Yandex
16 Temmuz 2025 Çarşamba
İstanbul 32°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ormanlar koruyucusuz bırakılamaz

Nadir Temeloğlu

Nadir Temeloğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Bakımı yapılmayan elektrik hatları, anız yakmak, sigara atmak, mangal, kundaklama…
Nedeni ne olursa olsun, orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı.
Bugün gazetelerde Yeşil Vatan Savaşçılarına övgüler yer alıyor.
Gerçekten hepsiyle gurur duyuyoruz, şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.
İşin uçak, ekipman, teknoloji noktasında yaşanan tartışmaları da seyrediyoruz. Bunlar elbette önemli ama temeli gözden kaçırıyoruz: İnsan.
Afetlerin bir kısmı insan temelli ise de, afetleri önlemede de yine en önemli unsur insan kaynağı.
İnsan unsuru yoksa teknoloji de yetersiz kalıyor.
Özelleştirme sistemi, en önce insan kaynağını hedef alıyor.
Hem devletin hem belediyelerin etkin müdahale gücünü düşürüyor.

ÖNCÜ KUVVET: ORMAN KÖYLÜSÜ

Geçmişte orman yangınlarını önleme açısından ilk kuvvet orman köylüsü olurdu. Anayasa’nın 170. maddesinde olduğu gibi devlet ve köylü işbirliği içinde çalışırdı. Devlet, orman köylüsüne destek verirdi, ormanları da en iyi onu yakından tanıyan korurdu.
2000’lerin başından itibaren bu sistem aşındı.
1980'de Türkiye'nin nüfusu 44 milyondu, 12 milyonu orman köylüsüydü.
Türkiye'nin nüfusu 85 milyonken, 7 milyonu orman köylüsüydü.
Köylüye teşvik bitince orman köylüsü göç etmek zorunda kaldı.
Ayrıca Orman Genel Müdürlüğündeki istihdamlar da yetersiz.
Sayıştay’ın raporuna göre Orman Genel Müdürlüğü merkez ve taşra birimlerinde özel bütçede 31.12.2023 tarihi itibariyle 12.844 memur, 44 sözleşmeli personel, 11.408 sürekli işçi olmak üzere toplam 24.296 personel istihdam edilmektedir.

HAKLARINDA İYİLEŞTİRME ŞART

Öz Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan, 15 bin ilave istihdam sağlanmasını istedi.
O da şunları söylüyor: “Orman Genel Müdürlüğünün yaklaşık 14 bin işçisi var. Bu işçilerin yaklaşık 5 bini şoförlük yapıyor. Geriye 9 bin işçi kalıyor. Son bir aylık yangınlarda 5 bin işçi aktif olarak yangınlara müdahale ediyor. Kalanı geri hizmetlerde çalışıyor. Ormanlarımız söz konusu olduğunda maliyet hesabı yapılmamalı. Bugüne kadar 143 şehit vermiş orman işçilerinin vergi kesintileriyle birlikte bugün aldıkları maaş 37 bin lira. Öz Orman-İş olarak talebimiz net, işçilerin mali ve sosyal haklarının iyileştirilmesini bekliyoruz.”
Her yangından sonra “Ormanları insan kapatmaktan” bahsediyoruz.
Elbette işi olmayanın, şirketlerin, piknikçinin yazın ormanda işi olmamalı.
Ama esas görev, ormanları insanlaştırmakta, orman köylülüğünün ve orman işçilerinin sayısını artırmaktan geçiyor.
Yeşil Vatan’ın koruyucuları güçlendirilmelidir.

Elektrik hatlarını konuşmamız şart

Ahmet Hakan-HÜRRİYET

İZMİR Valisi Süleyman Elban, resmen açıkladı.
Çeşme yangını... Ödemiş yangını... Seferihisar yangını... Foça yangını... Aliağa yangını...
Hepsinin nedeni: Elektrik hatları.
İzmir Valisi’nin açıklamasına göre...
Elektrik hatlarından çıkan kıvılcımlar, yakınlardaki otları tutuşturmuş.
Çok kısa sürede buradan etrafa ve ormanlara yayılmış.
Yaz devam ediyor.
Orman yangınları açısından önümüzde iki riskli ay var.
Madem Türkiye’yi derinden etkileyen son yangınların tamamının nedeni elektrik hatlarıdır.
O zaman bu meseleyi ülkenin en önemli gündemi yapmak şart.
Şu üç soruya cevap arayarak başlanabilir olaya:
- BİR: TEDAŞ, elektrik hatlarını işleten şirketleri etkili biçimde denetliyor mu?
- İKİ: Elektrik hatlarını işleten şirketler, sözleşmelerdeki yükümlülüklerini yerine getiriyorlar mı?
- ÜÇ: Elektrik hatlarının yangına neden olmaması için yapılması gerekenler var mı?

Sıra sana da gelir

SALİH TUNA-SABAH

ABD'nin "teröre destek veren devletler" listesinde İran, Irak, Suriye ve Libya başı çekiyordu.
Lakin 11 Eylül 2001'in ardından birinci sıraya Afganistan "yükseldi", hemen ardından da Irak yer aldı.
Malumunuz, 11 Eylül'den hemen sonra (7 Ekim 2001'de) Afganistan işgaline başladılar. Irak da işgal edilene kadar "terör listesinde" kaldı. Ne zamanki 2003'te işgal tamamlandı, terör listesinden çıkartıldı.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, İran ve Irak'ı "şer ekseni" tesmiye etmişti. Irak işgale maruz kalarak mezkûr eksenden kurtulunca geriye İran kaldı.
İran öyle kolay lokma değildi. Her şeyden evvel tüm bölgenin iki buçuk devletinden biriydi: Türkiye, İran ve buçuk mesabesindeki Mısır. (…)
Geçen gün Kandil şeflerinden Mustafa Karasu'nun konuşmasından bölgedeki gelişmeleri kendileri için "fırsat" gördüğünü ve bu fırsatı kullanmakta da çok gönüllü oldukları sonucunu çıkardım.
Şayet böyleyse, ABD ve İsrail'in açtığı fırsatlara tutunmanın akıbeti ABD'ye "fırsat" olmaktır.

Emekli isen vur saza

Özgür Bayram Soylu-YENİ ŞAFAK

Ekonomi yönetiminin “maaş artışı enflasyon yaratır” yaklaşımı, yalnızca piyasa dengelerine değil, toplumsal dengelere de zarar vermeyi sürdürüyor. En düşük gelirlilerin satın alma gücünü iyileştirecek her adımı sakıncalı gören bu yaklaşım toplumun dip katmanlarını kalıcı olarak yoksulluğa sabitliyor. Bu haliyle Türkiye’de emekli maaşları tartışması, artık yalnızca sosyal politika meselesi olmanın ötesinde makroekonomik yönetimin ideolojik çerçevesini yansıtan bir turnusol kâğıdına dönüşüyor. Mevcut ekonomik program, yüksek faizle yabancı sermaye girişini hedeflerken; maliye politikası ayağında sıkılaştırma gerekçesiyle emekli kesimi üzerindeki kamusal yükümlülükleri minimalize etmeye yöneliyor. Bu yönelim, teknik değil, sakıncalı siyasal bir tercih olarak uçurumun kenarında duruyor.
Ekonomi yönetiminin “enflasyonla mücadele” hedefi çerçevesinde uyguladığı yüksek faiz politikası, büyük ölçüde finansal istikrarı korumaya ve portföy yatırımlarını cezbetmeye odaklanıyor. Ancak aynı dönemde emekli maaşlarına yapılan zamların enflasyonist risk oluşturacağı iddiası, emek gelirlerinin bastırılmasını meşrulaştıran klasik bir mali disiplin refleksi halini yansıtıyor. Sermaye gelirlerine yönelik herhangi bir reel kısıtlama gündeme gelmezken; emekli maaşları “bütçeye yük” retoriğiyle sınırlandırılıyor, bu da “kamu maliyesi”nin değil, kamu tercihlerinin sınıfsal karakterini açığa çıkarıyor. Faiz giderlerini karşılamakta tereddüt etmeyen sistem emeklilere yönelik sosyal güvenlik harcamalarını mali risk unsuru olarak sunabiliyor. Yüksek faizli ve kısmi mali disiplinci ekonomik model, emekli kesimini maliyet unsuru olarak konumlandırıyor, bu da iktisadi büyüme potansiyelini sınırlamakla kalmıyor siyasi meşruiyet zemininin altını da giderek oyuyor. “Emekliysen vur saza” ifadesi emeğin ya sessiz bir siteme ya da bitmeyen bir koşuya mahkûm olduğunu anlatıyor.

NATO: North Atlantic Trump Organization!

MUSTAFA BALBAY-CUMHURİYET

NATO’nun orijinal açılımı North Atlantic Treaty Organization... Türkçesiyle, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü. Ancak son NATO zirvesinde ABD Başkanı Trump’ın elini attığı her konuya damgasını vurmasını, bunun başta NATO yöneticileri olmak üzere hemen hemen tüm üyelerden kabul görmesini dikkate alırsak açılımı şöyle yapmak da mümkün:
North Atlantic Trump Organization! (…)
Toplantı öncesi NATO Genel Sekreterliği’nce hazırlanan bir rapor üye ülkelere dağıtıldı. Özü şu:
Önümüzdeki beş yılda Rusya tehdidi Ukrayna boyutunu aşacak, tüm Avrupa’yı etkisi altına alacak.
Raporun ardından Trump bir kez daha şunu söyledi:
“Sizi Rusya’ya karşı korumamı istiyorsanız savunma harcamalarınızı yüzde 2’den 5’e çıkaracaksınız!”
Dünyanın en büyük silah tüccarı kim?
ABD...
Tüm ülkelerin iki kattan daha fazla silahlanmasını isteyen kim?
ABD...
Lahey zirvesinin sonuçlarını izlerken ister istemez NATO’nun 1994- 1997 zirvelerini anımsadık. Soğuk Savaş bitmişti. Uluslararası ilişkilerde en çok kullanılan tanım şuydu:
Yeni dünya düzeni! (…)
Yeni bir soğuk savaş evresine giriyoruz...
NATO tehdit, NATO silah!

Paşinyan-Kilise gerilimi

Deniz Kilislioğlu-MİLLİYET

Ermenistan’da Başbakan Paşinyan ile Ermeni Apostolik Kilisesi arasındaki uzun süredir devam eden bu gerilim, kiliseyi destekleyen Ermeni asıllı insanı Samvel Karapetyan’ın tutuklanmasıyla artık yeni bir boyuta taşındı. Dini lider II. Karekin’e destek vermiş, ana kiliseyi onarma çalışmalarına kaynak aktarmış olan Karapetyan aynı zamanda Ermenistan’da en büyük elektrik dağıtım şirketinin sahibi. Paşinyan’ın elektriği özel şirketlerin elinden alıp kamulaştıracağını açıklaması bu mücadelenin ne kadar riskli alanlara taşıdığının bir başka göstergesi.