Yandex
07 Temmuz 2025 Pazartesi
İstanbul 25°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

OYAK’ta işler iyi gitmiyor-II

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen haftaki yazımda; OYAK’ın yıllık genel kurul toplantılarını masaya yatırmış, bu toplantıların Türkiye’de toplanan vergilerin 50’de 1’ini ödeyen OYAK’a yakışmayacak düzeyde “zayıf” ve “göstermelik” kaldığını belirtmiş, OYAK Yönetimi’nin bu toplantıları, kötü performansı maskelemek amacıyla ustaca kullandığını anlatmaya çalışmıştım.

Son 8 yıla damgasını vuran mevcut OYAK Yönetimi, sıklıkla “şeffaflığı” ve “hesap verebilirliği” vurgulayarak kendine methiyeler düzmesiyle dikkat çeker. Esasında, “şeffaflık” ve “her türlü hesabı verecek sorumluluk” için, sorgulayıcı bir ortam -olmazsa olmaz- koşuldur. “Şeffaflığı arayan” ve “hesap soran”, yani olanı biteni en meraklı şekilde soran ve cevapları eksiksiz olarak almak isteyen “yok” ise ve yanılsamaları kabullenmeye hazır algılara yüzeysel anlatımlı kısacık bir şeyler, bir çırpıda sunulmuş ise; ortada “şeffaflık” ve “verilmiş bir hesap” filan da yoktur. Acaba, OYAK’ta “şeffaflığı arayan” ve “hesap soran” bir ortam var mıdır, yok mudur? Cevabı birlikte bulalım…

3 kuruş maaşından tasarruf yapmak suretiyle OYAK’a patron (üye) yapılmış 482.000 kişinin yaklaşık 381.000 kadarı, hâlen TSK’nın (ve Hükûmet’in) hiyerarşik yapısı içindedir. Bu hiyerarşik düzen, OYAK’ın iyi veya kötü performansına gerekli dokunuşları yapmayı zorlaştıran en kritik meseledir. Daha açık bir ifadeyle, kendi kötü performansını güllük gülistanlık gösteren OYAK Yönetimi’ne hesap sorulamayışının ana nedeni, OYAK Genel Kurulu’ndaki asker üyelerin hiyerarşik yapı içinde topluca hareket etme geleneğidir. Bu geleneğin dışına çıkmaya çalışanın karşılaşacağı sorunları “düşünmek bile istemiyorum.” Anlayacağınız, OYAK Genel Kurulu’ndaki herhangi bir askerin söz isteyip “OYAK Yönetimi, sana emanet ettiğimiz paraları, yüzeysel olarak değil; en ince ayrıntısına kadar nerelere yatırdın ve ne sonuçlar aldın!? Niye başarısız oldun, neden bekleneni veremedin!? Anlat bakalım!” deme; yani, daha sorgulayıcı bir tavır alma olasılığı yoktur… Oysa, diğer holdinglerin toplantılarında, holdingin büyümesi yavaşlamışsa holding yöneticileri sert sorgulamaya maruz kalırlar ve enine boyuna hesap verirler… Bu noktada, OYAK’ın tabandan zirveye yönetimini belirleyen Millî Savunma Bakanlığı (yani, Hükûmet), emekli üyeleri temsil, yönetim, karar ve denetim mekanizmalarından dışlayarak OYAK’ın başarısız yönetimine âdeta bir “hesap vermezlik” zırhı hediye etmiş durumdadır. Bu anlattıklarımdan, OYAK’ta “şeffaflığı arayan” ve “hesap soran” bir ortama -şiddetle- gereksinim olduğunu anlayabilirsiniz… Peki, OYAK, askerî ve siyasi hiyerarşi geleneğine rağmen, “şeffaflığı arayıcı” ve “hesap sorucu” bu ideal ortama nasıl kavuşur? Cevabı çok basit: Askerî ve siyasi hiyerarşik bağını geçmişte bırakmış olan OYAK üyeleriyle, yani emekli askerler ile…

2024 sonu rakamlarına göre toplam sayısı 482.000 olan OYAK üyesi arasından 101.000 kadarı TSK’dan emekli olmuş birer “Hürgeneral”dir, yani TSK (ve Hükûmet) ile hiçbir hiyerarşik ilişkisi yoktur. Bu 101.000 emekli OYAK üyesinin birkaçı, OYAK Genel Kurulu’nda yer bulmuş olsaydı; zırt pırt tayin, yani sıklıkla ev taşıma, terfi edememe, mesleki gelişim paterninin bozulması, kötü sicil alma baskısı gibi riskleri de bulunmadığından OYAK Yönetimi’nden çatır çatır hesap sorar; kaygı duymadan, çekinmeden OYAK’ın performansını artırıcı vizyoner ve dişe dokunur öneriler sunarlardı. Millî Savunma Bakanlığı’nın (yani Hükûmet’in), OYAK Temsilciler, Genel, Yönetim ve Denetim Kurulları’ndan emekli askerleri -ısrarla- dışlaması, yalnızca 101.000 emekli OYAK üyesinin değil, görevdekiler de dâhil olmak üzere 482.000 OYAK üyesinin tamamının birden aleyhinedir.

ENDÜSTRİ YATIRIMLARI ZAYIFLAYAN OYAK’IN BAHANESİ: EMEKLİ ASKERLER Mİ?

Emekli askerlerin -hakları olduğu hâlde- OYAK’tan ayrılmayışlarının sebebini OYAK Yönetimi’ne sorarsanız “OYAK Yönetimi’ne duyulan güvendir”; ama emekli OYAK üyelerine sorarsanız “yalnızca, aidiyet duygusudur.” Özetle, emekli askerler, gelip geçici birkaç beceriksiz yönetici yüzünden tüm OYAK’ı cezalandırmamak için çaba sarf etmekte ve sabır göstermektedirler. Fakat, gelip geçici birkaç beceriksiz yönetici, bir türlü gelip geçemediler ve 8 yıllık kötü performansa rağmen hâlâ OYAK’ı yönetmeye devam etmektedirler; âdeta, OYAK’a kazık çaktılar… OYAK yöneticileri, hemen bugün, 482.000 üyesine tek soruluk “Yönetim devam etsin mi, gitsin mi” anketi uygulamaya cesaret etseler, eminim ki “Hadi gidin artık” cevabını alırlar…

Peki, OYAK’ın kronikleşmiş sorunları olduğunu ve kötü yönetildiğini bir türlü kabullenmeyen Millî Savunma Bakanlığı (yani Hükûmet), OYAK’ın temsil, yönetim, karar ve denetim sisteminden emekli üyelerini dışlama “kolaycılığı”ndan vazgeçmez ise; OYAK’ı gelecekte ne bekler? Bunun cevabını, -somut bilgiler kullanarak- uzun uzadıya arayalım…

Öncelikle belirtmeliyim ki, emekli askerlerin OYAK’taki mevcudunun toplam mevcuda göre oranı; 2016 sonunda yüzde 22 iken, 2024’ün sonunda yüzde 21’e düşmüştür. Fakat, OYAK’ın emekli üyelerinin OYAK’ın toplam maddi varlığı içindeki payı 2016 sonunda yüzde 36 iken, 2024’ün sonunda yüzde 44,7’e çıkmıştır. Yani, OYAK’ın 2024 sonu rakamlarıyla 1 trilyon 209 milyar TL’lik varlığının 540 milyar TL’si, OYAK’ın temsil, karar, yönetim ve denetim mekanizmasından tamamen dışlanmış durumdaki emekli askerlere aittir. Geleceği de öngörmek gerekirse; emekli üyelerin OYAK içindeki maddi gücü, 3-4 yıl içinde, OYAK’ın toplam maddi gücünün yüzde 50’sine ulaşmış olacaktır. Daha açık söylemek gerekirse, 2028’in sonunda OYAK’ın emekli üyeleri, OYAK’ın yarısını satın alabilecek güce ulaşacaktır. Özetle, emekli askerler; ömürleri boyunca OYAK’ta biriktirmiş oldukları paranın çoğuna dokunmamayı tercih ettiklerinden, OYAK için velinimete dönüşmüş olmaları gerekiyor idi. 2029’dan sonra, OYAK’ın maddi varlığının en az yüzde 51’i, Millî Savunma Bakanlığı’nın (yani Hükûmet’in) OYAK temsil, karar, yönetim ve denetim mekanizmalarından dışladığı emekli askerlere ait olacaktır. Yakında OYAK’ın yarıdan çoğu üzerinde hak sahibi olacak durumdaki emekli askerler, OYAK’ın kötü yönetilmesine seyirci kalamayıp ve dışlanmışlığı sineye çekemeyip batan gemiyi topluca terk mi edecekler?

“En kötü senaryo” olarak değerlendirilebilecek bu olasılık, OYAK’ın endüstri yatırımlarını frenleyen özel bir gerekçe, yani başka maksatlara hizmet edebilecek bir bahane olarak kullanılmaktadır. Bu bahane, son 8 yıldır, OYAK’ın Genel Kurul toplantılarında -şaşmaz bir şekilde- şöyle dillendirilmiştir: “OYAK’ın toplam nakit ve nakit benzeri varlıkları, Emekli Maaş Sistemi’nden olası toplu çıkışlarda dahi likidite riskini yönetebilecek seviyededir.”

Bunca ketumluğuna rağmen OYAK’ın ağzından kaçırdığı bu ifadeleri yorumlamak gerekirse, OYAK, 8 yıldır, günün birinde emekli üyelerinin öfkelenip topluca OYAK’tan ayrılacağını hesap (bahane) etmekte; bu nedenle de, varlıklarının yüzde 44,7 gibi yüzlerce milyar liralık kısmını yüksek kâr oranlı endüstri yatırımlarında kullanmak yerine, kısa vadede nakde dönüşebilir ve düşük kâr oranlı mali yatırımlarda tutmayı yeğlemektedir. Şeffaf olmayı beceremediklerinden bilinmez ama, “birikimi ilk elden üretime dönüştürmek yerine devlet tahvili alınıyor ise (???)”, doğal olarak OYAK’ın büyümesi de yavaşlatılmış olur…

Haftaya devam edeceğiz; ama yazmadan geçemeyeceğim: OYAK’ta birikmiş tasarruflar, tahvil piyasalarında durgunlaşmak yerine üretime dönüşmelidir. OYAK Yönetimi’nin ise, emekli üyelerin “dışlanmışlık psikolojisi ile ne yapacakları belli olmaz” bahanesiyle nakitte tutup “ziyan ettikleri” birikmiş tasarruflarına değil, emekli üyelerin bilfiil akıl ve fikirlerine; yani temsil, karar, yönetim ve denetim yetilerine gereksinimi vardır.

Devam edecek…

OYAK