29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

NATO ve Üretim Devrimi

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

Vatan Partisi; 02 Temmuz 2022 tarihinde düzenlenen basın toplantısında Genel Başkan Sn.Doğu Perinçek’in yaptığı açıklama ile “NATO’dan Çıkalım” kampanyasını başlattı. NATO’dan çıkalım kampanyası konuşmasında Sn. Perinçek NATO’nun sadece dış politika sorunu olmadığını, aynı zamanda ekonomi ile de yakından ilgili olduğunu söyledi. “NATO ekmeğimizle de ilgili sorun. NATO’dan çıkarsak enerji ve gıda fiyatları düşer. Çünkü Türkiye enerjisini NATO’nun tehdit ettiği komşularından alıyor. NATO’dan çıkmak bağımsız, üreten Türkiye’nin birinci şartıdır.”

Perinçek konuşmasında NATO’nun sadece bir dış ilişkiler, güvenlik sorunu değil aynı zamanda Türkiye’nin ekonomisi ile ilgili en büyük tehdit olduğunu net ifadelerle anlattı.

Bu konuyu, NATO bir güvenlik işbirliği teşkilatı, ekonomi ile ne alakası var, NATO olayını ekonomi ile ilişkilendirmek en basit tanımı ile cehalettir, diye eleştirenler var.

Dünyadaki en son Rusya-Ukrayna çatışmasına karşı, ABD ve ABD zoruyla Avrupa ülkelerinin aldıkları tavra bile bakarsak, Atlantik’in Rusya’yı en çok silahla tehditle birlikte, ekonomik yaptırımlarla dize getirmeye çalıştığını açık seçik görebiliriz.

YAKIN TARİHİMİZE BAKALIM

Yurt dışına bile bakmaya gerek yok, kendi yakın tarihimize baktığımızda, Atlantik sistemi ile yakınlaştığımız dönemlerde ekonomik göstergelerin nasıl içinden çıkılmaz hâl aldığını rahatlıkla görebiliriz. Sadece olaylara bakarken doğru açıdan bakmayı denemek bunun için yeterli.

Türkiye 1929 dünya iktisadi buhranına karşı “Devletçilik” ilkesi çerçevesinde bağımsız bir ülkenin alacağı tedbirleri alarak, Türkiye’yi 1930’ların Sovyetler Birliği ile birlikte en çok büyüyen 2 ülkesinden biri haline getirdi. Bütün Batı ülkeleri işsizlik ve yoksulluktan kırılırken Türkiye atılım üzerine atılım yapıyordu.  1930’lardaki bu programın temelinde, 1920 devrimi ile atak yapan ve bağımsızlığını kazanan bir ülke vardır. 2. Dünya savaşı sırası ve sonrasında Mustafa Kemal’in vasiyeti olan Sovyetler Birliği ile iyi ilişkileri sürdürme politikasından sapma, Türkiye’nin 1940’lar ve sonrasındaki kaderini de belirledi. 11 Mart 1947 tarihinde IMF’ye üye olarak Türkiye, 1920 devrimi ile kazandığı bağımsızlığını, ekonomik olarak Atlantik lehine terk etmeye başladı.

EKONOMİ, SİYASET VE  GÜVENLİK BAĞIMSIZ OLAMAZ

Ekonomi, siyaset ve güvenlik birbirlerinden bağımsız olamaz. 2.Dünya savaşından sonra Atlantik sistemi içine girmeye başlayan Türkiye, 1952 yılında dünya hegemonya sisteminin temel örgütü, ABD’nin hegemonyasına aldığı ülkeleri denetlemek için kurulmuş olan NATO’ya da İMF’den sonra üye oldu.

Türkiye sadece dış siyaset, güvenlik nedenleri ile değil, fakat ekonomisini kurtarmak için de NATO’dan çıkmak zorunda olduğunu anlamak için 2. Dünya savaşı sonrasını doğru görmek gerekir.

Türkiye, Cumhuriyet döneminde 1930-1946 yılları arasında dış ticaret fazlası verdi. Sadece bu veri bile NATO’ya üye olmanın bedelinin ne kadar ağır olduğunu bize gösterir. 1947 yılında IMF’ye üye oluyoruz ve dış ticaret açığı vermeye başlıyoruz. Ne zamana kadar? 2022 yılı Haziran ayı dahil, 1947 yılından bu yana dış ticaret açığı vermeye devam ediyoruz. Tarihler bile o kadar açık ve net, her şeyi söylüyor.

Türkiye iki defa büyük sanayi atılımı yapıyor. Biri 1930’larda. Yukarıda bahsi geçti. İkincisi 1960’larda. Türkiye 1920 devriminden sonra, ikinci kez emperyalizmden kopmak için 27 Mayıs 1960 tarihinde atılım yaptıktan sonra. Planlı Karma Ekonomi modeli uygulaması 1960’lı yıllarda Erdemir, Tüpraş, Petkim, Seydişehir Alüminyum, İskenderun Demir Çelik gibi yatırımların yapıldığı yıllar oluyor. Sonrası; 24 Ocak tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından imzalanan kararlar sonrası IMF’den Turgut Özal’ın aldığı 70 milyon dolar kredi. Bu kez Atlantik sistemine sonuna kadar bağlılık. Bitmeyen, ardı arkası kesilmeyen “kemer sıkma politikaları”. Papatyalar “first lady’ye” en pahalı hediyeleri alma yarışında. Yoksullaşan, tüm ekonomik varlığı yok pahasına peşkeş çekilen bir Türkiye. Atlantik sistemine girdikçe, bataklığa batıp çırpındıkça çamura daha fazla batan Türkiye.

PROGRAM ETRAFINDA  BİRLEŞME SÜRECİ

2014 yılından itibaren Türkiye karar değiştirdi. Türkiye Atlantik’e girerek içine girdiği çıkmazdan, çıkmaya karar verdi. Ancak bu kararı almak tek başına yeterli değil. Bu kararı uygulayacak güçlerin bir araya gelmesi gerekmekte. Bu güçler bağımsızlık politikalarında bir program etrafında birleşmeliler. Türkiye şimdi bu süreci yaşamaktadır. Bu süreç kolay değil. Emperyalizm dünyada çatırdamaktadır. Ancak geri çekilmesi, doğası gereği çok kolay olmayacak, Rusya Ukrayna çatışması gibi, belki daha çetrefilli ve karmaşık çatışmalar önümüzde durmaktadır.

Bu köşede yıllardan bu yana muhtelif yatırımlar neden yapılmıyor diye sorgularız. Türkiye Varlık Fonu; Hatay ilimizde arazisini bile tespit ettiği, finansman temininin yakın olarak bilindiği için rahatlıkla ifade ediyorum, olmasının garanti olduğu Petrokimya yatırımını yıllardır yapmaz. Petrokimyanın, Türkiye’nin enerji sonrası en büyük cari açık sebebi olduğunu sağır sultan dahi bilmektedir. Petrokimya sonrası en çok ithal edilen yassı demir çelik tesisi hâlâ kurulmaz. Zonguldak dağlarının altında yatan linyit kömürünün 1-2 milyar dolarlık bir yatırımla çıkarılarak, Maraş Afşin Elbistan’da kurulacak ek termik santral ile değerlendirilmesi, her türlü projesi bittiği halde yapılmaz. Dünyada enerji fiyatları yüzde 300-400 oranında artarken burnumuzun dibindeki İran’dan petrol alınmaz. Ama ABD’den fiyatı gizli olduğu halde sadece LNG olabildiği için çok ciddi pahalı doğalgazın neden alındığı hâlâ bilinmez. Rusya’nın açıkça dost ülkelere yüzde 33 ucuz akaryakıt verdiği Anadolu Ajansı haberi olurken, bizde akaryakıt fiyatları dünya fiyatlarına paralel gider. Elektrikli traktörün mucidi,“ben seri üretime hazırım” diye bas bas bağırırken, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, verimsiz olması nedeniyle bu yatırıma destek veremem, der.

Daha liste o kadar uzar ki buralara yazmakla bitmez. Bunları sadece biz bilmiyoruz. Bunların yapılması gerektiğini sağır sultan biliyor. Biz bunları çok yetenekli ve zeki olduğumuz için tespit etmedik.  Ama, öyle bir atağın arifesinde olan Türkiye, bu atağı yapacak nihai kararı vermek zorunda olduğunun farkına varmak üzere. İşte bu kararların başında Türkiye’yi örümcek ağı ile sarmaya çalışan NATO var. Türkiye hem güvenliği, hem ekonomik atağı için NATO’dan çıkmak zorunda. Bu kararı verecek. Çok da uzun zaman almayacak. Bu kararın çok yakınlarındayız. S-400 kararı bunun görünen ilk somut adımıydı. İsveç ve Finlandiya ile başlayan yeni süreç çok büyük olaylara gebe.

Vatan Partisi bu kararın adını koydu. “Nato’dan Çıkalım.” Türkiye Nato’dan çıkarak Üretim Devrimini de gerçekleştirecektir.