‘Terörsüz Türkiye’ sürecini baltalayan bir numaralı aktör
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te TBMM’de DEM Partililerle el sıkışması ile başlayan “terörsüz Türkiye” sürecinin, inişli çıkışlı ama esas olarak ilan edilen hedefe doğru ilerlediği görülüyor. Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı, lideri olduğu PKK’nın feshedilmesini içeren açıklamasını, örgütün mevcut yönetiminin bu çağrıya uyacaklarını ilan etmesi izledi. PKK yöneticilerinin ve özellikle DEM Parti’nin, sürece ilişkin olumlu yaklaşımlarını kamuyu önünde açıktan ilan etmelerine rağmen, örgütün Öcalan’ın çağrısını dinlemeyeceği, kendini feshetmeyeceği yönünde çok yoğun tezviratlar yayıldı. Zamanı gelince bir başka yazıda ele alacağımızı belirterek geçerken not düşelim: 2009 ve 2013 açılım dönemlerinde başı çeken kesimlerin, Öcalan’ın açıklamasıyla ivmelenen son süreç konusunda olumsuz bir yaklaşım içinde olması da ayrıca dikkat çekicidir.
KARASU: PKK, ÇAĞRIYA UYACAKTIR
Örgüt yöneticilerinden Mustafa Karasu’nun 5 Mart’taki açıklaması bu konuda Öcalan dışındaki PKK liderliğinin yaklaşımını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor. Şöyle diyor Karasu:
“PKK çağrıya uyacaktır. PKK bir önderlik hareketidir. PKK’nin politikasını, ideolojisini önderlik belirlemiştir. Bu açıdan önderlik bu hareketin ne yapacağını, ne edeceğini belirler. Biz bir bütün olarak bu hareketi, mücadeleyi temsil edemeyiz. Ama önderlik bir bütün olarak bu hareketi temsil etmeyi ifade ediyor. Biz bu bilinçteyiz. Hep bu yaklaşım içinde olduk. Önderliğin izleyicileri, takipçileri olduk. Bugün de önderliğin izleyicileri ve takipçileriyiz. Önderliğin ortaya koyduğu dönüşümü, PKK’nin feshini, silahlı mücadelenin sonlandırılmasını gerçekleştireceğiz. Bu konuda hiç kimsenin tereddüdü olmasın. Devletin ve iktidarın da hiçbir bahaneye sığınmadan demokratikleşme doğrultusunda gereklikleri yapması gerekiyor”.
PKK Yürütme Komitesi, 30 Nisan’da yaptığı açıklamada da Öcalan’ın 27 Şubat çağrısını tümüyle sahiplendiğini belirtiyor ve “Çözmeye çalıştığımız sorunların zorluğunu bildiğimiz için, acele etmemeye ve süreci bozan taraf olmamaya çalışıyoruz” diyor.
Bütün karşıt etkenlere rağmen PKK’nın fesih kongresini önümüzdeki günlerde toplaması bekleniyor.
EN ÖNEMLİ BALTALAYICI İSRAİL
Tabii önemli bir nokta şu: PKK’nın kendini feshetmesi konusu, örgütün son 30 yıldır uluslararası alanda üstlendiği rol nedeniyle birden fazla tarafı ilgilendiriyor. En başta PKK’ya, Büyük Ortadoğu Projesi’nin stratejik hedefi ve İsrail’in güvencesi olan İkinci İsrail’i kurma operasyonunda kilit rol veren ABD ve onun yamağı İsrail. İkinci olarak, Atlantik İttifakı’nın ikinci ayağı ve örgütün siyasi, örgütsel ve medya kanadının karargâhı olan Avrupa. Üçüncü olarak ise bölge ülkeleri. Örgütün 1991’den sonra Türkiye’ye yönelik saldırılarında üs olarak topraklarını kullandığı Irak ve İran ile geçmişte PKK bağlantılı sivil örgütlenmelere izin veren Rusya da sürecin gidişatını etkileyebilecek potansiyele sahip ülkeler.
Son gelişmeler dikkatle izlenirse ortaya çıkan manzara şudur: Bugün, ABD’deki Siyonist/neo-con çeteye ve onların arkasındaki sermaye gruplarına sırtını dayayan İsrail, “terörsüz Türkiye” sürecini baltalayan bir numaralı aktördür. İsrail, bu baltalama faaliyetini açıktan ve hem Türkiye içindeki hem de Suriye başta olmak üzere bütün batı Asya bölgesindeki yer altı faaliyetleriyle sürdürmektedir. Çünkü İsrail, bölgede en büyük stratejik tehdit olarak Türkiye’yi görmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin terör belasından kurtulmasını sağlayacak süreci bozmak istemektedir. İsrail aynı zamanda, bu hedefine ulaşmak için Suriye’nin birliğini bozmak için çok yönlü operasyonlara girişmiştir. Bir yandan Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK/SDG unsurlarını cesaretlendirmek için çeşitli girişimlerde bulunan İsrail, diğer yandan ülkedeki Dürzi azınlığı kışkırtarak Şam yönetimini zayıflatmaya çalışmaktadır.
Bu koşullarda herkesin külahını önüne kıyarak bu manzaraya göre tutum alması gerekmektedir. PKK’nın feshi konusu Türkiye’nin bir sorunu olmanın ötesinde ABD emperyalizminin bölgemizdeki hedeflerinin bertaraf edilmesi açısından temel bir meseledir. O nedenle bölge devletlerinin bu meseleye yaklaşımında üzerinde durmaları gereken nokta şudur: Bu sürecin başarıya ulaşmasına karşı çıkanlar ya da desteklemeyenler, fiilen süreci baltalamaya çalışan İsrail ve ABD’deki müdahale yanlılarının yanında yer almış olur. Böylece kendi celladının elindeki kılıcı keskinleştirmiş olur.