29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Soykırım yalanına karşı mücadelede strateji sorunu

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

ABD Başkanı Joe Biden, geçen yılın ardından bu yıl da 1915 olayları ile ilgili “soykırım” nitelemesini kullandı. Biden’ın açıklamasının ardından televizyonda konuşan bir emekli büyükelçinin değerlendirmeleri, bu meseleye ilişkin siyasal yaklaşımda temelde bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Büyükelçimiz, isabetli bir şekilde 1915 olaylarına neden soykırım denilemeyeceğini hukuki temelleriyle anlatıyor ama iş ABD Başkanı’nın bu değerlendirmesi konusunda yürütülecek siyasal mücadeleye gelince şöyle diyor: “Ermeni diasporasının yıllardır bu meseleyi Amerikan Kongresi ve yönetimine getirmesine karşı önceki yıllarda Yahudi lobisiyle iyi ilişkilerimizi kullanarak, bu çabaları dengeleyecek ağırlık oluşturabilirdik. Yahudi lobisiyle de aramız bozulduğu için Rum ve Ermeni lobilerini dengeleyemiyoruz.”

Büyükelçimizin bu değerlendirmesi münferit bir bakış açısı değil, 70 yıllık Atlantik sürecinde devlet yönetiminin iliklerine işlemiş genel ve tipik bir yaklaşımın ifadesi aslında. Bu yaklaşım, birincisi, soykırım iddialarının arkasındaki iradeyi ve amacı doğru bir şekilde saptamak; ikincisi, bu konuda yürütülecek mücadelenin nasıl olması gerektiğini belirlemek açısından sakat bir anlayışı ortaya koyuyor.

LOBİLER Mİ, YÖNETİM Mİ?

En abartılı rakamlara göre dünyadaki toplam Ermeni nüfusunun 10 milyon civarında olduğu kaydediliyor. Farklı kaynaklarda; yaklaşık olarak, Ermenistan’da 3 milyon, Rusya’da 2 buçuk milyon, ABD’de bir buçuk milyon ve Fransa’da da 450 bin Ermeni olduğu, geri kalanların da İran, Suriye, Lübnan ve çeşitli ülkelerde yaşadığı belirtiliyor. Ermenistan’dakiler ile birlikte, toplam nüfusu en abartılı rakamla 10 milyon olan ve dünyanın birçok bölgesine dağılmış, bulunduğu ülkedeki nüfusla kaynaşmış bir azınlık grubunun, onlarca ülkenin parlamentosundan soykırım kararı çıkartacak güce sahip olduğunu savunmak, eğer aymazlık değilse, ancak soykırım iddialarının arkasındaki iradeyi ve amacı gizlemek için yapılan özel görevle açıklanabilir.

Her şeyden önce şunu vurgulayalım: ABD’deki etkin lobiler, ABD dış politikasının araçları olarak işlev gören kuruluşlardır. Yahudi, Ermeni ve Rum gibi lobiler, günün gereğine uygun siyasal ortamı ve kamuoyunu oluşturmak için Amerikan devleti tarafından örgütlenmişlerdir. Bir uçları CIA’de bir uçları Pentagon’da, Beyaz Saray ve Dışişleri’ndedir. ABD devleti, Yahudi, Ermeni, Rum vb. lobiler aracılığıyla çeşitli siyasal kazanç hesaplarına göre düzenlenmiş yasa tasarılarını Kongre’ye getirir, çeşitli tasarılarda bu hesaba göre oy kullandırır ya da siyasal kampanyalar düzenler. Yani, lobiler ABD devletinin önüne bir şey koyamaz. Soykırım yalanına dayanan kampanyanın arkasında, Ermeni diasporası ya da lobisi değil, doğrudan ABD devleti bulunmaktadır.

YAHUDİ LOBİSİNİN TUTUMU

Tabii, arkadaki iradeyi 3 milyon nüfuslu Ermenistan ve Ermeni diasporası diye tarif edince, soykırım kampanyasına karşı mücadelede de kaçınılmaz olarak yanlış bir yol izlenmektedir. AK Parti hükümetleri dahil iktidarlar yıllarca, Ermeni ve Rum lobilerine karşı destek olmalarını sağlamak, Yahudi Lobisini güya yanımızda tutmak gerekçesiyle Türkiye’nin ulusal çıkarları aleyhine dış politikasını eğip büktüler. Ayrıca Türk devletinin kasasından onlarca yıl boyunca güya Ermeni ve Rum lobilerine karşı Kongre’de Türkiye lehine lobi faaliyeti yürütsünler diye bu işler için çalışan özel lobicilik firmalarına milyonlarca dolar para ödenmiştir.

Oysa, Yahudi lobisinin, Ermeni soykırımı iddialarına karşı Türkiye’nin yanında durduğu kuyruklu yalandır. ABD’de Kongre’ye getirilen soykırım tasarılarının hepsinde Yahudi lobisinden ya da onlarla birlikte çalışan onlarca Kongre üyesinin imzası ya da desteği vardır. En başta Joe Biden bunlara örnek verilebilir. Biden 2016 yılında 100’den fazla ülkede Yahudi cemaatlerini temsil eden Dünya Yahudi Kongresi adlı kuruluşun New York’taki kongresinde, “Siyonistim, Siyonist olmak için Yahudi olmak gerekmiyor” demişti. Biden’a aynı gecede siyasi Siyonizmin kurucusu olarak bilinen “Theodor Herzl Ödülü” verilmişti. (CNN Türk, 11 Kasım 2016)

ARKADAKİ İRADE

Soykırım iddiaları, 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Türkiye’nin parçalanması için İngiliz emperyalizmi tarafından gündeme getirilmiştir. Bugünkü sahibi ise ABD başta olmak üzere Batılı emperyalist devletlerdir.

Atatürk’ün 24 Nisan 1920’de TBMM kürsüsündeki şu sözleri, soykırım kampanyasının kaynağını berrak bir şekilde ortaya koyuyor:  “Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda ülkemizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyordu. (…) Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bazı kuruluş ve unsurlarsa tarafımıza yöneltilen bu akımı temelinden yıkmak ve bütün dış ülkelerin ulusumuz lehine, düşüncelerinde değişiklikler olmasına fırsat vermemek için, tümüyle yalan olan en son Ermeni soykırımı uydurmasını düzenlediler ve açıkladılar.”

STRATEJİDEKİ SAKATLIK

Hükümet’ten gelen açıklamalar, iktidarlar değişmesine rağmen bu meseleye yaklaşım konusunda devlet yönetimindeki esas bakışın değişmediğini gösteriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde “soykırım yalanı”nı hukuki düzlemde bitiren kapı gibi AİHM’nin Perinçek-İsviçre davası kararı var. Bu karara dayanarak, Avrupa’daki tüm devletler nezdinde girişim başlatarak sonuç almak mümkün. Avrupa’nın en üst yargı kurumunun aldığı ve 1915 olaylarının “soykırım” olarak değerlendirilemeyeceğine ilişkin karar, uluslararası ve diplomatik düzlemde Türkiye’nin bu konuda atak yapmasına olanak tanımasına rağmen bu yönde herhangi bir çalışmanın yürütülmemesi de esas olarak bu yaklaşımdan kaynaklanmaktadır.

Eğer soykırım kampanyasının arkasında ABD-AB emperyalizmi olduğu gerçeğini saptarsanız, buna karşı mücadeleyi de Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in ve Talat Paşa Komitesi’nin yaptığı gibi yürütürsünüz. Rauf Denktaş öncülüğündeki Talat Paşa Komitesi’nin ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, Türk milletinin gücüne dayanarak, Avrupa’daki Türkleri harekete geçirip Türkiye’nin ittifak birikimini arkasına alarak yürüttüğü mücadeleyle soykırım yalanı hukuki düzlemde bitirilmiştir.  Şimdi yapılması gereken Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin gücüne dayanarak uluslararası alanda diplomatik bir mücadeleye girişmektir.