Türk basınına bu yalanlar yakışıyor mu
Şu Suriye sürecinde en çok ne zarar gördü biliyor musunuz…
Zarar demek de az oluyor.
Darbe aldı…
Genç genç muhabirleri yolluyorlar oraya.
Yalan söylettiler. Daha ilk günlerde.
Herkes güle oynaya akın akın dönüyor.
Kapılar yetmiyor.
Daha Şam’a bile gidilmemişti. Halep’teyiz. Ortalık toz duman.
İnsanlar ne olduğunu bilmeden Türkiye’deki iyi kötü düzenini bozar hemen atlar gider mi…
Birkaç kişiye mikrofon uzattılar. İki kişi sevinçle döndüklerini anlatıyor. “Arabanın arkasına bakabilir miyiz”, “Yok orası dolu, ama kadınlar var…bakamazsınız” tiyatroları.
Kapıların kapasitesi 13-15 bin. Kameralarda gözümüzün önünde üç beş kişi geçiyor.
Elinde mikrofon konuşana bakarsan:
- Yetmiyor… yetmiyor… kapasiteyi artırmak lazım.
Önemli bir bölümü temsilci gönderiyor. Şimdi ortaya çıkıyor.
Şam’a girilmiş. Bombalanmış yıkık binalar gösteriliyor.
“Bak Esad her tarafı yıkmış.”
Neden kendi kendini bombalasın…??
KARABORSA ÖZGÜRLÜĞÜ
Biri para bozduruyor.
Bizim genç görevli hemen üzerine atlıyor.
Ne kadar… ne kadar…
Bir yanlışlık oluyor.
Döviz alışverişi.
Adam açmış tezgâhı orada dolar satıyor.
Tezgâhın üzerinde tomar tomar paralar.
Kim bilir hangisi sahte, kimi değil.
Hemen iştahla bir özgürlük yorumu geliyor:
- Bakın! Eskiden bu yasaktı. Yapamazdınız!
Hangi millet milli parasıyla tezgâhta işlem yapılmasına izin verir.
YAZ YAZ YALAN BİTMEZ
Bu arada kameralardan ve konuşanlardan görebildiğimiz kadarıyla Şam boşalmış. Hiç Suriye’yi daha önce görmemiş bir kişi elinde mikrofon anlatıp duruyor.
“Akın akın üçüncü cumaya gidiyorlar…”
Alan bomboş. Çocuklar…çapulcular dolanıyor meydanda.
Klasik ayakkabı gösterileri yapılıyor.
“Bu ayakkabı Araplarda çok önemlidir…toplantılarda filan atılır” yorumları yapılıyor.
Tam bir cehalet.
Hamidiye Camisi’nin ve çarşının bulunduğu alan, bırakın cumayı, günün her saati bizim Eminönü benzeridir; haftanın her günü, her saati tıka basa dolu olurdu…
Neyse başladım da vaz geçtim. Yazı bitmez. Yaz yaz yalan bitmez.
Üstelik bunlar masum yalanlar.
Kıyma makineleri vb.ler var.
GENÇ MUHABİRLERİN AHLÂKLARIYLA OYNAMAYIN
Buna karşılık HTŞ’ye karşı bağımsız ve laik Suriye için binlerce kişinin yaptığı yürüyüşler; Halep ve Lazkiye’de rastgele ”Esad taraftarı” yaftasıyla yapılan baskınlar, işkenceler, köpek gibi havlatmalar vb.; kurulan hükümet üyelerinin uyuşturucudan kara para aklamaya cinayetlere kadar adli sicil kayıtları…
Türk kamuoyunun bunlardan haberi olması gerekmez mi…
Suriye elbette Suriyelilerindir. Geleceklerine karar verecekler. Geçmişe kuşkusuz dönmeyecekler, yapılan haksızlıkları, hataları düzeltecekler. Suriye halkı bunu başarabilecek bir güç ve birikime sahiptir.
Onlara karşı, dünyaya karşı da bir sorumluluğumuz yok mu!
Türk basını bu kara lekeyi nasıl silecek alnından.
Genç muhabirlerin ahlâklarıyla oynamaya hakkımız var mı!
Suriye 13 yıl önce neydi, şimdi ne hale geldi neden bunları gözlemleyenlerin sesleri bastırılıyor.
“Esad cani!”, “Esad cani!”
Bu yetiyor mu? Bu kime yolu düzlüyor.
ABD giderek sesini yükseltiyor, Türkiye’ye karşı küstahlaşıyor. Tehditler savuruyor. Buna nasıl izin verilir!
Komşunuzda emperyalizme boyun eğerseniz, başarısını kendi başarınız gibi sunarsanız yarın sizin ağzınızdaki lokmayı da toprak birliği bütünlüğünüzü de söker alır.
MİLLÎ EGEMENLİĞİN SESİ BASIN
Bu genç muhabirler o zaman ne yazacaklar.
Yok olmaz demeyin.
Kurtuluş Savaşı’nın ağzından ihanet köpükleri saçan “İstanbul matbuatını” anımsayın. Nasıl alkış tuttular. Nasıl yalanlar yazdılar.
Emperyalizmle mücadele eden, onu başarıya götürmeyi “ya istiklâl ya ölüm” kararlığında gören Millî Mücadelenin lideri Mustafa Kemal, o basının Anadolu’ya geçmesini yasakladı.
Millî Mücadeleyi başarıya götürecek “millî irade” basınının sesini Sivas’tan, daha sonra kurulan “millî hâkimiyetin” sesini Ankara’dan yükseltti.
O zamanlar bu iki gazetede birinci sayfalardan yapılan haberler neydi biliyor musunuz!
Arap Jöntürklerinin mücadelesi ve Türk Devrimine verdikleri destek. Biz başarırsak onlar da başarır. Onlar başarırsa bizim de devrimiz yaşar ve ilerler.
Bu bilimsel bir denklemdir.
Denenmiştir.
ABD emperyalizmi de bunu biliyor.
“Projelerini” gerçekleştirmek için yolun böyle düzleneceğini biliyor.
Bu iki tane muhabirin orada yalan haber yapması meselesi değildir.
Türkiye’mizin bağımsızlığına, birliğine, bütünlüğüne ilişkindir.
Cumhuriyet Devrimini yapmış ileri bir halkın dünya halklarına borcudur.
ATATÜRK VE BASIN
Daima emperyalizm tesisine hücum etmek
“Atatürk'ün basına özel bir önem verdiği bilinmektedir. Halkı yönlendirmek, ikna etmek, bilinçlendirmek için de önemli bir araçtır. Kuvayı Milliye'nin taraftarı olan gazetelerin dikkatini çekmek üzere 4 Mart 1920'de dokuz maddelik bir açıklama gönderir. Bu bir bakıma izlenen siyasetin de kısa bir özetidir. Üçüncü maddesi, Suriye Arabistan, Irak, Elviye-i Selâse, yani Kars-Ardahan-Batum, Kafkasya, Azerbaycan ve Gürcistan meseleleri hakkındadır. "Bunları hiç gücendirmeyecek ve hukuk ve bağımsızlıklarına tamamen taraftar bulunduğumuzu gösterecek tarzda lisan kullanmak ve protestolarda, eleştirilerde, İtilaf Devletlerini idare bugünkü hükümetleri muhatap kabul ederek daima kamuoyunun ve milletlerin hak ve adalet taraftarı olduğuna emin bulunduğumuzu tekrar etmek." Dördüncü maddesi İslam Alemi'ne ilişkindir. Bu yayınlarda da Turanizm ve Panislamizm propagandasından sakınarak Asya'daki hareketlerin Müslüman milletler tarafından kendi sınırları ve milliyetleri dahilinde bağımsızlığa nail olmak davasından ibaret bulunduğunu ilan etmek. Beşinci maddede "Avrupa'da daima emperyalizm tesisine hücum etmek" önerilmektedir. (Bkz. Şule Perinçek, “Atatürk ve Arap Dünyası”, “Doğu Arap Dünyası ve Anadolu; Dünü, Bugünü ve Yarını” Uluslararası Sempozyumu, 27-28 Şubat 2008, Dimask (Şam) Üniversitesi Edebiyat ve Beşeri İlimler Fakültesi Tarih Bölümü, Şam, Suriye'de verilen tebliğ.)
SURİYE'NİN DE TÜRKİYE'NİN DE SAVUNMASI ADANA'DAN DÜŞMANI KOVMAKLA BAŞLAR
“Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında da Suriye'de de benzer gelişmeler olmuştur. Buraya da Fransızların bağımsızlık talebiyle girişleri, ancak halkın hükümetlerden farklı emperyalizme karşı aldığı tutumun önemle üzerinde durulmuştur. Hâkimiyeti Milliye'de Suriye'deki en kuvvetli kısımın kayıtsız şartsız istiklal taraftarlarının olduğu, İngiltere'nin ya da Fransa'nın hüküm ve esaretine girerek faaliyet göstereceklerin Suriye'de milletin iradesine dayanamayacağı yorumu yapılmaktadır.
İSTANBUL’DA İNGİLİZLER SURİYE’DE FRANSIZLAR
İşgalci Fransızlara karşı Suriye'de yayımlanan bildiride "Size ne oldu da insanlık için yaratılmış en hayırlı ümmet olduğunuz halde haksızlıklara boyun eğiyorsunuz. Sizin suçunuz Müslüman Doğu'nun çocuğu olmanızdır. Biz Suriyeliler ölürüz veya Bolşevik oluruz ya da bütün ülkeleri yangın yerine çevirebiliriz fakat asla zalimlerin yönetimine boyun eğmeyiz." diye seslenilmesi elbette Ankara'da büyük heyecanla karşılanıyordu.
MENFAATLERİMİZ PEK SIKI BİRLEŞMİŞTİR
26 Temmuz 1920 tarihli Hâkimiyeti Milliye'de çıkan yazı bu coşkuyla yazılmıştır:
“İstanbul'da İngilizler Türklere karşı nasıl hareket etmişlerse Suriye'de Fransızlar da aynı suretle hareket ediyorlar. İstiyorlar ki, Suriye kendisini bütün milli mevcudiyetiyle Fransızların eline teslim etsin. Suriyelilerin ültimatoma karşı verdikleri cevabın Büyük Millet Meclisi'nin bizi mahvetmek isteyen müttefiklere ve bilhassa İngilizlere karşı verdiği cevaptan başka bir şey olmadığını gösteren haberler bizim aramızda büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Mütarekeden beri cereyan eden olaylar, büyük bir hakikatin bütün parlaklığıyla tamamen tezahürüne sebep oldu:
"Türklerle Araplar pek kuvvetli menfaatler zinciriyle birbirlerine bağlanmış din kardeşleridir. Aynı emperyalist devletler aynı derecede şiddetle Türk'ün, Arap'ın da, Irak'ın da, Anadolu'nun da, Suriye'nin de düşmanlarıdır. Irak'ta İngilizler bütün zulümleriyle Irak Araplarını ezmeye çalışıyorlar. Anadolu hakkında aynı zalimin takip ettiği siyaset aynı şeydir. Fransızlar ise Suriye'de aynı siyasetin tatbiki için uğraşıyorlar. Şu halde Anadolu'nun, Irak'ın, Suriye'nin hayatı, menfaatleri de pek sıkı bir tarzda birleşmiş bulunuyor.” (age.)