06 Aralık 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Trump içe kapanırsa ABD ölür

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Kelam-ı Müfit (yararlı konuşma) adına asıl konumuza girmeden üzerinde çok tartışılan bir hususu açıklığa kavuşturalım; Trump “Önce Amerika” dese de bundan kastı Amerika’nın içe kapanması yani izolasyon olarak anlaşılmamalı. ABD’nin dünyadan elini eteğini çekmesini beklemek bir hayal ürünü bile olamaz. Zira ABD tarihinde ‘izolasyon’ denilince akla gelen siyasetçi, Birinci Dünya Savaşı öncesinde, esnasında ve sonrasında ABD başkanlık koltuğunda olan Wilson (Thomas Woodrow Wilson) bile ABD’yi içine kapatmamıştır. Aksine dönemin dünya koşullarında ABD zaten Latin Amerika ve Pasifik Okyanusu'nda en dinamik, en saldırgan ve gücünü takriben mutlak dayatmış devlet konumundaydı. ABD rejimi, Birinci Cihan Savaşı'ndan sonra bizim coğrafyamız için tasarladığı hegemonya tamahını ertelemişti. Zira ABD, dünyanın en hararetli ve en can alıcı coğrafyası olan Akdeniz, adaları ve kıyısı olan devletlerle, Kızıldeniz ve Arap-Farisi Denizi adaları ve kıyısı olan devletler üzerinde İngiltere, Fransa, İtalya ve müttefiklerinin güçlü bir askeri işgali ve uzun yıllar öncesine dayalı sömürge varlığı ile mücadele edecek konumda değildi.

ESKİ DENGECİLER

1914’te patlak veren Birinci Cihan Savaşı'na, savaşın seyri netleştikten sonra 1917’nin son ayında 7 Aralık’ta müdahil olan ABD, müttefik olduğu ülkeler ile coğrafyamızı ilgilendiren konularda anlaşma, uzlaşma, taviz koparma ve ABD’nin tüm dünya hegemonyası tamahı önünde duran dost-düşman Avrupa devletlerini yakacak bir başka savaşa umut bağlama yolunu seçti. Bu fırsatı ona İkinci Dünya Savaşı ve sonrası dönem sağladı. Maalesef ülkemiz ve benzer sömürge ve yarı sömürge ülkelerde ‘denge politikası’ gütmek en kolay ve en makbul akçe olarak kabul edilmiştir. Zira bir Atatürk olamadılar ve Atatürk’teki liderlik vasfına sahip değillerdi. Atatürk’ün başarabileceğine inanmayanlar veya esas görevleri Batı devletleri ve ABD’ye hizmet olanlar, Wilson prensiplerine ve ABD mandasına sarıldılar. Halide Edip (Adıvar) Aralık 1918’de İstanbul’da Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin kuruluşunu ilan etti.

PRENSİPLER HALEN GİZLENİYOR

Wilson Prensipleri Cemiyeti kurucuları arasında ye alan, Halide Edip, Yeni Gün gazetesi başyazarı ve Cumhuriyet gazetesi kurucusu Yunus Nadi (Abalıoğlu), Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin (Yalman) gibi mürekkep ve hayat yalamış olanlar Mustafa Kemal’in gördüğünü göremeyecek kadar cühela ve aciz miydiler yoksa başka bir misyonun taşıyıcıları mıydı? Wilson prensiplerinde nüfusun çoğunluğunu oluşturan Türklere, Araplara, Rumlara, Lazlara, Kürtlere, Ermenilere, Süryanilere, Romanlara, Çerkezlere ve bunların içindeki farklı mezhep ve lehçelere de özerklik veya devlet hakkı verildiğini söylemiyorlar. Ayrıca gök kuşağı renkleri güzelliği de amaçlanmıyordu. Hz. Ali’nin dikkat çektiği ‘hak ve güzel söyler ama şer ve kötülük amaçlar’ misali bir habis proje için cehennemin kapılarını cennet çiçekleriyle boyatarak servis ettiğini sakladılar ve aynı zürriyet ve meşrepten olanlar Wilson ve günümüz ABD’nin prensiplerini halen saklıyorlar.

MÜESSES NİZAMLA UZLAŞI

Wilson, prensipleri ve izolasyon konularını bilerek ve isteyerek açtık. Zira yüz küsur sene önce yaşadıklarımızın bir benzeri sürecin içinden geçiyoruz. Bugün de Biden yerine Trump’a umut bağlayanlar var. ‘Erdoğan, Trump’a ‘dostum’ diye hitap etmiş de, Trump döneminde Ukrayna’ya, Gazze’ye ve hatta Suriye’ye huzur ve barış gelebilirmiş de, Trump’ın önceliği Çin, Pasifik, Uzak Doğu Asya imiş de, Avrupa’yı kıç üstü bırakacakmış da, Şam’dan Irak’tan elini eteğini çekecekmiş de o vakit bize de düğün dernek kurmak kalırmış. Müesses nizamın ABD’nin içine düştüğü ekonomik-sosyal krizi, dünyanın her yerinde yaşadığı gerilemeyi durdurmak adına Trump ile uzlaşmayı kabul ettiği görülüyor. Trump uzlaşısı, bir nebze Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı arasında ABD’nin yaşadığı derin ekonomik ve finans krizi (1929 Krizi) sebebiyle kapitalist-emperyalist sistemi kurtarmak adına ve şartıyla Franklin Roosevelt iktidarına benzeyecek.

SİNSİ İLERLEME

Reform ve hatta sosyalist önlemler olarak telaki edilen daha radikal çözümleri devreye sokmasına onay vermişlerdi. Sosyal devlet politikaları ve müdahalesi sayesinde, aykırı olan parti, örgüt, sendikacı, halk hareketi önderlerini yıldıracak ve etkisiz hale getirecek lejyonerleri örgütleyerek, askeri sanayiye daha çok yatırım yaparak, orduya daha çok asker ve ülkenin her yanına yüzlerce yeni üsler kurarak milyonlarca işsiz ve yoksulun sistemden kopmasına ve ABD tekelci holdinglerini rafa kaldıracak bir devrime engel olabildiler. Birinci Dünya Savaşı sonrasında geriye çekilerek, Avrupa devletleri arasındaki rekabeti ve çatışmayı körüklediler ve derinleştirdiler. Hitler, Mussuloni, Franco gibi faşist rejimlerin iktidar olmasına sessiz kaldılar veyahut desteklediler.

DÜNYA YORULURKEN O HAZIRLANDI

İngiltere, Fransa ve İtalya’nın işgal ettiği coğrafyamızda Latin Amerika’da, Afrika’da onlara karşı ‘ulusların ve azınlıkların kaderini tayin hakkı, demokrasi, özgürlük’ diplomasisini etkin hale getirdiler. Dost ve müttefik ülkeler arasına fitne ve nifak tohumu ektiler. Barış ve diplomasi siyaseti altında kendileri için en tehlikeli olanı izole etmek hedefiyle ülkeler arasındaki çıkar ve rekabete yatırım yaptılar. Dünya kendi içinde krizlerle, savaşlarla, etnik ve dini kavgalarla, bölünmelerle uğraşırken ve yorulurken, ABD dinlenmekte, toplumu yeniden örgütlemekte, sanayisini, teknolojisini geliştirmekte, askerini daha büyük savaşlara hazırlamakta ve avlarına atlayacağı hamle için pozisyon almaktaydı.

ONA BİZ YARDIMCI OLABİLİRİZ

Trump iktidarında farklı ajanda ve araçlarla benzer bir program devrede olacak. Trump’ın hangi ülkelere yakınlaşacağı ve hangi ülkeleri hedef tahtasına koyacağı aslında ABD’nin arzuladığı cepheyi nasıl şekillendirmek istediğine delalet olacaktır. Bu sebeple ABD, Trump döneminde içe kapanmayacak ve izolasyon yaşamayacak. Sadece en radikal hamlesini yapmak için topu orta sahada döndürecek. Zira ABD içe kapanırsa ölür. ‘Savaşlar ABD ulusunun sağlık sigortasıdır. Dışardaki her savaşı selamlarım. Bu savaşları dışarıda yaşamazsak içeride yaşarız’ der Başkan Theodor Roosevelt. İşte dünya hegemonyası dışında bir yol istemeyen ABD’nin tekelci holdingleri ölmemek için de Trump’ı gözünü kırpmadan öldürür. Ancak Trump gerçekten kapanacak ve yeni bir çok kutuplu dünya nizamını istiyorsa ona biz yardımcı olabiliriz: Ankara-Şam merkezli bölgesel siyasi, ekonomik ve askeri işbirliği ve cephesini inşa edelim. Bu sözümü yabana atmayınız. Ak sakalımıza bir kez olsun güvenin.

Not: Gelecek yazımızda, daha önemli bir gelişme yaşanmaz ise Trump’ın idaresinde görevlendireceği Küba asıllı komünist ve Katolik kökenli Marco Rubio ve öldürülen Başkan John F. Kennedy’nin yeğeni ve öldürülen senatör ve öldürülen abisi olan Başkan’ın Hukuk Danışmanı Robert F. Kennedy’nin oğlu olan İrlanda ve Katolik asıllı Robert F. Kennedy Jr. ve ABD ve bizim için ne getirir ve götürürler, onu mercek altına alacağız.

ABD Trump İngiltere Fransa