somut olguları dile getirme çabasına girildiğinde salt görünenle yetinmiyor, gözle görünemeyen ya da aldatıcı görünen unsurları da aramak zorundayız. Bunu başardığımızda yol birden aydınlanıyor ve çıkmazdan, müşkülden kurtuluyoruz. Bir yandan bilimin yüceliğine, öte yandan büyüsel güce sahip olan bu çözüm biçimleri, şiirsel hükmün gücüyle buluşup maddeyi iç ışığına kavuşturuyor.

> Tasavvufta tam olarak anlamını bulan “aşk”, “ışık” kavramından yaratılıyor. Işık, bütün cisimleri görmemizi, renkleri ayırt etmemizi, hareketleri gözlemlememizi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk olarak somuttan soyuta ulaşan, uzayıp giden anlamlarla yüklüdür. Aşkın sevgi, coşkun adanış, göz kamaştıran tutku, hepsi yine parlak ışıkla, “aydınlıkla” dile geliyor. Sözün aydınlatıcı büyülü kaynağında buluşuyorlar. Aşk ile “ışk”, aynı anlamda ışık – nur yayıyor. Ozan, dünyevi ya da ilâhi aşkı, candan sevmeyi dile getirirken yine ışıkla buluşuyor. Bakın Yunus Emre aşkı, ışıkla nasıl birleştiriyor: 

“Işksuzlara verme öğüt

Öğüdünden alur değül

Işksuz adem hayvan olur

Hayvan öğüt bilür değül”

>> AYETLERDEKİ ŞİİRSEL AYDINLIK

> “Aydıran,” insanı kendine getiren bilgece sözün, aydınlatıcı hükmün, ışık saçan yargının, “ayet” kavramıyla dile getirilmiş olması da kurulan, kuramlaştırılan, giderek “şua” yayıp şiirleştirilen bu güce, sözün simyası da diyebiliriz. Söz gücünün bütünlüklü bir gelişmeyle ortaya çıktığı çok açıktır. “Ayet” kavramı ise, İslam dininden önce bütün felsefe ve inançlarda bilgelik, hikmet, hüküm, yargı anlamlarında kullanılırdı. Bugün de öyle.  Ayet, Arapça “ay” kökünden. Türkçede de “ay” zengin kök varlıktır. Örneğin “belli, açık” anlamında “ayan” sözcüğünü kullanırız. İçinde aydınlanmayı taşıdığı açık olan bu kökten “aymak”, “aydınlık”, “aydın”, “ayartı” vb. kavramlar türetilmiş. “Ayar” sözcüğümüz çok ilginç, bir yandan somut nesneleri düzenleyip işletirken, öte yandan soyut düşünsel parçaları birleştirip “ayar” vererek kuramsal gerçeği ortaya koyuyor. Yine “ay” kökünden.

> İslam’dan önce de kullanılan Arapça “âyât” (ayetler), şiir bölükleri, kıtaları, bentleri anlamında kullanılmış. “Ayet”, Farsçaya da böyle geçmiş. Ayetler, doğrudan ya da dolaylı bir olguyu en ikna edici parlaklıkta dile getirmekle işlev kazanırlar. Böylece kuramdan hikmetlere, bilgeliklere, oradan şiirin hükmüne, yargısına giden yolu sağlam adımlarla açmış oluyoruz. Ayetler için “bina etmek” ya da “inşa etmek” ifadelerinin kullanılması, ayetlerin ortaya koyduğu çözümün değerini, yüksekliğini ve böylece görünürlüğünü dile getirmek içindir. Şu güce bakın!

>> SÖZ AYTTIRIR, AYDURUR, AYDINLATIR

> Dedem Korkut’tan Divanı Lügat’e oradan Yunus Emre’lere, sözün bilgecesine ulaşma çabası hemen fark edilir. Söze en yüksek değer biçilir. Kültürümüzde belli bir açmaza çözüm getiren söz için “aymak, ayıtmak, aydınlanmak” kavramları kullanılıyor. Divanı Lügat şöyle açıklıyor: “O manga söz aydı.” O bana söz söyledi. Aytışmak- Karşılıklı sağlık, sıkıntılar üzerine dertleşmek.” Yine “ayıttı” biçimiyle de soru haline dönüşüyor. “O manga söz ayıttı / O bana söz sordu.” Fakat buradaki soru, yine aydınlatıcı, çözüm getirici soru niteliği taşıyor. 

> Dedem Korkut’ta geçen “ayıttı” sözcüğü, söz söylemenin aydınlatıcı olduğunu belirtmek için. “Ayıtmak,” ile sözün aydınlık olduğu, çözüm getirdiği belirtiliyor. “Dedem Korkut geldi aydur: Oğlanum sen insansın, hayvan-ile musâbih olmagıl, gel yahşı at bin, yahşı yigitler-ile eş yort didi.” Ya da “Deli Dumrul aydur: Mere Azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canın alır?" Korkut Ata’da “söylemek,” “demek” vb. fiiller normal konuşma eylem belirteçleri. Fakat aydınlatıcı, söylenmesi zor, önemli bir deyiş söz konusu olunca  “ayıttı,” “aydurdı” kavramları birlikte kullanılıyor: “Sözü ayıttı!” Ya da “Hanum aydur!” derken, ardından gelecek sözün değerini belirtiyor, dikkati sözün gücüne çekiyor.

> Yunus Emre şiirlerinde aynı tutum devam ediyor. Hem “sözü”, “söylemeyi”, “demeyi-deyişi” hem de “ayıtmak”, “aydurmak” biçimlerini genellikle farklı kullanıyor. Yunus, “aydurdu” ya da “ayıttı” dediğinde, arkasından bir söz aydınlığı geliyor. Böylece, söz söyleme, deme, idrak etme, sorgulama ve aynı zamanda bilgece sözü yapılandırma, şiir irad etme, şiir inşa etme anlamlarını taşıyor. Yunus Emre’de söz, dile getirilmesi çetin, söylenmesi zor bir olgu içindeki gizli olanı aydınlatıp açığa çıkarıyor. Aynı derin süreçte şair, dünyayı aydırıp aydınlatırken şiirin hükmüne giden büyülü yolu sözle inşa ediyor:

Gevhersiz gönüllere

Yüz bin söz aydur isen

Hak'tan nasib olmasa

Nasib olası değil.

Haftaya “Şamandan şuaya yükselen yargu!” bölümüyle devam edecek.