19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Referandum Kürdistan için mi?

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Referandum Kürdistan için mi? - Resim : 1

‘Bu referandum da nereden çıktı’ diye herkes hala merak ediyor.

Öyle ya, isteyip de yapamadığı ne vardı? Daha ne yetkisi istiyor?

Bu gibi sorular, insanların kafasında dolaşıp duruyor.

Ben söyleyim; bu referandum Barzani için yapılıyor.

Daha doğrusu onun ağa babaları için.

Devlet Bahçeli, Ankara’ya “Kürdistan” flaması çekilince, önce bir bozuk atar gibi oldu, ardından Başbakan, “Bir bayrak hikayesidir gidiyor. Kürdistan özerk bir yapıdadır, sanki yeni bir teamül gibi gündeme getirmenin iyi niyetle izahı mümkün değildir” deyince sustu.

Aslında Binali Yıldırım haklı.

Kürdistan, AKP’nin de kuruluş nedeni olan emperyalist BOP’un temel hedefidir.

Referandum Kürdistan için mi? - Resim : 2

Bakın Erbil’in ilk başkonsolosu Aydın Selcen neler söylüyor: (http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/03/26/erbil-baskonsoloslugu-nasil-acildi/)

“Hakkını teslim edelim, o zamanki Başbakan Erdoğan’ın bastırıp kurulu düzenin direncini kırması ve çalım çalım gidip taca çıkan neo-Osmanlıcı ve İhvancı soslu ümmetçilik yapmayı Hamidiyen diplomasi sananların işi sulandırmasını kararlı tavrıyla aşması olmasa, Erbil Başkonsolosluğu açılmaz ve alınan karar bu denli çabuk uygulanmazdı. Uygulamada, Müsteşar Büyükelçi Sinirlioğlu’nun (halen New York’ta BM nezdinde Daimi Temsilci) ve Bağdat Büyükelçisi (daha sonra Kamu Güvenliği Müsteşarı, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili) Özçelik’in de zamanına göre cesur, sessiz ve olumlu katkıları olduğu da yadsınamaz. Velhasıl, Başbakan Erdoğan’ın Şubat ayında “neden hala Erbil Başkonsolosluğu açılmadı” diye konuyu bilinen stiliyle “takibi” üzerine, ben 2010 Mart ayı başında apar topar Vaşington’dan ayrılıp, Ankara’ya gittim. Ankara’dayken, Erbil’e yola çıkmadan son talimatları almak üzere, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun makam odasında bir toplantı yapıldı. Odada benden başka, Müsteşar Büyükelçi Sinirlioğlu ve (şimdi FETO davasından tutuklu bulunan) Özel Kalem Müdürü Gürcan Balık vardı. Sözün bir yerinde ben, böyle taze bir açılım yaparken Türkiye Başkonsolosu’nun Irak anayasasında yazılı olduğu şekliyle “Kürdistan Bölgesi” yerine bizim kullandığımız “Kuzey Irak” ibaresinde ısrar etmesinin beni gülünç duruma sokmanın ötesinde, ülkemizin itibarını zedeleyip, açılım siyasetinin samimiliğini sorgulatacağını belirttim. Uzun meşveret sonunda “bana özel” olmak kaydıyla yazışmalarda ve temaslarda “Irak Kürdistan Bölgesi” terimi kullanma izni verildi.”

Görüldüğü üzere, “Kürdistan” ifadesi, ta 2010’da devletin resmi yazışmaları arasına girmiş.

Flamasını Ankara’ya asıp “Kürdistan”’ı ‘sözde tanımamızdan’ sonra, Kerkük’ün Kürt valisi de aynı bayrağı Kerkük’e çekme cesaretini bulmuştu. Ona da ses çıkarmadık. Barzani’nin bölgesinde 20 tane FETÖ okulunun da faaliyetlerini sürdürmesine ses çıkarmadık! Mevzu bahis “Kürdistan” olunca ortalık sütliman!

Önceki gün (26.03.2017) Aydınlık yazarı İsmet Özçelik’in yazısında anlattığı, Kerkük’ün tapu ve arşiv dairesinin ABD işgalinden hemen sonra Barzani peşmergeleri tarafından yakılıp, yağmalanması olayı çok şey söylüyor aslında:

“Dün bir dost sohbetinde bunları konuştuk. Türkiye’nin güvenliğinin hızla tehlikeye girdiği ifade edildi. İlk kez karşılaştığım bir misafirin tavrı dikkatimi çekti. “Söylemek istediğiniz bir şey mi var?” diye sordum. Önce konuşmak istemedi. Ama sonra patladı. İnanılır gibi değildi. İşte anlattıkları: ‘Ben emekli bir askerim. Irak işgali sırasında bölgede görevliydim. ABD Bağdat’a girmişti. Barzani-Talabani zafer havasındaydı. Yıl 2003. Yanılmıyorsam 3 veya 4 Nisan’dı. Barzani-Talabani güçlerinin Kerkük’te tapu ve nüfus idaresini yağmalayacağı, yakacağı, tüm kayıtları yok edeceği istihbaratını aldık. Hemen bölgedeki MİT görevlilerine haber verdik. Onların da elinde aynı istihbarat olduğunu öğrendik. Önlem alınmasını istedik. Elimizde bunu sağlayacak kuvvet olduğunu bildirdik. İstihbarat Ankara’ya gitti. Konu Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’a da iletilmiş. Daha sonra MİT Müsteşar Yardımcısı Emre Taner’den ‘Kürtlerle ilişkilerimizi bozmayalım’ mesajı geldiğini öğrendik. Elimiz kolumuz bağlandı. Önlem almadık. İstihbarat doğru çıktı. 10 Nisan günü Kerkük’te nüfus ve tapu idareleri yağmalandı, yakıldı. Müdahale etmedik. Kerkük’ün tüm kayıtları yok edildi. Türkmenlerin tapuları, nüfus kayıtları kül oldu. Orada görevli olan bizler yağmayı, arşivlerin yakılmasını gözlerimiz yaşararak izledik. Bugün Kerkük’e Kürdistan bayrağı dikilmesi daha o günlerde planlanmıştı. Bile bile göz yumuldu! O gün de ses çıkarılmadı, bugün de ses çıkarılmıyor!”

ABD’nin baştan beri hedefi, Kerkük ve Musul’u, Barzanistan’a, yani Kukla Kürt Devleti’ne bağlayıp, petrol ve doğalgazı Suriye’deki Kürt koridorundan Akdeniz’e çıkarmaktı. İngiltere’nin, Osmanlı’nın yıkılışı, İsrail’in kuruluşu kadar eski planı bu idi. Bugün aynı planı, İngiltere ve İsrail’in desteğiyle ABD yürütüyor.

Musul operasyonuna dikkatli bakarsanız, sadece oradaki petrol kaynakları değil, belki daha elzem su kaynaklarının da Barzani’ye verilmekte olduğunu görürsünüz. Aynı şey Suriye’de de söz konusu.

Eğer 2003’teki 1 Mart Tezkeresi kabul edilmiş olsaydı. Bugün Türkiye’deki 90 bin ABD askeriyle birlikte “Kürdistan” çoktan kurulmuş olurdu ve Suriye’deki Kürt koridoruna gerek kalmaz, koridor aynen Türkiye’den giderdi. O olmayınca bugün Suriye’nin parçalanması ve kuzeyinden bir Kürt koridor devletçikleri oluşturulması gündeme geldi.

Referandum Kürdistan için mi? - Resim : 3

İşte bugün geldiğimiz noktada bu referandumun arka planındaki uluslararası hesap, Türkiye’nin de önemli bir parçasını kapsayan “Kürdistan”ın kurulması ve ilanıdır. Barzani’nin başbakanı Niçervan Barzani bunu açıkça söyledi. Yani artık bağımsızlık noktasına geldiklerini açıkladı.

Barzani bu referandumda en hızlı evetçilerden.

Hatta tüm etkisi ve adamlarıyla Evet çıksın diye çalışıyor.

Çünkü, denetimsiz başkanlık sisteminde, bir kişinin sözüyle Türkiye’nin federasyona geçmesi mümkün.

Bakın, burada illa da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kastetmiyorum.

O, Devlet Bahçeli ve kripto FETÖcü partili ve danışmanları tarafından “kesintisiz güç kaynağı” hayalleriyle kandırıldı.

Bana göre, tuzağa geldi.

Burada, asıl ona karşı olanlara bakmak lazım.

Yani, ABD, İngiltere ve İsrail’e sözde değil özde, kadroyla bağlı olanlara.

FETÖ bunlardan sadece biri, PKK bir diğeri.

Ama bürokrasi ve siyasette daha çok var onlardan.

Referandum ile Gazi Meclis’in elinden alınacak ve sorumsuzca kullanılacak iki yaşamsal yetki var.

Biri, bu özerklik, federasyon ilanı, ikincisi de daha tehlikeli, savaş çıkartma yetkisi.

Trump’ın gazıyla İran’a karşı başlatılan sert söylemler bunun habercisi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ironik bir biçimde “Tatli Dil Forumu”nda, İran’ı ırkçılık, Suriye ve Esad’ı teröristlikle suçlayan zehir zemberek sözlerine dikkat edin.

Şimdiye kadar, Türkiye’deki parlamenter sistem ile işini çözen ABD, ilk kez Türkiye’de başkanlık sistemini destekliyor. Saddam örneğini unutmuşçasına referandumda evet çıksın diye Avrupa ülkelerine gaz veriyor. AB’nin son politikaları, Ankara ile kavgaya girmesi bana göre referandumda evet çıkması için.

Ama ABD’nin (İsrail ve İngiltere’nin de) asıl hesabı, “Kürdistan”ın kurulması, İran’a karşı savaşılması.

Çünkü petrol ve doğalgazın Orta Asya’dan indirilmesi için, sadece Irak, Suriye ve Türkiye değil, İran’ın da parçalanması şart, Rockefeller ve saz arkadaşları için.

Bunun çaresi mi?

Önce kuvvetli bir “Hayır” çıkması, ardından da BOP yerine BAB’a (Batı Asya Birliği-İran, Suriye, Irak, Mısır ve Lübnan ile Türkiye’nin işbirliği) yüzünü çevirecek, AKP’nin de milli kesiminin içinde olduğu bir milli seferberlik hükümeti.

Hayal mi kuruyorum?