Yandex
20 Temmuz 2025 Pazar
İstanbul 24°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

NATO’da esaretin sınırladığı caydırıcılık

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Grup konuşmasında İsrail’in İran’a yönelik saldırısını “terör eylemi” olarak niteledi. “İran'ın “İsrail'in bu haydutluğu karşısında kendisini savunması son derece doğal, meşru, hukuki bir haktır.” dedikten sonra devamında şunları söyledi:

“İsrail saldırganlığının durdurulması bütün dünya için elzemdir. Ancak bu yaşananlardan komşumuz İran dahil, bölgemizdeki tüm ülkeler gereken dersleri çıkarmalı. Eğer bölgemizde İsrail saldırganlığına, devlet terörüne karşı ortak tedbir alınmak isteniyorsa herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli.”

Türkiye, böylece Cumhurbaşkanlığı makamından bu krizdeki yerini ilan etmiş oldu. Türkiye, İsrail saldırganlığının karşısında ve “İran dahil herkese gerekli dersleri çıkarmalı” vurgusuyla Tahran’a yönelik üstü örtülü eleştiriyle birlikte İran’ın yanında bir duruş sergilemiş oldu. Çok güzel. Peki yeterli mi? Erdoğan’ın açıklamalarındaki vurgular, her ne kadar yerinde ve doğru tespitler olsa da bu duruş tek başına, İsrail’i ve arkasındaki güçleri caydırabilir mi? Şöyle soralım: Türkiye’nin ilan ettiği bu konumlanış, İsrail’in Gazze’ye yönelik 2 yıldır devam eden azgın terör saldırılarını durdurmasına sağlayabildi mi? Denilebilir ki, “kardeşim bir tek Türkiye mi ‘dur’ diyecek, başkaları neden durdurmuyor?”. Eğer, “İsrail’in bir sonraki hedefi Tükiye” diyorsanız, o zaman topu başkalarına atmayı bırakıp, durumun gereklerine uygun mevzilenmeye geçmekten başka çareniz yoktur.

DOĞRU EYLEM İÇİN DOĞRU MEVZİLENME

Öncelikle, bu saldırının arkasındaki hedef ve amaçların doğru bir şekilde saptanması gerekiyor. Bu, sadece Türkiye için değil, bütün gelişen dünya ülkeleri için doğru mevzilenmenin gereği ve şartıdır. Önce şunu vurgulayalım: Gazze’de olduğu gibi, İran’da da cepheleşme aynıdır. Bir yanda İsrail saldırganlığının arkasındaki Atlantik, diğer yanda Türkiye’nin de içinde olduğu gelişen dünya. Unutmayalım, Ukrayna’da da aynı cepheleşme geçerlidir. Filistin’de, Suriye’de, Ukrayna’da ve İran’da Atlantik/NATO cephesi ile Rusya, Çin, İran, Türkiye ve tüm gelişen dünya karşı karşıyadır. Ön cephede olan adı geçen ülkelerin önceliklerinin farklı olması bu gerçeği değiştirmiyor.

NATO’NUN ASYA’YA SAVAŞI

NATO’nun son zirve toplantıları bildirilerini, askeri konuşlanma düzenlerini inceleyiniz, göreceksiniz, bütün mevzilenme gelişen dünya cephesini önlemek için, savaşın Asya’ya doğru yayılması üzerine kuruludur. Türkiye, bu cepheleşmede lehine gibi görünen (ya da böyle propaganda edilen) fakat gerçekte aleyhine olan istisnai bir konumda bulunmaktadır. Bu cepheleşmede hem hedef alınan ülkelerden biri hem de NATO üyesi olan Türkiye’nin, bizzat NATO tarafından eli kolu bağlanmaktadır. Son örnek Kürecik Radar Üssü. Bu üsteki radar, ABD’ye aittir. ABD’nin ve aynı zamanda NATO’nun füze savunma sisteminin bir parçası olarak hizmet görmektedir. Bu radar üssü kurulurken yapılan tartışmaları hatırlayınız, o zamanki Hükümet yetkilileri Türkiye’nin İsrail ile ilgili bilgi paylaşımına izin vermeyeceklerini ileri sürmüşlerdi. Ama bunun doğru olmadığı gün gibi ortadadır. Radar üssünün sahibi ABD’dir ve İsrail ile bilgileri paylaşmaması için hiçbir engel yoktur. Radar Üssü’nün amacı zaten İran ve Rusya’dan gelecek füze tehdidini önceden saptamaktır. Bugün sadece bu sistemle değil aynı zamanda Türkiye hava sahasında düzenli bir şekilde uçuş yapan NATO erken uyarı uçakları vasıtasıyla elde edilen bilgilerle de İran’ın İsrail’e gönderdiği füze ve SİHA’lar ABD’nin bölgedeki füze savunma unsurları tarafından durdurulmaktadır. İsrail’in demir kubbesinin bileşeni ABD’nin ve NATO’nun ortak füze savunma sitemidir. Yani İran, bugün yalnızca İsrail ile değil ABD ve NATO ile savaşmaktadır. Tıpkı Ukrayna’da Rusya’nın olduğu gibi. Yine hatırlatalım: İsrail, 2 yıl önce Gazze’ye saldırıyı, NATO desteği ve onayıyla başlatmıştır (konuyla ilgili ayrıntı için bkz. Fikret Akfırat, İsrail’den fazla İsrailci, NATO’dan fazla NATO’cu, 2 Kasım 2023). Türkiye’nin NATO’da bulunması, Örgüt’ün İsrail’e destek vermesini önleyememiştir.

CAYDIRICILIK İÇİN YAPILMASI GEREKEN

Erdoğan, “Caydırıcılığımızı öyle bir düzeye çıkaracağız ki bırakın bize saldırmayı kimse bunu aklının ucundan dahi geçiremeyecektir.” diyor. Bu, Türkiye’de, bir avuç ajan-provokatör dışındaki 86 milyon yurttaşın birleştiği bir hedeftir. Aynı zamanda halkın tamamının, ülkeyi yönetenlerden beklentisi budur. Fakat bu, tek başına askeri kabiliyetleri artırmakla sağlanabilecek bir hedef değildir. Caydırcılığın ve hatta karşı tarafı geriletebilmenin gereği, Türkiye’nin kendisiyle aynı cephede olan devletlerle ekonomik, siyasi ve giderek güvenlik alanında bütünleşmesidir.

NATO