Ramazan baharı kardeşliğin çiçekleri ile geldi
Nâzım Hikmet’in harika bir benzetme ile,
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
memleket olarak tanımladığı, Türk’ün, Kürd’ün, Arap’ın, Laz’ın, Çerkez’in, Alevi’nin, Sünnînin tek ortak yurdu Anadolu bu Ramazan baharında bin bir çiçeğin göz alıcı renkleri ve dimağımıza kardeşliğin diriltici kokularını ulaştırdığı, mübarek toprağından bengisu pınarlarının kaynadığı bir yeniden diriliş bahçesine dönüşüyor.
Maveradan süzülüp evimize barkımıza, yurdumuza yuvamıza muştularla konuk olan Allah ayı Ramazan bu sene eli kolu dopdolu, dostluğun papatyaları, kardeşliğin gülleri, umudun leylakları ve sevincin yüreği yanık şakayıkları ile geldi.
Hoş geldi, safalar getirdi.
HALİL İBRAHİM SOFRASINDA SORUNLARI ÇÖZMEK
Zaman kırk yıllık savrulmanın, dışımızdan, içimizden uğursuz ellerin uzattığı, bize unutulmaz kayıplara mâl olan zehir dolu kadehi hoyratça yudumlamanın sarhoşluğundan uyanışın; kendimize gelmenin ve dil dil, renk renk, boy boy, soy soy bu evliya yatağı, Allah yolunda seve seve can verenlerin meşhedi, ölüp de ölümsüzlüğü seçen kutluların makberi vatanda el ele vermenin, yürek yürek bütünleşmenin, kucak kucak buluşmanın, sımsıkı kenetlenmenin zamanıdır.
Ne güzel söyledi bir “barış emekçisi”:
“Bu vatan bölünürse buradan 40 Gazze çıkar.”
Allah korusun; aynen öyle…
Peki, neden bölünelim gardaşım! Neden küresel güçlerin ekmeğine yağlı ballı katık olalım!
Neden büyük şeytan Amerika’nın, insanoğlunu işkencelerle katletmeyi din sayan Siyonist canavarın şehvetli iştahına yem olalım!
Var mı bunun akla mantığa uygun bir cevabı?
Elbette yok!
Bir sıkıntımız varsa, anlaşamadığımız, farklılaştığımız konular bulunuyorsa, Halil İbrahim sofrasında diz dize oturur bunları usuletle ve suhuletle çözer, ondan sonra davullar, zurnalar eşliğinde hep birlikte halaylara, zeybeklere kalkarız.
Birlikte saramayacağımız ne derdimiz, çözülemeyecek ne sıkıntımız vardı ki, neredeyse yarım asra yakındır kardeş kavgasının acımasız tuzaklarına düştük; yaman kayıplara uğradık!
Bir gerçeği hep kendimizden uzak tutmuştuk:
Bu milletin unsurlarının bu ölçüde bütünleştiği, bir ulu duvarın tuğlaları gibi kaynaştığı dünyada başka bir örneği yok.
Her bölücülük gayreti emperyalistlerin oyununda figüranlık değil midir!
Neden kendi düğünümüzde kendi türkülerimizi söylemenin; kendi toprağımızda kendi ürünlerimizi derlemenin, kendi havamızı özgürce solumanın, kendi denizlerimizde kardeşlik sahillerine açılmanın güzelliğine sırtımızı dönelim!
Ey, bu aziz ülkenin kardeş çocukları!
Üzerimizdeki tozu toprağı silkip, uzun bir zamandır sekteye uğramış bulunan adaletin bayraktarlığı, mazlumların sığınağı olma, zalime direniş görevimize yeniden dönmenin vaktidir.
Haydi, ya Allah!