Suç ve çocuk
Yeni yasama yılının açılmasıyla birlikte gündeme gelen 11. Yargı Paketi suç işleyen çocuklara yönelik cezalarda artırım öneriyormuş. TCK’nın “yaş küçüklüğü” başlıklı maddesinde düzenlenen değişiklik teklifine göre 15-18 yaş aralığındaki çocuklara verilecek cezalar artırılırken kusurun ağırlığı, suçun işleniş şekli ve daha önce kasıtlı suçtan mahkûm olma gibi durumlar için indirim uygulanan maddeler kaldırılıyormuş.
Amacı çocuk suç çetelerinin, çocuklara suç işleten çetelerin önünü almak, toplumumuzda son yıllarda hızla artan çocuk suçluluğunun tehdit ettiği güvenliğimizi artırmak olarak açıklanan teklifte aslında, suçun cezası çocuklara çektiriliyor.
ÇOCUĞU SUÇTAN KORUMAK
Bizim yasalarımızda “çocuk suçlu” diye bir kavram yoktur. Onun yerine “suça sürüklenen çocuk” tanımı vardır. Çocuk, adı üstünde suça sürüklenir, yani suça karışmada kendi iradesi dışında sebepler bulunur.
Öyleyse suça sürüklenen çocuğa verilecek cezadan çok suça sürükleyen sistemi değiştirmek gerekir. Bu çocuklar suç çetelerinin kucağına düşmeden önce aileler ve toplum tarafından yoksulluk, yoksunluk, ihmal, istismar gibi sebeplerle mağdur edilir.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki çocuğun yakın çevresinde suçu destekleyen bir yapı yoksa yalnızca televizyonda görülen ya da medyada izlenen bir suç ya da şiddet örneği doğrudan hayata taşınmamaktadır. Ancak çevresinde suçun ve şiddetin açık ya da örtük biçimde onaylandığı bir ortam varsa, çocuk zamanla bu davranışları benimsemeye başlamaktadır.
Sormamız gereken sorular şunlardır: Bu çocuklar nasıl bir çevrede büyüyorlar da suça sürükleniyorlar? Kimlerle baş başa kalıyorlar, hangi değerlerle karşılaşıyorlar, hangi eksikliklerin içinde yetişiyorlar?
SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUĞUN REHABİLİTASYONU
Çocuklar çoğu zaman suça “kendiliğinden” bulaşmıyorlar. Ve bir çocuğu suça bulaştıktan sonra onu geri döndürmek, yani onarmak çok zor ve uzun çaba gerektiriyor.
Sistemin suça sürüklenen çocukları üretmesini engellemek için yalnızca cezalandırmaya odaklanmak çözüm değildir. Adalet elbette yerini bulmalıdır ancak mesele tek tek olaylara, suça sürüklenen çocuklara odaklanmakla bitmeyecektir. Suçu ve şiddeti sürekli üreten koşullar değişmedikçe aynı sonuçlar tekrar tekrar önümüze gelecektir.
Bugün terapi ve rehabilitasyon hizmetleri yüksek maliyetleri nedeniyle sınıfsal bir ayrıcalığa dönüşmüş durumdadır. Oysa bu desteğe en çok ihtiyaç duyan kesimler, bu hizmetlere en az erişebilenlerdir. Bağımlılık, şiddet eğilimi, suça yönelim gibi çok boyutlu sorunların ancak kamu gücünün desteğiyle üstesinden gelinebilir. Hiçbir aile, hiçbir doktor, ilaç veya ceza sorunu çözmeye tek başına yeterli değildir.
Bu noktada devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, sivil toplumun, okulların ve ailelerin birlikte hareket etmesi gerekir. Eğer bazı çevreler suçu ve şiddeti yeniden üreten alanlara dönüşüyorsa, oralara kamusal müdahaleler yapılmalıdır. Gençler ve çocuklar güvenli, destekleyici ortamlarda kendilerini ifade edebilecekleri merkezler, spor alanları, sanat atölyeleriyle desteklenmelidir. Bu merkezler yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda dönüşüm alanları olarak görülmelidir.
HEPSİ BİZİM ÇOCUĞUMUZ
Çocukları yalnızca “korunması gereken bireyler” olarak değil, toplumun geleceğini şekillendiren aktif özneler olarak görmemiz gerekir. Onlara güvenli alanlar sunmadıkça, anlamlı roller vermedikçe, şiddetin ve suçun yeniden üretimini durdurmak mümkün değildir.
Toplum olarak borcumuz sadece “parlak” çocuklara olmamalıdır; sistemin dışına itilen, yoksulluk, ilgisizlik ve çaresizlik içinde büyüyen çocuklar da bizimdir. Çocuklarımızı, üreten bir toplumun erdemli bireyleri olarak yetiştirememek bizim büyük suçumuzdur ve diğer bütün suçlara kaynak oluşturur.