18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Serbest piyasa putunu kırın artık

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Devletin piyasaya müdahale etmemesi gerektiği 80’li yıllarda, yeni sağ dalga tarafından uydurulmuş bir yalandı. Bu sayede önce Amerika ve İngiltere’de çalışan sınıfların haklarını kuşa çeviren büyük kapitalistler sonra bu “muhteşem fikri” çevre ülkelere ihraç ettiler - bu sırada zaten çökmekte olan Doğu blokunu da ekmek arası mideye indirdiler!

90’ların ortasına gelindiğinde bu “sözde altın kural” artık bir dogma haline gelmişti. Piyasa bir tanrı mertebesine yükseltilip putlaştırılmış, hızla gelişen finans endüstrisi sayesinde dünya, en ince damarlarına kadar New York bankerlerine, Londra tefecilerine bağlanmıştı.

Halklar, ekonominin görünmez eline razı olmalıydılar. Piyasa denetiminin her türlüsü “faşizm” olarak damgalanıyor, gümrük duvarları yobazlık, vergiler haraç olarak niteleniyordu. Devletin ezilen kesimlere yardım etmesi kabul edilemez bir cürümdü, işçilerin sosyal güvenceye sahibi olmaları bile “ekonomiye aykırı bir anomali”, hatta bir tür hırsızlık olarak görülüyordu. 

İşte serbest piyasa putu böyle inşa edildi. 

Bileğinde at nalı kadar Rolex taşıyan porselen dişli ekonomistler, bu putun etrafında sabah akşam ayinler düzenlediler. Amerikan kırması sözde sosyal bilimciler piyasa putunun faziletlerini anlatan uzun konferanslar verdiler, bildiriler yayınladılar. İki tane şarap markası bilmeyi “medeniyet” zanneden sonradan görme gazeteciler, her gün bu putun cilasını, temizliğini yaptılar. 

Bunlar bugün de var ama put, eski cazibesini yitirdi. Çünkü liberalizmin kırk yıllık macerası halklara sadece daha fazla sömürü ve mülksüzleşme getirdi. Batıcıların “milli olan her şey kötüdür o zaman milli ekonomi de kötüdür” mantığı temelden çöktü. İnsanlar, milli devletin zorunluluğunu görüyor, milli devlet için de milli ekonominin gerektiğini kavrıyor. Milli ekonominin önündeki en büyük engelin serbest piyasa putu olduğu da ayan beyan görülüyor.

Çünkü devlet, ekonomiye müdahale etmeyince sadece güçlülerin kazandığı bir vahşi düzen hakim oluyor. Kazandıkça güçleniyorlar, güçlendikçe kazanıyorlar sonunda siyasete de sirayet edip devlete kafa tutar hale geliyorlar.

Bugün zincir marketlerin fahiş fiyat dümeni de aslında bu senaryoya uyuyor. Bunlar serbest piyasa putunun gölgesinde öylesine serpilip büyümüşler ki şimdi hükümete “darbe yapacak” güce erişmişler. Aylardır insafsızca yaptıkları zamların tek sebebi de para kazanma hırsları değil, seçimler yaklaşırken vatandaşın geçim derdine düşüp isyan etmesini istiyorlar.

Önlem alsın diye beklediğimiz siyasetçiler, bürokratlar ise koşarak yine aynı serbest piyasa putunun arkasına sığınıyorlar. “Serbest piyasa koşullarının izin verdiği ölçüde müdahale ediyoruz” diyorlar. Yahu Türkiye’de putlaştırılmış olan serbest piyasa hiçbir şeye izin vermez, bunu bilmiyor musunuz? Cumhurbaşkanı Erdoğan “para cezası bu adamları yola getirmiyor” diyor, daha ne desin? Bu halkın derdine bir kez de Erdoğan talimat vermeden derman olun, dişimizi kıralım!

Bu “serbest piyasa” denen meret, kendisini icat eden adamların ülkesinde bile bu kadar özgür değil. Türkiye kırk yıldır adeta taşların bağlı köpeklerin serbest olduğu bir köye çevrilmiş, biz hala “serbest piyasa koşulları” diye sayıklamaya devam ediyoruz.

Gelin o koşullar başka yerlerde nasılmış bir örnek vereyim. Hani bakanlığın rekabete uymayanlara kesmekle övündüğü 2,7 milyar lira ceza var ya, bu adamlar o suçu başka ülkelerde işleselerdi ne ceza alacaklardı dersiniz? Söyleyelim: tekelleşme, “medeni” kabul edilen ülkelerde ağır cezalık bir suç. Pek çok ülke kartel oluşturan şirketlerin sahiplerine ve yöneticilerine hapis cezası veriyor. Bu ceza, Kanada’da 14 yılı, ABD’de 10 yılı, Almanya ve Japonya’da 5 yılı, Danimarka’da 6 yılı buluyor biz ise bunları görmeyip hala “yüksek para cezası” kestik diye övünüyoruz! 

O paraların tahsil edilip edilmediğini de bilmiyoruz! 

Diyelim ki tahsil edildi, ne kadarı “maliyet” diye tekrar fiyatlara “geçirildi” onu da bilmiyoruz! 

Vatandaş her şeyin farkında. Ne serbest piyasa yalanlarına inanıyor ne de oyalanmaya tahammülü var. Yetkililer de her sıkıştıklarında “serbest piyasa” demeyi kessinler, vatandaşı soyanlara karşı devletin gücünü göstersinler.