25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Suriye politikası ve güven sorunu

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Bir yandan Suriye toprakları içinde PKK’ya yönelik kara harekâtı hazırlıkları sürerken diğer yandan Ankara ile Şam arasında işbirliği arayışı devam ediyor. Tabii, çözüme ulaştırılması gereken denklemde Ankara ve Şam’ın yanısıra Moskova, Tahran ve Washington, hatta Tel Aviv de bulunuyor. Daha geniş çerçeve içinde, geçen hafta kuvvetli ifadelerle ABD’nin Suriye’deki varlığını yasadışı olarak niteleyen ve Washington’u Suriye’nin kaynaklarını yağmalamakla suçlayan Pekin de hesaba katılması gereken bir güç.

Washington hem Türkiye’nin kara harekâtına hem de Suriye ile yakınlaşmasına en şiddetli biçimde karşı çıkıyor. Aynı şekilde İsrail de...

SAHADAKİ GERÇEKLİK İLE SİYASETLER ARASINDAKİ DENGESİZLİK

Rusya ve İran, Türkiye’nin bir kara harekâtı yapmadan sorunu çözmesi için Suriye yönetimi ile görüşmesini istiyor. Ankara’dan üst üste yapılan açıklamalarda bu yönde bir iradenin güçlenmekte olduğu gözleniyor fakat bunun uygulamaya geçmesi konusunda pürüzler olduğu anlaşılıyor. Gelişmeler bu tür bir sürecin inişili çıkışlı doğasına uygun. Fakat esas meselenin Ankara ile Şam, Moskova ve Tahran arasındaki karşılıklı güvensizliklerden kaynaklandığı anlaşılıyor.

Sahadaki gerçek şudur: 24 Temmuz 2015’ten itibaren Türkiye, sınırlarımızın içinde, Irak’ta ve Suriye’de, Hendek operasyonları, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatları, Pençe harekatlarıyla ABD ile silahlı olarak göğüs göğüse mücadele ediyor. Fakat sahadaki bu pratik gerçeklik Ankara’nın bütünsel siyasetine yansımış değil.

Olası kara harekâtının siyasi hedefi konundaki bulanıklık bunun önemli göstergelerinden. Erdoğan bu hedefi, “Hatay’dan Hakkari’ye kadar güney sınırlarımızın tamamını ülkemiz topraklarına saldırı imkanı bırakmayacak şekilde bir güvenlik şeridiyle kapatmak” diye açıklamıştı. Peki bu siyasi hedefle, Türkiye’nin Rusya ve İran ile birlikte altına imza attığı “Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak” nasıl gerçekleştirilecek?

Türkiye’nin “güvenli bölge”ler siyasetinin, tehdidi geçici olarak ötelediği fakat çözmediği, orta ve uzun vadede riskleri büyüttüğü ortada değil mi? Başka bir ülkenin toprağında güvenlik şeridi kurarak tehdidi en fazla 30 kilometre öteye taşımış oluyorsunuz. Oysa maliyeti en düşük ve basit olan çözüm, güvenli bölgeler siyasetini terk ederek Şam ile eşgüdüm yaparak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak.

GÜVENSİZLİKLERİ BÜYÜTEN ETKENLER

Suriye sorununun çözümünde püf noktası Ankara’nın Washington’dan tam olarak kopması.

19 Temmuz’da Tahran’daki Astana Zirvesi’nde tarafların ABD işgalini sonlandırmak noktasında buluşması yeni bir dönemin işaretiydi. Fakat Ankara’nın tutarlı bir politika izlememesi bu yöndeki ortak iradeyi zayıflatan bir etken oldu. Bir eli Rusya’da, bir eli ABD’de, daha genel bakışla Atlantik ile Asya merkezli gelişen dünya cephesi arasında salınan dış politikası, Ankara’yı bütün taraflar için güvenilir olmayan bir aktör haline getiriyor. Bir yandan “Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşeceğiz” denirken diğer yandan Azerbaycan-İran gerginliğini kışkırtan İsrail ile ilişkilerde atak yapılıyor, aynı anda ABD’nin Çin aleyhine yürüttüğü kampanya destekleniyor.

Biliyoruz, Ankara’da politika oluşturma merkezlerinde “İsrail de ABD de Rusya da İran da Çin de bize mecbur. Onu buna, şunu diğerine çarpıştırır, aradan çıkarız. Biz hepsini idare ederiz evelallah” diyenler var. Bu kesimler, Türkiye’ye yönelik tehditleri bertaraf etmek için bir kuvvet oluşturulmasını engelleyen bir rol oynuyor.

Şunu açıkça vurgulayalım: Kimse kimseye mecbur değil. Doğal olarak her ülke, kendi ulusal güvenlik çıkarının peşinde. Fakat maharet, nesnel çıkarları ortak olanların aynı doğrultuda buluşmasını sağlamakta. Bunun için birinci madde karşılıklı güvenin sağlanması. Aynı anda birbiriyle çelişen politikalarla bu güven sağlanamaz.