Trump ne yapıyor? Dünyaya ve Türkiye’ye etkileri ne olacak?
ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın ne yaptığını ve yaptıklarının dünyayı nasıl etkileyeceğini anlamak için önce kısa bir ABD ve dünya analizi ile bazı tespitler yapmamız gerekir.
1944 yılında yapılan Bretton Woods konferansında yeni dünya düzeni ve bu düzenin yeni hegemonu ile üst düzey yöneticileri, kurumları tespit edildi.
Hegemon ABD, kurmaylar da bugün G-7 dediğimiz gelişmiş kapitalist ülkelerdi. İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya ve hemen yanlarındaki diğer Batı ülkeleri (Danimarka, Hollanda, İspanya, Avustralya, Yeni Zelanda vb.). IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü de bu sistemin kurumları olacaklardı.
Sistemin hedefi doğal olarak tüm dünya kaynaklarının sistemin merkezine doğru çekilmesi, amiyane tabiriyle emilmesidir. Dünya çapında üretilen tüm artı değerin merkezin emrinde olmasıdır. Bu kapitalizmin doğasında olan bir taleptir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu hedefin önünde engel olarak zamanın sosyalist ülkesi Sovyetler Birliği ve diğer Comecon ülkeleri bulunmaktaydı. 1991 yılına kadar emperyalist sisteminin hedefinde, dünya çapında hegemonya talebine karşı direnen bu blok vardı.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Comecon ülkeleri ile birlikte yeni çıkan ülkelerin Batı’ya hızla entegre olma süreçleri içinde Atlantik Sistemi kendisine, dünya hegemonyasına set çekme riski olan başka kutupları bastırma hedefi koydu. Bunun ideolojik altyapısı, karşı bloğu bir arada tutmayıp dağıtmak için etnik ve dinsel ayrıcalıklar temelinde yönetilebilecek ufak devletler oluşturma fikri temelli; sözde özgürlük, demokrasi ve insan hakları söylemleri çerçevesinde her türlü azınlığa (feminist, LGBT+, tarikat, etnik kimlikler vb.) özgürlük idi.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin yönetimine 1970’li yılların sonunda geçen Deng Şiaoping, Çin’de kalkınma ve refahı artırma konusunda ciddi adımlar atmaya başladı. 1953 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin’in ölümünün ardından yeni liderliğin farklı ideolojik hedefleri Çin ile aralarının açılmasına, zaman içinde de düşman kamplara ayrılmalarına neden oldu. ABD bu ilişkiyi o dönem baş düşmanı olan Sovyetler Birliği’ni kuşatma amaçlı kullandı. Çin ise dünya ticari sistemine girme ve dünya ekonomisine entegre olmak için bu fırsatı kullanarak Çin ekonomisine ciddi boyutlarda büyüme hedefi koydu.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar Çin ciddi bir yatırım ve üretim atağını gerçekleştirmiş, artık hegemon dünya emperyalist sisteminin elindeki üretim silahını eline geçirmeye başlamıştı.
ABD, Çin’e de müdahale edebilmek ve muhtemel Sovyetler Birliği’nden sonra oluşacak Çin merkezli yeni bloğa karşı koyma amaçlı Orta Asya’da Afganistan ve Batı Asya’da Irak’a 90’lı yılların başından itibaren askeri işgal operasyonlarına girişti.
2000’li yılların başından itibaren ise Çin’i hedef tahtasına oturttu. Çin, artık Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD ve etrafındaki diğer müttefik ülkelerin dünya hegemonyası önündeki engel olarak tespit ediliyordu.
ABD artık Çin’i devirmeden dünya hegemonyası tahtına istediği gibi rahat oturamazdı.
Çin, Atlantik sistemi merkezinin emrine girmeli ya da Sovyetler Birliği gibi dağıtılmalı idi.
İşte bu tespitleri ve ön kabulleri yaparsak ancak bugün Trump ve ABD’nin yaptığı tüm pervasız atakların ne anlama geldiğini anlayabiliriz.

1944-1971 ARASINDA ATLANTİK SİSTEMİ YAPILANMASI
Bretton Woods anlaşması ile ABD yeni dünya düzenini Sovyetler Birliği ve Comecon ülkeleri hariç tüm dünyaya kabul ettirdi. 1929 “İktisadi Buhranı” sonrasında 1930’ların başında, önce İngiliz sterlini sonra da ABD dolarının altın bağı koparılmıştı. 1944 yılında bu denklik tekrar dolar üzerinden kuruldu. Artık 1 ons altın = 35 dolar idi. Tüm ülkeler bu eşitlik üzerinden kendi para değerlerini ayarlayabilir, uluslararası ticaret yapılabilirdi.
ABD müthiş bir üretim gücüne sahipti. O yıllarda dünya üretiminin yarısına yakınını ABD üretiyordu. O yılların en gözde sanayi ve tüketim araçları otomobil idi. Tüm dünyada ABD markaları en önde idi. Tüm dünya karayoluna göre şekilleniyordu. Türkiye’de de demiryolları ve denizyolları yerine karayolu geliştirilmeye başlandı.
ABD, NATO aracılığı ile Atlantik sistemi dahilindeki ülkeleri kontrol altında tutuyordu. Diğer ülkelerde de muhtelif yöntemlerle (darbe, rüşvet, tehdit vb. gibi) kendi tercihi olan siyasi akımları iktidara getiriyordu.
1965 yılında Vietnam ile savaşa dahil olan ABD, savaş harcamaları sonucunda altın karşılığı bastığı dolarların giderlerine yetmemesi nedeniyle doları altın karşılığından fazla miktarda basmaya başladı. Buna karşılık başta Fransa, fazla dolar basımına karşılık ellerindeki dolarlar karşılığı altını ABD’nin merkez bankasından talep etti. Bu hareketlenme ABD’nin ekonomik denetim ve kâr mekanizması olan dolara güveni tehdit edecek boyutlara ulaşınca 1971 yılında Nixon başkanlığı döneminde 1 ons altın = 35 dolar eşitliği kaldırıldı. ABD yeni bir döneme giriyordu. Eli çok rahatlamıştı

Geri çekilen bu paraların yerine bir alternatif oluşması gerekmektedir. Bu da zaten artmaya başlamış olan kamu borçları ile telafi edilmeye çalışılmıştır.
ABD 1971-2025 DÖNEMİ EKONOMİ ÇİZGİSİ
Evet ABD dolar altın bağlantısını kaldırınca eli rahatlamıştı ancak dünya da değişmeye başlamış, küresel güney yer yer hegemonyacı Atlantik sistemine karşı baş kaldırmaya başlamıştı.
1973 Petrol Krizi, 15 Ekim 1973 tarihinde Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği'nin (OAPEC) Yom Kippur Savaşında ABD'nin İsrail ordusuna destek vermesine karşılık olarak ilan ettiği petrol ambargosudur. OAPEC, ABD ve savaşta İsrail'den yana tavır sergileyen ülkelere artık petrol ihraç etmeyeceğini bildirir. Bununla beraber OPEC üyesi ülkeler dünya petrol fiyatlarını yükselterek ülkelerine giren kaynakları artırmaya karar verirler. Gelişmiş ülke sanayileri petrole bağımlı durumda olduğu için OPEC ülkelerinin önde gelen müşterileri durumundadır.
Özellikle ABD’ye karşı bu eylem, başında ABD’nin olduğu Atlantik sisteminde sonun başlangıcı da diyebileceğimiz gelişmelerin işaret fişeği gibidir.
Tablo-1 ABD bütçesinin 20 yüzyıl başından itibaren verdiği bütçe açık ve fazlalarını gösteren grafiktir. Bu grafik bize ABD ekonomisinin yıllar içinde gelişiminin ipuçlarını gösterecektir.
Tablo geneline baktığımızda, ABD bütçesinin uzun yıllar en ideal bütçe yapısı olan denk bütçe şeklinde gittiğidir. ABD bütçesi, sadece İkinci Dünya Savaşı yıllarında çok ufak bir açık vermiştir. 70’li yılların ilk yarısına kadar ABD bütçesi yine denk bütçe olarak kapanmıştır.
Ancak 1973 yılında yukarıda değindiğimiz petrol krizi ile birlikte ABD bütçesi bir kez fazla verecek ve bütçe açığı yıllar itibariyle giderek artacaktır.
ABD artık giderlerini karşılayacak geliri toparlayamayan bir durumdadır.
Bu konuya daha sonra tekrar dönmek üzere bu kez ABD’nin elini rahatlatan karşılıksız para basma konusuna geri dönelim.
1971 yılında altın-dolar bağının koparılması ABD için çok önemli fırsatlar sunmuştur. O yıllara kadar dünya üretiminde lider olarak refahını artıran ABD, artık üretmeye gerek duymadan refahını artırma fırsatı yakalamıştır. Gerçek anlamda 3-5 centten fazla değer ifade etmeyen dolar üzerinde yazan nominal değer, örneğin 50 USD ya da 100 USD gibi değerlerle dünya piyasalarında dolaşma şansı yakalamıştır. Senyoraj geliri olarak ifade edilen bu gelir ABD’ye çalışmadan refah artırma şansını vermektedir.

Görüleceği üzere bütçe açığına paralel olarak artmaya başlayan kamu borçları pandemiyi takiben ivmelenerek artmıştır.
Bu borç artışına paralel ABD Merkez Bankasının enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını artırması, bu borçlanmanın faiz yükünü de ciddi oranda artırmıştır.
Sorun; bu paraları tüm dünyaya kabul ettirerek tüm ülkelerin dış ticaretlerinde bu paraları kullanmasını sağlamaktır. ABD bu konuda temel olarak iki anlamlı adım atar:
1- Bunlardan birincisi, Suudi Arabistan iktidarına güvenlik sözü karşılığında petrol fiyatının ve satışının dolar ile yapılmasının sağlanmasıdır. Petrol o yıllarda ticari meta olarak dünyadaki toplam ticaret içinde çok önemli bir pay almaktadır. Petrol alışveriş ve fiyatlamasının dolar olarak yapılması dolara talebi ciddi biçimde artıracaktır.
2- ABD’nin bir diğer önlemi ise İkinci Dünya Savaşı’nda yenilen Almanya, Japonya, İtalya’nın güvenliklerinin ABD tarafından sağlanması karşılığında bu ülkelerde sanayinin gelişmesinin desteklenmesi ve ABD’nin bu ülkelerin baş pazarı haline gelmesinin sağlanmasıdır.
ABD bu ülkeleri destekleyecek, ürettiklerini alacak, müthiş dış ticaret fazlası verecekler ve o ülkeler de ABD’den aldıkları dolarlarla diğer ülkelerden ithalatlarını yapacaklardır.
Dolayısı ile ABD ve müttefikleri dünya piyasalarında doların neredeyse tek para birimi haline gelmesini sağlayacaklardır. Dünya ticaretindeki tek para birimi, ABD’ye ter dökmeden, emek harcamadan müthiş bir refah artışı sağlamaktadır. ABD gereksinimi olan tüm malları diğer ülkelerden bedeli sıfıra yakın bir maliyetle, bedavaya almaktadır.
ABD, dünya denizlerinde buna karşı eyleme geçecek ülkelerin tehdit edilmesi için büyük donanma dolaştıracaktır. ABD’nin bu büyük refah kaynağını koruması için gerçek maliyeti bu askeri gücü beslemesidir.
Suudi Arabistan’ın (o yıllarda en büyük petrol üreticisi ve ihracatçısı) petrolü dolar ile satması politikası genelde kamu oyunda bilinir. Ancak ABD’nin dünya ticaretinde dolar kullanılması amaçlı bazı ülkelere ayrıcalık sağlayarak üretimlerinin önemli kısmını ithal etmesi politikası biraz gölgede kalmış bir uygulamadır.
Nedenini tam olarak bilmiyorum, tesadüf de olabilir. Fakat ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi alarak çıkmış olan Almanya, Japonya, İtalya’ya karşılıklı ticaretlerinde çok ciddi şekilde dış ticaret açığı vermektedir. Dış ticaret açığını ayrıca Çin, Güney Kore, Vietnam gibi ülkelere karşı da vermektedir. Avrupa’da diğer NATO üyesi ülkeler ile dış ticaretinde ise denge görülmektedir. Örneğin Fransa, İngiltere, Hollanda vb. gibi.
Yandaki tablolarda sırasıyla ABD’nin dış ticaret açığı verdiği ülkelerin bir kısmının yıllar itibariyle karşılıklı ithalat ve ihracat rakamlarını göreceğiz.

Tablodan da görüleceği gibi ABD bütçesi üzerine gelen faiz yükü
özellikle pandemiden sonra artmıştır.
Dört tablodan da görüleceği gibi ABD Atlantik sistemi içinde yakın ittifak içinde olduğu ülkelere çok ciddi ayrıcalık tanıyarak onların sanayilerini teşvik etmiş, bu ülkelerin birinci ithalat ortağı olmuştur.
ABD’nin Güney Kore’ye sağladığı avantajı; Asya’nın doğu kıyısında Çin ve Kuzey Kore’ye karşı kıtada basabileceği bir kara parçası olması amacı ile yapmakta olduğu herkesin malumudur.
Tüm bu siyasi amaçlara karşın ABD’nin bu ülkelere karşı dış ticaret açığı vermesinin kendi açısından bilinçli bir ekonomik nedeni de vardır.
Bunun nedenini yukarıda anlatmıştım. ABD bu ülkelere karşı dış ticaret açığı vererek hem bu en yakın müttefiklerinin sanayi üretimine büyük katkıda bulunmakta hem de dış ticaret açığı ile aslında bastığı karşılıksız ve maliyetsiz dolarları bu büyüyen ekonomiler aracılığı ile tüm dünyaya dağıtmaktadır. Bu ayrıcalıklı ülkeler diğer ülkeler ile yaptıkları ticarette doğal olarak ABD’nin kendilerine ödediği dolarları kullanmaktadırlar.
Dolayısı ile ABD, petrol ticareti ile elde ettiği dolarizasyon avantajını, verdiği 1 trilyon dolarlık dış ticaret açığı ile perçinlemektedir.
ABD üretmeden müthiş bir refah elde etme şansına sahip olmuştur.
Fakat yıllar içinde elde ettiği bu refah artışı özellikle askeri harcamalar nedeniyle Tablo-1’de de göründüğü gibi bütçe açıklarına neden olmuştur. ABD bütçe açıklarını, karşılıksız dolar basmayı ciddi oranda artırarak piyasalara destek olmak için kullanmıştır. Ancak Tablo-2’den de görüleceği gibi para basma politikasının ekonomiyi ciddi olarak tehdit etmesi ve enflasyonu hiperenflasyona çıkarma riski 2022 Nisan ayından itibaren bastığı paraları geri çekmesine neden olmuştur.