O silahları ABD-İsrail’e karşı kullanalım
Yetkililerden ve DEM Parti’den gelen açıklamalar, köşe yazarlarının aktardığına göre PKK’nın silah bırakması için yakın zamanda önemli gelişmeler olacak.
Türkiye gazetesi de manşetini buna ayırdı: “Sonbahara kadar imha.”
Evet, Aydınlık’ın edindiği bilgilere göre de, bir grup PKK’lı, Süleymaniye’de simgesel olarak bazı silahları imha edecek. Bakın altını çiziyoruz, imha edecek.
STRATEJİK YANLIŞ:
TERÖRSÜZ TÜRKİYE
Hükûmet yetkilileri bu süreci, Terörsüz Türkiye olarak adlandırıyor.
Böyle olunca silah bırakanlar ne olacak, silahlar ne olacak sorusuna, eksik çözümler üretiliyor.
İnfaz indirimleri, salıvermeler… Silahların imhası…
Hedefiniz terör bitsin olunca, o silahları alıp imha ediyorsunuz. Bu kadar.
STRATEJİK DOĞRU:
BÜTÜNLEŞEN TÜRKİYE
Oysa sürecin başından beri Vatan Partisi ve Aydınlık, 'Bütünleşen Türkiye' sloganını öneriyor.
Bütünleşen Türkiye, afsız olmaz. 10-15 bin eli silahlı insanı Türkiye’ye kazanmak gibi derdimiz var.
Bütünleşen Türkiye, o silahları imha etmekle olmaz.
Eldeki silahı niye yakalım. Hedef iç cepheyi güçlendirmek diyoruz.
Bu süreci kim baltalamak istiyor? ABD-İsrail.
Türkiye’yi tehdit eden kim? ABD-İsrail.
PKK’yı silahları kim verdi? ABD-İsrail.
Şimdi ABD-İsrail’in elinden aldığımız silahları çöpe atıyoruz. Ama ABD-İsrail tehditleri ülkemize karşı büyüyor.
Bütünleşen Türkiye, 200 yıllık Türk Devrimi’nin son noktası olur.
Bütünleşen Türkiye, cephesini bir bütün olarak düşmana dönmek için fırsat yaratıyor.
O silahları da çöpe atmak yerine ABD-İsrail’e karşı kullanalım.
Ergenekon’la ne alakası var?
CHP’ye yapılan arka arkaya yolsuzluk operasyonları, CHP’ye yakın medyada “Olay Ergenekon’a döndü” benzetmelerine yol açtı.
Sözcü gazetesi, “Ergenekon’da iftiracı hahamdı şimdi Aziz İhsan” başlığı attı.
Nefes’ten Can Ataklı, “Ergenekon’a döndü” başlığında şunları yazdı: “Ergenekon operasyonu da böyle başlamıştı. Yandaş medya yıllarca operasyonlar üzerinde tepindi aynı alaycı tutumla “haydi savunun bakalım” diye bağırıştı. Sonuç ne oldu? ‘Bize de kumpas kurulmuş, Allah affetsin!’ Bakalım aynı suda ikinci kez yıkanabilecekler mi?”
Konuyu Ergenokon’la bağdaştırmak akla da mantığa da aykırı.
1.Ergenekon’da operasyonların başında ABD-İsrail vardı. Oysa CHP’nin ABD, İsrail, Batı ile ilişkileri ortada. Onlardan medet ummaları da ortada.
2.Ergenekon Gladyo ve FETÖ eliyle yürütüldü. Türkiye’de şu an böyle bir güç yok. Ama aksine, dün Ergenekon’u başlatan FETÖ’cüler, bugün AİHM önünde Ekrem İmamoğlu maskesi takıyor.
3.Ergenekon doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Vatan Partisi’ni hedef aldı. CHP’ye dokunmadı. Hatta CHP, Ergenekon’a tepki gösteren milletvekillerini bile tasfiye etti.
4.Ergenekon’da hedef Türkiye’yi diz çöktürmekti. Bugünkü davalarda ise ortaya saçılan para kulelerinden başka bir şey yok. Bugünkü davalar ancak Türkiye’deki sistem partilerinin çürümüşlüğünü gösteriyor.
İçişleri Bakanlığı’nın yalnızca 2024 yılında verdiği 176 soruşturma izninin siyasi dağılımı şu şekildedir: AK Parti: 59, CHP: 58, MHP: 21, İYİ Parti: 7, HDP: 10.
Sistem partileri “çal aş, götür aş” haline gelmiştir.
Türkiye Ergenekon’dan çıktı. Darbe girişimlerini bastırdı. Özgürleşti, PKK’yı bitiriyor, Asya’daki yerini alıyor ve önünde Üretim Devrimi var.
Şimdi sıra Türkiye’yi ranta ve talana boğan bu sistem partilerinden kurtulmak.
Görünür olma arzusu ve şöhret hastalığı
Ayfer Feriha Nujen-T24
Sosyal medya, bireylerin kendilerini bir kitleye sunma ve onay alma imkânını tarihte eşi görülmemiş bir ölçekte sağladı. Beğeniler, yorumlar ve takipçi sayıları, bireyin sosyal statüsünü ve öz-değerini ölçen birer göstergeye dönüştü. Bu durum, psikolog Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki “saygı görme” ve “kendini gerçekleştirme” ihtiyaçlarını böylece dijital bir bağlama taşıdı. Ancak, sosyal medya bu ihtiyaçları sağlıklı bir şekilde karşılamaktan çok, bireyi sürekli bir karşılaştırma ve onay arayışı döngüsüne hapsetti. (…)
Sosyal medyanın görünür olma arzusunu körüklemesi, bireylerin narsisistik eğilimlerinin de artmasına neden olur. (…)
Kullanıcı, telefonunu her eline aldığında yeni bir bildirim beklentisiyle yaşar ve bu beklenti karşılanmadığında huzursuzluk demir parmaklıklar gibi çevresini sarmaya başlar. Peşi sıra süratle bir boğulma hissi, depresyon ve taşikardi. Sınırları zorlayacak raddeye gelen bu psikolojik haletin sonuysa şüphesiz artık yerine olan uyumunu yitiren kalp kapaklarının zamanla fonksiyonlarını yitirmesi olacaktır.
Son yılların konuyla iltisaklı araştırma sonuçları da sosyal medya kullanımının yoğun olduğu bireylerde anksiyete ve depresyon oranlarının git gide arttığını gösteriyor. (…)
nfluencer’ların sürekli mutlu ve başarılı bir imaj sergilemesi, onların gerçek duygularını bastırmasına ve içsel bir çatışma yaşamasına neden olurken, gölgelerden başka bir şey görmeyenler de perdenin arkasındaki problemlerin başka biçimlerini yaratmaktan ileri gidemezler. Toplumun artık neredeyse tamamında görünür olma arzusunu körükleyerek bireylerde narsisistik eğilimleri arttıran, ruh sağlığını tehdit eden ve toplumsal hiyerarşileri yeniden şekillendiren bu akış elbette berrak ve sağlıklı bir varoluş tarihi yazılmasına da engel olacak. Çok değil, “belki yarın belki yarından da yakın” sosyal medya kullanımını sorgulamak, dijital dünyada anlam arayışını yeniden tanımlamak ve gerçek dünyaya daha fazla yatırım yapmak, bu çağın en büyük mücadelelerinden biri haline gelecek.