18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Neoliberal sistem emtia fiyatlarını istikrarsızlaştırıyor

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

IMF Başkanı Kristalina Georgieva 18 Nisan’da başlayan Dünya Bankası Bahar Toplantıları öncesinde önemli açıklamalar yaptı. Küresel ekonominin görünümü ile ilgili karamsar bir tablo çizdi ve yüksek enflasyonun birçok ülke için açık tehlike haline geldiğini söyledi. Salgından sonra başlayan enflasyon artışı, Rusya’nın Ukrayna Operasyonu ve sonrasında uygulanan ambargonun şok dalgalarının dünya ekonomisini sarstığını ifade etti. Enflasyonun küresel toparlanma için büyük bir aksama olduğunu vurgulayan Georgieva, ‘Ekonomik açıdan büyüme düşüyor ve enflasyon düşüyor’ değerlendirmesinde bulundu. Yüksek enerji ve gıda fiyatlarının enflasyon baskısını artırdığını belirten Georgieva önümüzdeki yıl için ekonomik belirsizliklerin çoğaldığını ifade etti. Peki, başta enerji ve gıda olmak üzere emtia fiyatları salgın sonrasında neden böylesine yüksek oranda artış gösterdi?

DÜNYA BANKASI RAPORU IMF REÇETELERİNİ ÜSTÜ KAPALI SORGULUYOR

Konu, Dünya Bankası’nın Ekim 2020’de yayınladığı ‘Emtia Şoklarının Sürekliliği’ ve Ekim 2021 tarihinde yayınladığı ‘Şehirleşme ve Emtia Talebi’ başlıklı özel raporlarda irdelenmiş. ‘Emtia Şoklarının Sürekliği’ raporu gelişen ülkelerin üçte ikisinin ve yoksul ülkelerin üçte birinin emtia ihracatçısı olduğu tespiti ile başlıyor. Rapor yazarları emtia fiyatlarına bağlı olarak yaşanan şokları geçici ve kalıcı olarak ikiye ayırıyor. Geçici şoklar genellikle 2 yıl süren fiyat dalgalanmalarını, kalıcı şoklar ise 20 yılı aşan, süreklilik arz eden fiyat dalgalanmalarını ifade ediyor.

1970-2019 tarihleri arasındaki verilerin derlendiği raporda varılan sonuca göre emtia fiyatları geçici ve kalıcı şokların etkisiyle eskisine göre daha dalgalı bir seyir izlemiş. Araştırmaya göre kalıcı fiyat şoklarının üçte ikisi tahıl piyasalarında görülmüş. Enerji piyasalarında yaşanan şoklar ise artan oranda kalıcı şoklar haline dönüşmeye başlamış. İstatistiklere göre emtia piyasalarındaki fiyat şoklarının yüzde 47’sini kalıcı şoklar oluşturuyor. Bu veri bize şunu gösteriyor; neoliberal politikalar daha sıklıkla krizlere neden olurken krizleri çözmekte yetersiz kalıyor ve krizler gittikçe daha da derinleşiyor.

KRİZLERİN ANASI NEOLİBERAL POLİTİKALAR

Verilere göre hemen hemen tüm emtialar, geçici şoklar açısından üç kez orta vadeli dalgalanmaya maruz kaldı. İlk dalgalanma 1970’lerde başladı ve 1980’lerin ortasında sona erdi. 1994’te doruk noktasına ulaşan ikinci şok,temel metal ve tahıl piyasalarında yaşandı. Tüm emtia piyasalarını içine alan üçüncü şok ise 2000’lerin başında başlayıp 2010’da tepe noktasına ulaştı. Bugün bazı emtialarda fiyat şokları hâlâ devam ediyor.

Enerji ve tahıl fiyatlarında kalıcı fiyat şokları daha yaygın olarak görülüyor. Girdi ikamesi, tüketim ikamesi ve politika müdahaleleri kalıcı fiyat şoklarının nedenleri arasında sayılmış. Özellikle tahıl fiyatlarında ABD ve AB’nin uyguladığı tarım politikalarının etkinliği ifade edilmiş. Bu ifadede ABD ve AB’nin tarım politikalarında izlediği çifte standardın izini görüyoruz. Bilindiği gibi ABD ve AB ‘serbest ticaret’ ilkesi altında gümrük duvarlarının indirilmesini ve ‘rekabet’ adı altında, gelişen ve yoksul ülkelerin uyguladığı tarım teşviklerinin kaldırılmasını savunuyorlar.

DÜNYA BANKASI PLANLAMANIN ÖNEMİNİ ‘KEŞFEDİYOR’

Dünya Bankası’nın geçen yıl yayınladığı ‘Şehirleşme ve Emtia Talebi’ isimli rapor, dünya ekonomi politikalarını yönlendirenler için önemli bilgiler içeriyor. Özellikle kentleşme sürecinde planlamanın önemi, düzensiz kentleşmenin ve göçlerin emtia piyasalarını istikrarsızlaştıran etkisinin vurgulanması, dikkat çekici. Yıllardır IMF reçetesi olarak uygulanan ‘sanayileşme ve kalkınma’ adı altındaki politikaların sonucu olarak düzensiz kentleşme ve göçlerin yaşandığını hatırlamakta yarar var. Yoğun şehirleşmenin enerji piyasalarındaki etkisi şu veriyle ortaya konuluyor; dünya yüzölçümünün yüzde 3’ünü kaplayan şehirler dünya enerjisinin yüzde30’unu tüketiyor.

NEOLİBERALLERE GÖRE SONUÇ VAR SEBEP ‘BELİRSİZ’

Neoliberal iktisatçıların sık sık yaptığı bir perdeleme metodu her iki raporda da görülüyor. Durum tespiti yapılırken sadece ‘sonuç’ ele alınıyor. Oysa fiyat dalgalanmalarının ve istikrarsızlığın bir de ‘sebebi’ var. Esasen raporlarda ‘sebebin’ üstü örtülü bir eleştirisi var fakat ‘sebebin’ ne olduğunu, raporlara konu olan verilerin tarih aralığına bakarak anlamak mümkün. Verilerin tarihleri 1970-2019 arasını kapsıyor; yani neoliberal politikaların uygulanmaya başladığı, finansallaşmanın yoğunlaştığı tarihlerde, emtia fiyatlarında aşırı dalgalanmalar ve şoklar yoğunlaşıyor. Bu dönemde, gelişen ve yoksul ülkelere neoliberal IMF reçeteleri pazarlanmıştı. Bu pazarlamanın ana başlıkları ‘serbest ticaret’, ‘rekabet’, ‘finansal serbestlik’ ve ‘küresel ekonomi’ olmuştu. Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde istikrarsızlık ve krizler hem daha sıklıkla yaşanır oldu hem de yarattığı ekonomik ve sosyal hasarlar yoğunlaştı.  Sonuç olarak; IMF ve Dünya Bankası neoliberal reçetelerin verdiği zararların sonuçlarını irdeleye dursun, dünya ekonomisi çoktan Avrasya’nın kalkınmacı ve adil ekonomik modeline yönelmeye başladı bile. Türkiye’nin kaybedecek zamanı yoktur; 1980’lerden beri izlediği neoliberal reçetelerin kalıntılarını temizlemeli, kamucu, kalkınmacı, planlı ekonomi modelini cesaretle ve kararlılıkla uygulamaya başlamalıdır.